İzmir'deki Medya ve Mülteci Hakları Derneği'nin medyada mültecilerle ilgili çıkan haberleri değerlendirdiği Medya Radar raporuna göre "mültecilerle ilgili yapılan haberlerde, iltica hakkı yok sayılıyor", "mülteciler hakkındaki önyargıları pekiştiren ifadeler kullanılıyor", "haberlerde mülteciler kriminalize ediliyor", "mülteciler, 'kaçak göçmen' olarak tanımlanıyor".
2019 yılı Mayıs ayında bir grup gazeteci, mülteci hakları aktivisti, avukat, sivil toplum çalışanı ve mülteciler tarafından kurulan dernek, mülteci hakları odaklı medya izlemesi yapmaya başladı.
Haftalık olarak yayınlanan Medya Radar raporunda, dijital medyada 'mülteci', 'sığınmacı', 'göçmen', 'Suriyeli' ve 'Afgan' kelimeleri ile yapılan taramalar sonucu hak ihlali içerdiği düşünülen haberlerin içerik analizi yapılıyor. Bu haberler tespit edilirken mültecilere yönelik nefret söylemi, düşmanlaştırıcı ifade, ayrımcı dil, temellendirilmemiş, doğrulanmamış ve yanlış bilgi, kriminalize eden söylem, çarpıtma, abartma, mağduriyet yineleme ve yanlış görsel kullanımı gibi kriterler esas alınıyor.
Dernek, 7-13 Aralık tarihleri arasında yapılan 174 haberde hak ihlali tespit etti. 14-20 Aralık tarihleri arasında ise hak ihlali tespit edilen haber sayısı 252'ye çıktı.
"Mülteciler suçla ilişkilendiriliyor"
Raporda mülteci geçişleriyle ilgili haberlerde kullanılan "kaçak göçmen", "yasa dışı yollarla", "yakalandı", "operasyon" ifadelerinin de mültecileri suçla ilişkilendirdiği için hak ihlali olduğu görüşüne yer verildi.
VOA Türkçe'nin sorularını cevaplayan derneğin Genel Koordinatörü ve raporu hazırlayanlardan Dilan Taşdemir, "İltica, evrensel ve temel insani bir haktır. Başka bir yolu kalmadığı için iltica hakkına ulaşmaya çalışan kimsenin eylemi, suçlayıcı şekilde ele alınamaz, bu hak yok sayılamaz. Bağlı olduğumuz uluslararası sözleşmeler, Anayasanın 90. maddesine göre kanun hükmündedir. O zaman Türkiye'nin de taraf olduğu mülteci tanımı ve iltica hakkı çerçevesinde, bu haberlerin de 'yasa dışı yollarla kaçarken yakalandı' değil 'geçiş yaparken durduruldu' şeklinde verilmesi, hukuki açıdan da gazetecilik açısından da olması gerekendir" dedi.
"Mültecilerin sosyal hayattaki varlığına tehdit"
Raporda, 18 Aralık'ta bir gazetede yayımlanan, İzmir'de uyuz vakalarının iki kat arttığı ve ilaç bulma sıkıntısı yaşandığına dair haber de yer aldı. Haberde görüşüne başvurulan uzmanın, mültecilerin uyuz vakalarında artışa sebep olabileceğinin söylemesi de hak ihlali sayıldı. Haber için "Mültecilere yönelik ayrımcı söylemin, mültecilerin hastalıkları yaymayla ilişkilendirildikleri bir dönemde böylesine bir veriyi doğrulamadan, temellendirmeden paylaşması toplumdaki bu algıyı perçinlemektedir ve mültecilerin sosyal hayattaki varlıklarını tehdit etmektedir" tespitine yer verildi.
Raporun geri kalanındaysa mültecilere yönelik hak ihlallerinin, siyasilerin söylemlerine yer veren haberlerde sıkça yapıldığı görülüyor.
Derneğin ilk raporunda, bir haberde kullanılan arşiv görselinin, kucağında bebeğiyle mülteci bir kadın olması da hak ihlali sayılmıştı. Taşdemir, sadece mağdur olan mültecilerin toplumda kabul gördüğünü vurgulayarak, "Mağdur, muhtaç bir basmakalıp mülteci görseli var ve mültecilerle ilgili her haberde bunu kullanıyorlar. Bu, toplumda mültecilerle eşit olmama hissini vurguluyor. Çünkü eşit olunduğu noktada toplum nefret söylemini üretiyor. Hatta bu his perçinlendikçe, daha iyi koşullarda yaşamak isteyen mülteciler hakkında da toplumda kötü düşünmeye başlanıyor. Örneğin, sınırlarımız dışına geçiş yaparken durdurulan mülteciler için yedikleri kaba pislediler denebiliyor" diye konuştu.
"Mülteci haberi yapmak zorlaştı"
İlk raporda hak ihlali tespit edilen 174 haberin 162'sinin ajanslar tarafından üretildiği, sadece 12 haberin haber sitelerinin kendileri tarafından hazırlandığına da vurgu yapıldı. Bu, bir yandan haber sitelerinin, ajanslardan haber yapma kolaycılığını yansıtsa da diğer yandan mültecilerle ilgili özgün haber yapmanın zorluğunu da gösteriyor.
Taşdemir, "Mültecilerle ilgili haber yapmak zorlaştı. Bunu genel politik atmosferden bağımsız yorumlayamayız. Mültecilerin güvensizliği var. Çok kolay geri gönderilebiliyorlar. En büyük kaygıları geri gönderilmeden burada güvenli bir alanda yaşamak. Gazetecilerle konuşmaktan da bu yüzden çekiniyorlar" diye konuştu.
Sosyal medyanın rolü
Raporda, haberlerin servis edilmesinin ardından kaynak gösterilme yoluyla sosyal medyada nasıl paylaşıldığı da araştırılıyor. Mülteciler hakkında ön yargıların ve yanlış bilgilerin, sosyal medya paylaşımlarıyla pekiştiği düşüncesine yer veriliyor. Taşdemir, "Biz bu durumdan tamamen medyayı sorumlu tutmuyoruz. Bir haberin, çok doğru da olsa, sosyal medya yorumlarıyla kolayca dezenforme edilebileceğini kabul ediyoruz. Yanlış bir bilgi medyada yer bulunca toplum bazen onu aşırı içselleştirilebiliyor. Yanlışları farklı mecralar üzerinden düzeltmek zorundayız" diye konuştu.
Şubat ayında yeni bir çalışmayı da yayımlayacaklarını belirten Taşdemir, "Türkiye'de kitlesel göçün Suriye'den başladığını varsayarak, bu göçün rotası üzerindeki basın çalışanlarının kullandığı ayrımcı dil ve motivasyon kaynaklarıyla ilgili bir rapor hazırlıyoruz. Özellikle yerel medya çalışanlarının göçe bakışlarına dair bilgiler topluyoruz. Genelde medyanın kasıtlı haber yaptığı düşünülse de bilgisizliğin de bunda payı olduğunu göstermeye çalışacağız" dedi.