Gündem

Memleketi, demokrasi bastı

Cumhuriyet gazetesi yazarı Mine Kırıkkanat'ın "Kelleden Paçaya Demokrasi" başlığıyla yayımlanan yazısı...

28 Kasım 2010 02:00

T24 - Cumhuriyet gazetesi yazarı Mine Kırıkkanat'ın "Kelleden Paçaya Demokrasi" başlığıyla yayımlanan (28 Kasım 2010) yazısı şöyle:


Kelleden Paçaya Demokrasi

Türk Hava Yolları, iktidara muhalif gazeteleri uçaklarında dağıtmıyormuş. Memlekette kaç gazete çıkıyor? Otuz beş. Kaç gazete muhalefet yapıyor? Dört.

El insaf yani!

THY, cila keli bu medyada biten dört “kıl”ı dağıtsa ne olur, dağıtmasa ne olur, “dağınık kalsın” diyor herhal...

Neyse ki memlekette demokrasi var.

İTÜ’nün iki yıl önceki açılış törenine katılan Başbakan Erdoğan’ı, sadece laf atarak protesto eden üniversite öğrencileri 15 ay hapisle cezalandırıldı. Önceki gün Haşim Kılıç’a yumurta atan Anadolu Üniversitesi öğrencilerine, korumaların verdiği “taekwondo” dersinin ardından demokrasi öğretecek hapis cezası da iki yıl sonra.

Taş atan çocukları bağışladılar ya, memlekette demokrasi var.

***

Tuncay Özkan üç yıldır, Mustafa Balbay iki yıldır tutuklu, hak hukuk bekliyor. Ama “Hayata Dönüş Operasyonu”ndan on yıl sonra davasının başladığına bakılırsa, memlekette adalet bile var!

24 Kasım Öğretmenler Günü’nü, öğretmenlerin yüzde 79.7’si kredi borcunu anarak, yüzde 42’si ise olmayan şansını milli piyango, süper loto, şans topunda falan arayarak kutladı.

Kahvesi olan kahve, kahvesi olmayan bakla falı da baktırabilirdi. Ve hatta baklası olmayan, himmeti hökümetten hikmeti vilayetten sorulan ve dahi belediyelerin dağıttığı bedava mercimek falı açtırırdı!

Ne de olsa demokrasi var, memlekette.

Çorum, Edirne ve Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde bazı okullarda, kadrolu din kültürü ve ahlak öğretmeni bulunamadığı gerekçesiyle camilerde görevli imamlar ders veriyormuş...

Memlekette demokrasi var ya, öğretmenler şans oyunu oynadıkları için günahkâr sayıldılar, herhalde. Onlar da imam olsalardı! Camiden maaş, okuldan ücret alır, şanslarını piyangoda aramak zorunda kalmaz, onlar da kesede liberal, sabunda demokrat, geçinip giderlerdi.

***

Sadece bir ay önce, Aksaray’da ikiz kız kardeşi ve erkek arkadaşlarıyla arabasının içinde içki içen Hülya Duru, mahalleli bir demokrasi liberosu tarafından pompalı tüfekle öldürüldü.

Çünkü memlekette demokrasi var ve rakı şarap yerine üzüm; bira viski yerine arpa, burçak, yulaf falan yemek, daha demokrat... Hele ramazanda, çoğu mahal ve mahalle demokrasilerinde yememek ve içmemek, hayati anlamda liberal!

Zaten ramazan ya da değil, demokratik Türkiye’nin bazı mahal ve mahallelerinde el ele gezmek, öpüşmek falan da faşizm sayılıyor. Önce kötekle uslanmayan genç kız ve erkek faşistlerin tepelenmesi caiz olabiliyor.

Memlekette öyle bir demokrasi var ki, herkes çok nazik. Vitrinine saçlı kadın sureti koyan kadın kuaför, “Edep yahu!” diye nazikçe uyarılıyor. Aldırmayan, kaldırmayan, 2011 seçimlerinden sonra ya var, ya yok!

***

Memleket üniversitelerinde de demokrasi kol geziyor: YÖK, öğretim üyelerinin rektör seçimlerindeki tercih sıralamasını sallamıyor. Ama kafasını öne arkaya sallamaktan, beyni beyaz peynir kıvamı tutup yüzüne nur basan hocalar rektör atanıyor, çünkü demokrasi var...

Üst öğretimde demokrasi olunca, haliyle “Vak Vak Ördek”lere bile dua ettiriliyor, alt öğretimde. İzmir’de anasınıflara MEB tarafından dağıtılan kitapta, ördekler Allah’ın izniyle yüzüyor, kendilerini yüzecek biçimde yaratana şükrediyorlar...

Çünkü demokrasi var memlekette, şeytan Darwin’e karşı cihat var, evrim geçirmediğimiz zaten belli, aptal yaratıldığımıza inanmamak yasak!

Bu ülke telefonlarında demokrasi çipleri var. Bilgisayarlarımız, e-postalarımız demokrasinin yol geçen hanı. Adım başı demokrasi kameraları hiçbir muhalefeti gözden kaçırmıyor, her muhalif başına bir demokrat video düşüyor, icabında.

Daha neler neler, ne demokratlıklar var da, yerim yetmiyor, sıralamaya.

Memleketi, demokrasi bastı.

Memleketli, tepeden tırnağa, sırılsıklam demokrat.

Kellelerden sızan demokrasi, paçalardan akıyor.


‘G’ noktası

UNESCO, 16 Kasım’da Fransız yemek geleneğini “Dünya Kültür Mirası” ilan etti. İlk kez bir mutfağa böyle bir paye veriliyor ve yemek kültürü, ilk kez “Dünya Kültür Mirası” olarak tanınıyor.

Gırtlağına zaten düşkün ve yemeyi zaten “yaşam sanatı” olarak algılayan Fransa’da, televizyon programları filozof, sosyolog, başaşçı kaynıyor. Tartışmalardan anladığım kadarıyla, UNESCO Fransızların rafine gastronomisini değil, gerçekten “yemek biçimi ve kalitesi”ni kültür mirası sayıyor.

Obeziteyi toplumsal boyutta bir sorun olmaktan çıkaran bu biçim ve kalitede, en önemli rol, Fransa’nın mutfağında “bölgesel ürünler”e bağlılığı, dolayısıyla tarıma ve hayvancılığa verdiği değere biçiliyor: İyi keçi peynirine düşkünlük, ülkede keçi üretiminin üstüne titrenmesine, iyi ete merak Charolais sığırlarının şımartılmasına yol açıyor. İyi ekmeğe düşkünlük, buğdayın kalitesine yansıyor, vb.

Fransa, tarım ve hayvancılığını korumak için AB’nin bu dallardaki sübvansiyonunun yüzde 30’unu tek başına alan AB üyesi.

Kök salmayan tohuma servet yatıran ve artık yediğinin nereden geldiğini bile bilmeyen Türkiye’ye ise özgün tarım ve hayvancılığının “AB adayı olduğu için” bitirildiği anlatılıyor. Yalan!

“Niçin’i olan biri, bütün Nasıl’lara göğüs gerebilir.”

Frederic NIETZSCHE

(1844-1900)