T24- Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı siyasetçi-asker gerilimi ülke yönetimindeki karmaşayı ortaya koymakta. Bununla beraber halkın da gündemdeki konular hakkında ne denli doğru bilgilere ulaşabildiği de tartışma konusu oldu. Cumhuriyet dönemine umutla girmiş bir Türkiye'nin şu an ki durumu çevremizde olumsuz etkiler yaratmaktadır.
Radikal gazetesinin yazarı Mehmet Ali Kışlalı'nın bugünkü (4 Ağustos 2010) yazısı:
Mülkiyemi arıyorum
Öncelikle Türkiye’de, sonra da dünyada olup bitenleri izleyebilmek için, tüm hafta-tam gün çalışıyorum. Bunca TV kanalı ve gazetede “Türkiye’de ne oluyor? Dünya olup bitenleri nasıl izliyor?” sorularına yanıt olabilecek bilgi kırıntılarını araştırıyorum.
Aradıklarımı bulduğumu söyleyemem.
Yaşamakta olduğumuz bu dönemi, nedense, gazeteciliğimin ilk yıllarında bir yandan da öğrenimimi sürdürdüğüm, Mülkiye yıllarımla birlikte, 27 Mayıs’a doğru giden döneme benzetiyorum.
Mülkiye’deki yılları ve bana hala yaşamakta ve izlemekte olduğum toplumsal olayları anlamak için gerekli olan ilk kapıları açan, oradaki hocalarımı arıyorum.
Her fırsatta yineliyorum; gazetecilik muhabirlik demektir. Muhabir güncel olayları izler, önemli noktalarını saptar, onları uzmanlarına değerlendirir, okurun en rahat okuyacağı ve ilk okuyuşta anlayacağı bir üslup ile, kurallarına uygun olarak yazar.
Demokrasinin temel alındığı ülkede, toplum olup bitenlerden özgür medya yolundan haberdar olur.
Kendini yönetenlerin faaliyetlerini izler, değerlendirir. Sonra özgür seçimlerle onayladıklarını iktidara getirir.
Meslek yaşamım boyunca hep bir demokratik ülkede yaşadığımı düşündüm. Ama vardığımız noktadan geriye baktığımda daha çok yapılmayanları, ihmalleri görüyorum.
Mülkiye’de yaşamaya başladığım çağdaş bilimsel yaklaşımla şekilleneceğini düşündüğüm dönemin, daha sonraki aşamalarda nasıl ve kimler tarafından saptırıldığı görüyor ve düş kırıklığı yaşıyorum.
Mülkiye’de açılan bilim temelli pencerenin getirdiği anayasanın sonraki yıllarda nasıl ‘şark siyasetçiliği’ eliyle saptırıldığına şahit olduk. Böylece yönetilemez hale gelen ülkeyi, kaostan kurtarma yolundaki asker girişimlerinin eksikliklerinin, orta vadede nelere yol açtığını da yaşadık. Ama tüm o bunalımlı dönemlerde, genelde toplumu yönlendiren ışık, üniversitelerden, uzman öğretim üyelerinden geliyordu.
AKP iktidarı şimdi yarattığı ortam ile bu ışığı, söndüremese de, üzerini en hafif ifadeyle ‘umutsuzluk örtüsüyle kapamış’ görünüyor.
Üniversiteden pek ses çıkmıyor.
Çıkan sesler hakkında da söylenebilecek çok şey var.
Bunca yıllık Cumhuriyet içinde demokrasinin yerleşmesi çabalarından sonra, askeri vesayet öcüsüyle korkutulan toplum, şimdi açık seçik ifade edilen bilimsel gerçeklere dayalı görüşlerden yoksun bir kakafoni dönemi yaşıyor.
Umudum, en ılımlı yaklaşımlarla, siyasi iktidarın attığı, kendisini arzuladığı yönetime götüreceğini düşündüğü, demokrasi karşıtı girişimleri eleştirdikleri için cesaretleri kırılarak piyasadan çekilen, bilim adamlarında, değil.
TV kanallarının reklam dışında kalan süreçlerinde bol konuşma olanağına kavuşan, ama görüşlerini seyirciye gereken etkinlikle ulaştıramayan bilim adamlarında. Bunların hem sayılarının artmasını hem de mesajlarını milyonlarca, kendilerini merakla dinleyenle iletebilmelerini diliyorum.
Ne kadar eleştirirsek eleştirelim TV yoluyla büyük kitlelere ulaşmak ve onlara günün konuları hakkında doğru ve eğitici bilgiler vermek olası. Eksiklik sadece bir yandan tartışılan konuları pek iyi bilmeyen ve kulaklıkları yoluyla iyi yönlendirilemeyen spikerlerden ve onların ardındaki tartışma yöneticilerinden kaynaklanmıyor. Bu tür yayınlara katılan, sayıları yetersiz de olsa, üniversite hocalarının etkili mesaj verememeleri de sorun oluyor. İrdeledikleri konuları, sınıflarındaki öğrencilerine anlatır gibi, uzun uzun ele almak yerine kısa kesemiyorlar. TV’de ayrıntılar içinde kaybolmayan mesaj düzeni yaratamayıp gerektiği kadar etkili olamıyorlar.
Böylece siyasi iktidara atfedilen ‘sivil diktaya gidiş’ konusunda toplumu en iyi aydınlatacak üniversite kaynağı kullanılamıyor.
Meydan, yine TV’den yayımlanan siyasilerin organize mitinglerde söylediklerine kalıyor.
Gerçek sebepleri bilmek zor ama, bu yayımlardan en büyük payı, hemen tüm kanallarda defalarca yinelenen, Başbakan’ın kendine özgü konuşmaları alıyor.
Mülkiyemdeki hocaların ülkeye yayılan seslerini yeniden duymak istiyorum.