Gündem

Meclis Başkanı Çiçek: İçeriden siyasallaşan yargı karikatürlük oldu

'Keyfi tutumların yargıya zarar veriyor ve hak mahrumiyetleri doğuyor, İnsanlar perişan oluyor'

16 Mayıs 2015 13:22

7 Haziran’ın ardından TBMM Başkanlığı’nı bırakacak olan Cemil Çiçek, Ergenekon ve Balyoz davalarını örnek gösterip "Ben yaptım oldu, mantığının yargıyı siyasallaştırdığını" söyledi. Çiçek “Yargıyı karikatürize duruma getirmemeli" diyen Çiçek, "Yargı karikatürlük. Genelleme olmasın. Canını dişine takmış ülkenin doğusunda batısında binlerce insan var. Belli sayıda insanın bu türlü keyfi tutumları davranışları sebebiyle o insanların itibarıyla da oynuyoruz. Onlardan özür dilerim. 8 Haziran sabahı herkesin üzerinde en öncelikli kafa yorması gereken konuların başında bu geliyor" ifadelerini kullandı. 

TBMM Başkanlığı Konutu’nda Milliyet'in sorularını yanıtlayan Çiçek, şunları kaydetti:

 

‘Akşener’e ahlaksızlık’

 

- Saygısızca, edepsizce yapılan açıklama. Artık 2015 Türkiyesi’nde bunlardan medet ummak insanların şeref ve haysiyetlerine yönelik bu yollara tevessül etmek şantaj yapmak, bunların geride kalması lazım. Bunlar ne insanidir ne ahlakidir, hiçbir şekilde tasvip edilmeyecek, lanetlenecek tutumlardır, davranışlardır. Kınıyorum. Bu durum karşısında herkesin ortak tavır koyması gerekiyor.

Memnuniyetle gördüm ki, Sayın Cumhurbaşkanı’nın, Sayın Başbakan’ın eşlerinin diğer partilerin bu yönde kamuoyunda çok önemli olumlu tepkileri oldu. Şu alışkanlığı kazanmamız lazım. Bunu alabilirsek fırsatçılara edepsizlere de fırsat vermemiş oluruz. Kime yapılırsa yapılsın tavır koymak lazım. Çifte standartları geride bırakmalıyız. Toplumsal tepki önemli. Sayın Akşener’le ilgili olayda herkes ortak tavır koydu. Bunlara prim verilmezse, bunları gerçek kabul ederek kimse biri diğerini suçlamazsa itibar edilmezse bir önemli mevzi kazanılmış olur.

 

‘Demirtaş’ın evine baskın’

 

-  Bir parti başkanının eviyle ilgili konu da aynı derecede çirkin, telin edilmesi gereken, tavır konulması gereken bir husustur.

 

‘Yargının kendisi problem’

 

-  Yargının kendisi problem haline geldi. Yargı siyasallaşmamalı. Bu ülkenin felaketi olur. Hem içeriden hem dışarıdan kim siyasallaştırırsa en başta yargı olmak üzere bu ülkeye en büyük kötülüğü yapar. Yargı bir siyasetin bir ideolojinin uzantısı da olmamalıdır. Genel kanaat yargının dışarıdan siyasallaştığıdır. Bu çok doğru değil. İçeriden siyasallaşıyor. Yargıda siyasallaşma konuşulurken ‘efendim HSYK’da Adalet Bakanı ve müsteşarının olması’ deniyordu. Varsa yoksa bunun üzerinden dolaştırıldı. Yargı esas içeriden siyasallaşıyor. Çünkü belli ideolojilerin uzantısı olarak kararlar verilmeye başlandığı anda iş çığrından çıkıyor. Geçmişte de demişiz ki, bu ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket yargının siyasallaşmasıdır. Bu benim amentümdür. İster dışarıdan ister içeriden yargı siyasallaşmamalıdır.

 

‘Bir numara dışarıda’

 

-  Yargının siyasallaşması çok kötüye gitti. Sebebi ne olursa olsun. İnsanlar hukuka göre, ideolojilerine, saplantılarına, önyargılarına göre karar veriyor. Mesela ‘kimse yargının ağabeyi değildir’ demişim, 15 Ocak 2009’da. Abiler çıkmış şimdi. Kimse yargının ağabeyi değildir. Hukukun lafını ediyorsunuz, acaba gereğini yaptık mı? Yapmadık, yapmıyoruz. En son açıklamayı hatırlayın, tutuklu milletvekilleri konusu. Silbaştan olan Ergenekon, Balyoz gibi önemli davalar. Bununla ilgili kanun çıkardık. Yargının kararlarına saygı duyuyorum, bağlayıcı buluyorum kafama yatmasa da. Ama yargının da kanun koyucunun iradesine saygı duyması lazım. En son adli kontrolle ilgili üst sınırı kaldırdık. Eskiden 3 yıldan daha aşağı sınırı olan cezalarda adli kontrol. Ama yine de önüne gelen tutuklanıyor. Bu sil baştan yaptığımız davalar dahil. O zaman ne olur? Bir sürü hak mahrumiyetleri oluyor. İnsanlar perişan oluyor, aileleri hakeza. Üç sene adam içeride yatıyor sonra diyorsunuz ki ‘afedersiniz’. Şunu hukuken nasıl izah edeceksiniz? İddianamede bir numaralı sanık olarak gösterilen kişi, adli kontrolle serbest ama o tarihte listede ismi geçmiş üsteğmen olan içeride. Bunun hiçbir hukuk mantığıyla alakası yoktur. Yargının siyasallaşması işte budur. ‘Ben yaptım oldu’ mantığıdır.

 

‘Yargı karikatürlük’

 

-  Öyle bir noktaya geliyoruz ki, neredeyse idari yargı makamları bile tutuklama, tahliye kararı verecek. Niye ‘ben yargı mensubuyum’ diye. Ya yargıyı, bir ülkeyi karikatürize duruma getirmemeli. Yargı karikatürlük. Genelleme olmasın. Canını dişine takmış ülkenin doğusunda batısında binlerce insan var. Belli sayıda insanın bu türlü keyfi tutumları davranışları sebebiyle o insanların itibarıyla da oynuyoruz. Onlardan özür dilerim. 8 Haziran sabahı herkesin üzerinde en öncelikli kafa yorması gereken konuların başında bu geliyor.

 

‘Her haltın faturası Çiçek’e’

 

-  Canımızı dişimize takmışız Türkiye’yi dünyaya tanıtmaya çalışıyoruz. Bir mahkeme kararı bizi perişan ediyor. Bunu Orhan Pamuk davasında yaşadık, hukuk rezaletini. Bir anda öyle bir çıkmaza soktular ki artık o ana kadar yaptığınız reformlar bir kenara, fatura Cemil Çiçek’e çıktı. Haltı yiyen başkası faturayı yüklenen ben. Ben de bunu kabul etmiyorum.

 

‘Yatırımları etkiliyor’

 

- Ben Adalet Bakanı’yken iddia ediyorum ikinci bir Dışışleri Bakanı gibi çalıştım. Türkiye’de yatırım yapmak isteyen yabancı gelir Adalet Bakanlığı’na, hukuk güvenliği var mıdır, yok mudur diye sorar. Geceyi gündüze kattık bu insaların hepsini dinledik. ‘Sizin hukukunuz korunacak’ vesaire diyerek güven vermeye çalıştık. Bu türlü çapraşık “abi” talimatlarına göre içeriden veya dışarıdan siyasallaşmış bir yargı yabancılara, Türkiye ile ilgili karar vereceklere güven vermez.

 

‘Eğer talep eden olursa yeni Anayasa hazırlanır’

 

(Belki yeni anayasa yapılırken sizi görebilir miyiz? sorusu üzerine) Ha yani ülkenin yararına yapabileceğimiz şey neyse yapmak isteriz, talep eden olursa, talip olan olursa, dinleyen olursa. Ama bu noktada çok iyimser noktada değilim. Türkiye kendi insanını değerlendiremiyor. Kendi insanının bilgisinden, becerisinden, tecrübesinden yeteri kadar istifade etmiyor. O yüzden belki başkalarına ima olsun diye dedim ki, ‘Türkiye’de tecrübenin müşterisi yok. Mağazasını açsak, kira parasını bile çıkaramayız’. Bu nöbet değişikliğindeki fiyakalı laftır; ‘Efendim tecrübelerinizden de istifade ederiz’. Kim etmiş ki bugüne kadar? Bu geleneği Türkiye oluşturamadı. Bunun şey yapılabileceği bir birikim de yok. ABD’de think thank kuruluşları var. Bunların bir kısmı partilere, devlete rapor hazırlar. Bizde bunlar malesef yok. Var gözükenler de çok fazla değil. Meydanlarda Allah tozu dumana katıyoruz. Ama bakın işte burada 14 eski Meclis Başkanı, bu dönemi yaşamış insanlar var. Ne olur yani bunları birgün birileri dinleyiverse. Yeni bir kapı aralamış oluruz, ben tecrübe sahibiyim diye kendime iş arıyor da değilim. Ama yapabileceğimiz işlerin de sınırlı olduğunu söylemek istiyorum.