Cumhuriyet yazarı Çiğdem Toker, "Yüzlerce milletvekilinin, ülkenin halini, gidişatını etkileyen kararlarda hiçbir etkisi yokken" dediği Meclis için, "Bütçesinin yüzde 28 oranında artışını hangi demokrasiyle açıklayalım?" diye sordu.
Toker'in "Meclis bütçesi niye artıyor?" başlığıyla yayımlanan (1 Kasım 2017) yazısı şöyle:
2018 Bütçe Kanunu tasarısı TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı. Yaklaşık bir ay sürecek olan bir maratondan söz ediyoruz.
Aynı komisyon, düne kadar bütçe deliklerini yamamak üzere hazırlanmış vergi zamlarıyla dolu; toplamda da 60’ın üzerinde kanunu değiştiren “torba kanun”u görüşüyordu.
Aralıksız 10 gün çalışan komisyon, görüşmeleri bitirdi. Hemen ardından da 2018 Bütçe Kanunu tasarısına başladı. Trafik ağır.
Vergi zamları getiren “torba kanun”, yakında TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek. Torba kanun için genel kurula katılması gereken Plan Bütçe Komisyonu üyeleri, mecburen bakanlıkların 2018 bütçesini görüşüyor olacaklar. Komisyon ile genel kurul salonu arasında mekik dokuyacaklar.
“Dokusunlar” diyebilirsiniz. Zaten AKP’nin istediği de bu. 60’ın üzerindeki kanunu bir anda değiştiren bir “torba”yı hazırlayıp Meclis’e getiren iktidar anlayışı için maddelerin, toplum yararına tartışılması değil; parmak üstünlüğüyle ve hızla kabul edilmesi.
Komisyondaki bütçe görüşmelerinin ilk günü, TBMM Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı ve MİT’e ayrılmıştı. TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın sunuşunu yaptığı Meclis bütçesinden bazı temel verileri aktaralım:
• 2017 için TBMM bütçesine 981.6 milyon TL ayrılmıştı. Bu tutar, yıl içinde artırılarak 1 milyar 43.5 milyon TL’ye ulaştı,
• 2018 yılı bütçe tasarısında Meclis’e 1 milyar 255 milyon 124 bin TL ödenek ayrılıyor.
Bu tutar, 2017’nin başlangıç ödeneğine göre yaklaşık yüzde 28 artış anlamına geliyor.
TL karşılığı ise 273.5 milyon TL.(Ödeneğin yaklaşık yarısı, personel giderleri için.)
Yüzde 28 artış ne için
TBMM Başkanı Kahraman, 2018’de Meclis bütçesindeki artışı izah ederken;
“Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişme”den, “demokrasinin ve katılımcılığın artan önemi”nden söz ediyor.
Biliyorsunuz; bundan 15 ay önce, 15 Temmuz darbecilerini hızlı ve etkili yargılamak amacıyla ilan edilen OHAL beşinci kez uzatıldı. Güneş ışığından kış lastiğine, Varlık Fonu’na kamu şirketi devretmekten, belediye başkanını görevden almaya dek her alanda sınırsız, ölçüsüz ve hukuksuz düzenleme yapma yetkisi OHAL sayesinde yürütme organının elinde.
Milyonlarca seçmenin oyuyla seçilmiş milletvekilleri, OHAL KHK’leri üzerinde tek kelime söz söyleme hakkına sahip değil.
Onlar, hangi kuralın konulduğunu, kimlerin hayatına ne kısıtlamalar getirildiğini, hangi devlet kurumunun nasıl yeniden şekillenip, kimlerin malvarlığının nasıl sahiplik değiştirdiğini, gece yarıları yayımlanan mükerrer Resmi Gazete’den öğreniyorlar hanidir.
Herkes gibi. Hepimiz gibi.
Peki, böylesi bir tabloda “demokrasi ve katılımcılığın artan önemi”ni nerede arayalım?
Yüzlerce milletvekilinin, ülkenin halini, gidişatını etkileyen kararlarda hiçbir etkisi yokken, Meclis bütçesinin yüzde 28 oranında artışını hangi demokrasiyle açıklayalım?