Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Türkiye'nin uluslararası rekabet konumunun güçlenmesinin küresel eğilimlerin belirlenmesi ve sağlıklı politikaların oluşturulmasına bağlı olduğunu söyledi. Bu bağlamda Merkez Bankası'nca yürütülen iki araştırma projesinin bulgularının tartışmaya açılacağını belirten Yılmaz, ''Bulgular, Türkiye'nin küresel rekabet gücünün kalıcı artışı için döviz kuruna dayalı kısa vadeli politikalardan ziyade, mikro reformları içeren uzun vadeli bir bakış açısına ihtiyaç duyulduğuna işaret etmektedir'' diye konuştu.
Yılmaz, Merkez Bankası'nca The Marmara Oteli'nde düzenlenen ''Dış Ticarette Yapısal Dönüşüm: Küresel Dinamikler ve Türkiye Ekonomisi'' konulu konferansın açılışında yaptığı konuşmada, Merkez Bankası olarak sanayide yaşanan dönüşümü yakından takip ettiklerini dile getirdi.
Türkiye ekonomisinde ihracatın ağırlığının artmasıyla birlikte üretim yapısının da değiştiğini ve üretim değerinde ithalat bileşenlerinin payının arttığını anlatan Yılmaz, Türkiye'nin üretim yapısındaki bu değişimi, dünyada 1980'lerden itibaren hız kazanan küreselleşme eğilimiyle birlikte değerlendirmenin daha doğru olacağını düşündüğünü söyledi.
Yılmaz, şöyle konuştu:
''Bu süreçte piyasa ekonomisi ilkelerini benimsemiş ulusal ekonomiler, mal, hizmet ve sermaye hareketlerinin önemli ölçüde serbestleşmesiyle birlikte küresel ekonominin parçası haline gelmiştir. Bu bağlamda 21. yüzyılın ekonomi ve ticaret anlayışı geçmiştekinden farklı bir üretim ve rekabet yapısını beraberinde getirmiştir.
Küresel ekonominin yeni kuralları ulusal firmalara ve politika yapıcılara zorluklar getirdiği kadar fırsatlar da sunmaktadır. Dönüşümü doğru okuyabilenler, zorlukların da üstesinden gelmek için uygun stratejiler ve politikalar geliştirerek zorlu rekabet koşullarını kazanca çevirebilmektedirler.
Dünya ekonomisinde önemli bir rol oynayan ülkemizin uluslararası rekabet konumunun güçlenmesi, küresel eğilimlerin belirlenmesine, çözümlenerek doğru tespitlerin yapılmasına ve sağlıklı politikaların oluşturulmasına bağlıdır.
Bu çerçevede bugün Merkez Bankası'nda yürütülen iki araştırma projesinin bulgularını tartışmaya açıp, son yıllarda yaşanan dönüşümün iktisadi birimlerce daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktayız.''
Tanıtımını yapacakları çalışmaların birbirini tamamlayıcı nitelikte olduğunu ifade eden Yılmaz, ilk çalışmanın uluslararası ticaretteki küresel eğilimleri özetlediğini, ikinci çalışmanın Türkiye özelinde üretimin ithalat bağımlılığını incelediğini bildirdi.
Yılmaz, şöyle devam etti:
''İlk çalışma, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ulusal ekonomilerin dışa açıklık oranının hızla arttığını, başlangıçta gelişmiş ülkeler arasında gözlenen bu eğilimin zamanla gelişmekte olan ülkelere de yayıldığını göstermektedir. Dünya ticaretinin büyüme dinamiklerinin doğru anlaşılabilmesi, uluslararası mal ve hizmet ticareti ile sermaye hareketlerinin zamanla değişen yapı ve niteliğinin doğru bir şekilde tespitini gerektirmektedir.
Günümüzde dünya ticaretini belirleyen başlıca unsurlar 20. yüzyılın başında hakim olan dinamiklerden önemli ölçüde farklıdır. Geçen yüzyılın ilk yarısında uluslararası ticaretin temelini oluşturan endüstriler arası ticaret, günümüzde yerini endüstri içi ticarete bırakmıştır.
Bu gelişmeye paralel olarak uzmanlaşma kalıplarının gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler arasında farklılaştığı dikkati çekmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin ihracatında sanayi ürünlerinin payı artarken gelişmiş ülkelerin
ihracatı sanayi ürünlerinden hizmetlere kaymaktadır.''
Ekonomilerin ithalat bağımlılıkları
Küresel ticaretteki bir diğer gelişmenin de dikey uzmanlaşma olgusu olduğuna işaret eden Yılmaz, teknolojik gelişmelerin firmaların üretim faaliyetlerini farklı faktör yoğunluğuna sahip alt süreçlere bölerek her sürecin farklı bir ülkede gerçekleşmesine olanak verdiğini anlattı.
Yılmaz, böylelikle firmaların her süreci en avantajlı bölgelerde gerçekleştirebildiğini ve maliyetlerini düşürebildiğini dile getirerek, ''Küresel rekabetin yoğunlaştığı günümüzde küresel üretim zincirleri çoğunlukla çokuluslu şirketler tarafından yönlendirilmekte ve doğrudan yatırımlar bu süreçte önemli rol oynamaktadır. Bu yatırımlar genellikle gelişmekte olan ülkelerin ihracatını artırırken, yeni sermaye ve teknoloji ihtiyacını da beraberinde getirmektedir. Öte yandan, dikey uzmanlaşmayı gerektiren bu yeni ticaret sistemi, ekonomilerin ithalat bağımlılıklarını artırmaktadır. Küresel üretim zincirlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte gelişmekte olan ülkelerde çokuluslu şirketler için üretim yapan firmaların, gerekli kalite düzeyine ulaşabilmek için ara ve yatırım mallarını ana firmanın ticari bağlantılarının bulunduğu diğer ülkelerden ithal etmeleri zorunlu hale gelmektedir. Bu işbirliği kalıbı, küresel rekabet gücü zayıf olan yerli yan sanayilerde güç kaybına yol açma potansiyeli taşırken, küresel bir üretim ağının gelişmesini de işaret etmektedir'' diye konuştu.
Üretimin ithalata bağımlılığına odaklanan çalışma
Durmuş Yılmaz, bugün tanıtacakları ikinci çalışmada ise küresel eğilimlerin ekonomiye etkilerinin firma verileri kullanılarak incelendiğini belirterek, üretimin ithalata bağımlılığına odaklanılan çalışmada, imalat sanayi firmalarının hangi nedenlerle ara malı ve yatırım malını yurtdışından ithal etmeyi tercih ettiklerinin anket yoluyla ortaya konulduğunu anlattı.
Araştırmada, sanayinin yatırım, istihdam ve ihracat yapısı, firmaların 2000'li yılların sonrası dönemde büyüme ve rekabet gücü stratejileri, kamu politikalarından etkilenme biçimleri, kamudan beklentileri ve geleceğe yönelik stratejileri, küresel krizin firmalara etkisi gibi konuların da incelenmesinin hedeflendiğini bildiren Yılmaz, şunları kaydetti:
''Çalışma, Türkiye'de üretimin ithalat bağımlılığını artıran iki ayrı süreç tespit etmiştir. Bunlardan ilki sektördeki firmaların ithal girdi kullanmaya yönelik eğilimlerinin artması, ikincisi ise ithal girdileri yoğun olarak kullanan sektörlerin diğerlerine nazaran daha yüksek büyüme oranlarına ulaşmalarıdır.
İlk sürece ilişkin bulgular anket kapsamındaki firmaların kullandıkları girdilerin bileşiminde ithalatın payının yüksek olduğuna ve bu payın son yıllarda artış eğilimi sergilediğine işaret etmektedir. Firmalara ilişkin veriler, ithalat bağımlılığını artıran temel faktörün fiyatlar olmadığını göstermektedir. Kaliteli ürün eksikliği ve yurt içi üretimin bulunmaması veya yetersizliği, ara ve yatırım malı temininde firmaları ithalata yönlendiren esas unsurlar olarak ortaya çıkmaktadır.
İkinci sürece ilişkin bulgular da ülkemizin sanayi sektöründeki uzmanlaşma yapısında gözlenen değişimin, ithalata bağımlılık oranının artmasına neden olan temel unsurlardan birisi olduğunu ortaya koymaktadır.
Bulgular, Türkiye'nin küresel rekabet gücünün kalıcı artışı için döviz kuruna dayalı kısa vadeli politikalardan ziyade, mikro reformları içeren uzun vadeli bir bakış açısına ihtiyaç duyulduğuna işaret etmektedir. Yüksek katma
değerli üretim süreçleriyle kalıcı rekabet gücüne ulaşılması, teknoloji ve altyapı yatırımlarının kalitesinin artırılması, kalifiye işgücünün artırılmasına, araştırma geliştirme yatırımlarının teşvik edilmesine, piyasa ekonomisi kurallarının etkin bir biçimde hayata geçirilmesine bağlı olacaktır.''
Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, firmalardan edindikleri mikro düzeydeki bilgilerin, küresel kriz sürecinde para politikasına yönelik analizlerine de önemli katkı teşkil ettiğini vurgulayarak, Türkiye ekonomisini daha yakından takip edebilmek, fiyat istikrarı temel hedefi doğrultusunda Türkiye'nin uzun dönemli sürdürülebilir büyüme dinamiklerini desteklemek amacıyla firmalarla yakın ilişkileri sürdürmeyi arzu ettiklerini sözlerine ekledi.