Mehmet Altan*
İslam Ordusu’nun finansörü
Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu ülkelerden oluşan İslam Ordusu'nun ‘Kuzeyin Gök Gürültüsü / Ra'd üş Şimal' tatbikatının ardından önceki gün gerçekleştirdiği yürüyüşün videosunu izlediniz mi, izlemediyseniz mutlaka bulun izleyin.
Tatbikat alanının girişindeki, ‘bu ordu ne diye sorarsanız, bu Muhammed ordusudur' pankartı, askerlerin kıyafetlerine iliştirilmiş hilal şeklindeki armanın içindeki ‘Allah' yazısı, altındaki ‘Hasbinallah' ibaresi dikkatinizden kaçmayacaktır.
Önde hemen göze çarpan Türk Bayrağı, İslam Ordusu'nun Suudi Kraliyeti'ni selamlamaları ve en önemlisi de geçit töreni sırasındaki hamasi konuşmalar…
İslam üzerinden bir güç gösterisi arzusu, bunun salçalı söylemi.
***
İslam Ordusu girişimi, IŞİD'e karşı Müslüman ülkelerin desteğini sergilemek açısından arzulanan bir girişim de olsa, önceki günkü geçiş törenini izleyince bu ‘ordunun' eğer denk gelir ise ‘keferelere' bir had bildirme arzusunu da yoğun biçimde içinde taşıdığını anlıyordunuz.
Türkiye'nin konumu da bu açıdan ilginç…
Hem NATO Ordusu, hem de izleyince çok daha iyi göreceğiniz gibi başka duyguları da barındıran İslam Ordusu'nun parçası…
***
Mamafih iç siyasette de bu çelişkili gariplik yok mu?
Eğer gelişmiş dünyanın parçası isen dünyaya bakacağın gözlük ‘İnsan… Demokrasi… Hukuk' olmak durumunda…
Bunun yerine ‘Müslüman, Sünni, Şef'in dediği olur rejimi'ni koymaya çalışır ise kaçınılmaz bir şekilde arıza çıkar…
Kemalist laik düzeni yıkacağım, Sünni Müslüman görüntüsü adı altında ‘Şef'in rejimini' getireceğim…
Ama aynı zamanda NATO ülkesi olacağım, AB'ye girmek istiyor görüneceğim…
‘Yerse' o, ‘yemez' ise bu…
Dünyada büyük tepki toplayan görüntü de bu kurnazlık işte…
Yoksa biri Demokrat, diğeri Cumhuriyetçi iki eski Amerikalı diplomat önceki günkü Washington Post'a o çok ilginç yazıyı ortaklaşa niye kaleme alsınlar?
***
Hayaller âleminde kimi zaman kendini halife, kimi zaman padişah, kimi zaman ‘İslam Âlemi'nin kralı', kimi zaman da ‘kesinlikle Şef'in dediği olur rejiminin başkanı' olarak görürken, dünyayı, uluslararası sistemi ve 21'inci yüzyıl dinamiklerini okuyamamak da başka bir garabet…
Hele hele İslam Ordusu'na ev sahipliği ve finansörlük yapan Suudi Arabistan'ın durumu ortadayken…
Görmüşsünüzdür, Ortadoğu'da Ankara ile ‘iş birliği' içinde slalom yapan Suudi Arabistan, petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle 6-8 milyar dolar arasında banka kredisi aramaya başladı…
İşler yürek ferahlatmak için düzenlenen hamasi gösterilerle yürümüyor.
***
Dünya sistemi epeydir, petrolün makul fiyatının 60, en fazla 70 dolar olduğunu ve orada sabitlenmesi gerektiğini düşünüyor…
Çünkü 70 dolar ortalaması petrol üreticisi ülkelerin kalkınmalarını sağlayan, gelişmelerini finanse eden bir fiyat…
Fiyat bunun üzerine çıktığı vakit, geliri bollaşan petrol üreticisi ülkelerin artan güçleriyle uluslararası sistemi huzursuz edecek ‘taşkınlıklar' peşine düştüklerini iddia ediyorlar…
Kast edilen İran, Rusya, Suudi Arabistan gibi ülkeler…
Özetlediğim yaklaşıma göre sistemle zıtlaşmalar, petrol fiyatlarının 70 doların üzerine çıkmasıyla elde edilen gelir fazlasıyla olmakta…
***
Peki, petrol fiyatları nasıl böylesi düşüverdi?
ABD'nin 40 yıldır ham petrol ihracatı yapmasını engelleyen bir kanunu vardı…
Cumhuriyetçiler, biraz da Ortadoğu'da, ‘insan ve demokrasi' modeli yerine ‘Müslüman-Sünni-Şef diktası' peşindeki petrol zenginlerine karşı tavır almak için uzun süredir 1970'lerdeki enerji darlığı sırasında çıkarılan bu yasanın kalkması için çabalıyordu.
Son bütçe yasasında Obama ile anlaştılar…
Dünyadaki üretim çarklarının yavaşlamasıyla birlikte petrol talebi azalırken bir de ABD rezervleri devreye girince petrol fiyatları tepetaklak oldu.
***
Önceki gün İslam Ordusu'nun gövde gösterisini görünce, bunun içinde garip ve ikircikli bir biçimde yer alan NATO ülkesinin zihniyetini, başkanlık rejimi arayışının ülkeyi kan revan içinde bırakmasını düşündüm…
Suudi Arabistan'ın borç arar duruma geldiği dönemde, Suudi Arabistan'a güvenerek Türkiye'de ‘hilafet' kurma hayallerinin bedeli hepimiz için ağır oluyor.
‘Hayırlısı' diyeceğim de… Bu iş pek hayırlı bitecek gibi gözükmüyor.
Bu yazı Özgür Düşünce gazetesinde yayımlanmıştır