31 Ocak 2012 02:00
Mustafa Mutlu: Para duvarı yıkıldı; yandaş başyazar bir numaralı muhalif oldu!
Yıllardır iktidarın tüm politikalarını neredeyse kayıtsız şartsız destekleyen...
İslamcı-liberal ittifakının yılmaz savunuculuğunu kimselere bırakmayan...
Yargının, iktidarın kontrolüne devredilmesini sağlayan 12 Eylül 2010 referandumuna, “Yetmez ama evet” diyerek destek veren...
Meşhur İkinci Cumhuriyet’in fikir babası Prof. Dr. Mehmet Altan Star Gazetesi’nden atıldı ya...
Şimdi, “demokrasi kahramanı, ilkeli mazlum gazeteci”yi oynamaya soyundu!
***
Onlarca köşe yazarının o ya da bu yöntemle susturulduğu...
Yüzlerce gazetecinin işsiz bırakıldığı...
Yüze yakın yazarın, muhabirin ve gazete yöneticisinin zorlama gerekçelerle tutuklandığı...
Gazetelerin başına gazetecilerin değil, parti sözcülerinin oturtulduğu...
Oto sansürün, sansürün, yasağın ayyuka çıktığı günlerde, “basın özgürlüğü” konusunda ağzını açmayan...
İktidar yandaşı gazetesinden ayrı, televizyonlardan ayrı, üniversiteden ayrı, rapor yazdığı iş adamı örgütlerinden ayrı maaşa bağlanan bu arkadaş; artık bulduğu her mikrofona konuşuyor ve “bir numaralı basın özgürlüğü savaşçısı” pozlarına bürünüyor!
***
Son olarak da T24 isimli internet sitesine röportaj vermiş ve bir iki aykırı çıkış dışında düne kadar önünde “secde ettiği” iktidarı topa tutmuş...
Ne yalan söyleyeyim; bayağı da sıkı eleştirmiş... İşte o sözlerden bir demet:
“Hükümet biat istiyor... Sapına kadar sansür var... Dostane eleştiri dahi kabul edilemez hale geldi... Gazete yönetimine siyasetçiye biat edenler geliyor... Siyasi baskıyla ilan toplanıyor, gerçek tirajlar saklanıyor... Bunu yaz, bunu yazma diyorlar... Hükümet neye kızıyorsa, oraya oto-sansür giriyor. Meslek ilkeleri yerine, ‘Hükümet buna kızar, buna kızmaz’ anlayışı devreye giriyor... Başlığa kadar her şeye karışılıyor, eleştirel bakanlar işten atılıyor!”
***
İyi de koca Profesör Mehmet
Altan...
Tüm bunlar, “sen işten atıldıktan sonra” mı oldu? Türk basını son on yıldır zaten bu halde değil mi? Ve biz, yani birkaç kişi... Tüm bunları, “işsiz kalmak, hatta tutuklanmak pahasına” anlatırken, sen yandaş gazetenin başyazarlık koltuğunda “özgürlüklerden ve ileri demokrasi”den dem vurmuyor muydun?
Bugüne kadar işten atılan, tutuklanan hangi gazetecinin arkasından tek satır “basın özgürlüğü” yazısı yazdın?
Katıldığın ya da yönettiğin hangi televizyon programında bu zulmü eleştirdin?
Yoksa o günlerde; gerçeklerle senin arana giren şey, “kalın tomarlardan oluşan bir para duvarı” mıydı?
Şimdi o “para duvarı” yıkıldığı için mi gerçekleri görmeye ve bağırmaya başladın?
***
Sözü uzatmaya hiç gerek yok:
Bu arkadaşların b.kunda boncuk olmalı ki; ne yaparlarsa yapsınlar hep “en” olmayı başarıyorlar...
Mehmet Altan şu günlerde “kıvırma sanatı”nın yeni bir örneğini sergiliyor ve “en mağdur ve en mazlum gazeteci”yi inanılmaz bir başarıyla oynuyor!
Yirmi gün önceye kadar “yandaşlıkta en önde”ydi, şimdi “en muhalif yazar ve en korkusuz kalem” oluverdi!
Bu arkadaşa çok kolay iki sorum var:
Yeniden iktidarı desteklemen, yani gerçekleri görmezden gelmen için kaç dolarlık bir “para duvarı” gerekiyor?
Eğer o para duvarını bulursan; yine bildiğimiz, “Yetmez ama evet”çi Mehmet Altan olacak mısın?
Ezgi Başaran: Kafa sallayıp yazı yazana gazeteci denmez
**
Star gazetesindeki köşesinden olan Mehmet Altan’ın dün T24 sitesine verdiği röportajı okudum. Basında ne türden sansürler var sorusuna, şöyle cevap veriyordu Altan: ‘Başlığa kadar her şeye karışılması, eleştirel bakanların da nihayetinde işten atılması... Niye karışıyorsunuz? Özgürlük, fikir değil midir? Niye fikri istediğiniz gibi yayımlamak istiyorsunuz? Başlığını, içeriğini atıyorsun, "Bunu yaz, bunu yazma" diyorsun. Yazar olma vasfıyla çalıştırdığın insana ayar verirsen, o artık yazar sayılmaz. İç içe geçmiş kuklaya dönüşür.’
**
Altan’ın bu sözlerini okuduğumda, Burak Delier’in herşeyi özetleyen harika videosu aklıma geldi. Nasıl ki, sanatçı ve koleksiyoner arasında böyle bir ilişki abesten öte, sanatın ruhuna aykırıysa, gazeteci ve kamu gücünü elinde bulunduranlar arasındaki benzer bir ilişki de mesleği işlevsiz hale getirir. Nasıl ki, o kızıl duvarın aslında hiç bir manası ve değeri yoksa… Nasıl ki, koleksiyonerin talimatlarını motomot not alan birine sanatçı denemezse, kafa sallayıp yazı yazana da gazeteci denmez. Koleksiyonerler ve güç sahipleri ‘dilerler’, gayet normal. Anormal olan, ruhları kirleten, bu dilekleri emir telakki edenlerdir.
Melih Aşık: Yandaş dedikleri!
Star gazetesi kısa süre önce başyazarı Mehmet Altan ile yollarını ayırdı. Görüşlerine katılmasak da hiçbir meslektaşımızın gazetesinden uzaklaştırılmasını kabullenemeyiz. Umarız en kısa sürede sütununa kavuşur.
Mehmet Altan, T24 internet sitesinde Hazal Özvarış’ın sorularını yanıtlarken ilginç açıklamalarda bulunuyor... Mesela:
“Hükümet basın ilişkisinin kırmızı çizgileri neler?”
“Çizgilerin başında, eleştiri yapmamak geliyor. Dostane eleştiri dahi kabul edilemez hale geldi. Ayrıca, yapılan olumlu icraatları alkışlamak da yetmiyor.”
Ne mi gerekiyormuş? Şu tonda yazacaksınız:
“Ne yapılıyorsa ilk defa yapılıyor; bu yapılanlar yeni bir Türkiye yaratıyor; bu sayede dünya bize hayran kalıyor.”
Rahatça yazılan konular yok mu? Varmış:
“Ya CHP’yi ağır bir şekilde topa tutabilirsin ya da eskisi kadar olmamakla birlikte, askeriyeyi eleştirmeye devam edebilirsin.”
Mehmet Altan, Şike Yasası, Uludere, Deniz Feneri, Van’a yardımların ulaşmaması, Hrant Dink cinayetinde şüpheli bürokratların terfi ettirilmesi gibi konuların yazılamadığını kaydediyor.
Sınırı şöyle anlatıyor:
“Hükümet neye kızıyorsa, oraya oto-sansür giriyor. Meslek ilkeleri yerine ‘hükümet buna kızar, buna kızmaz’ anlayışı devreye giriyor...”
Altan baskıyla ilan alındığını da anlatıyor:
“Basın, parasını halktan veya habercilikten kazanmıyor. Gazeteler, satış fiyatlarının çok üstünde maliyete sahip. Para daha ziyade nüfuz ticaretinden ve ilandan kazanılıyor. Parayı gazetecilikten kazanamayınca oyunun kuralını parayı veren belirliyor. Bu da gazeteciliği öldürüyor ve talimat gazeteciliği devreye giriyor. Bu gazetecilik de, besleme basının varlığını pekiştiriyor.”
İşte “ileri demokrasi”nin bizi getirdiği nokta ve basın özgürlüğünün son fotoğrafı...
© Tüm hakları saklıdır.