T24 - MAZLUM-DER İstanbul Şube Başkanı Cüneyt Sarıyaşar, Etyen Mahçupyan'ın "Hrant'ın Arkadaşları" grubunun Hrant Dink'i kendi sol algılarıyla sınırladıkları iddiasına yanıt verdi. Sarıyaşar, Hrant Dink'in gazetesi Agos'a verdiği söyleşide, "Sağ dediğimiz muhafazakâr ideolojiye mensup insanların zihinsel refleksleri de diğer toplumsal gruplar gibi değil. Onlar sadece beklerler, mücadele etmezler. Yani sadece Hrant'ın davasına değil kendilerini yakın gördükleri davalara da sahip çıkmazlar. Duran ve bekleyen bu zihniyet ile biz zaten kendi kitlesel pratiklerimizde de sorun yaşıyoruz" dedi. Sarıyaşar, Mahçupyan'ın söyledikleri arasında doğru olanın "ideolojik yaklaşımın insani olanın önüne geçmesi durumunda birilerini kaçınılmaz olarak itmesi gerçeği" olduğunu söyledi.
Sarıyaşar'ın Agos gazetesinden Funda Tosun'la yaptığı söyleşinin bir kısmı şöyle:
- Etyen Mahçupyan'ın başlattığı bir tartışma yaşandı geçenlerde. Özetle, Hrant'ın Arkadaşları'nın sol ve sosyalist kimliklerinin Dink'i "solcu Ermeni" kimliğine mahkûm ettiğini ve bu durumun da İslami kesimin Dink'i sahiplenmesi önünde bir engel oluşturduğunu savundu Mahçupyan. Bu konuda son olarak Hilal Kaplan, Dink'in İslami kesim tarafından yeterince sahiplenilmesinin sorumluluğunun Hrant'ın arkadaşları'nda değil, İslami kesimde aranması gerektiğini belirten ve bu konuda "Müslümanları" özeleştiri yapmaya davet eden bir yazı yazdı. Siz tüm bunlar üzerine ne düşünüyorsunuz?
"Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Hrant'ın cenaze ve anmalarındaki kalabalık onun kendini ifadelendirmesinin karşılığıdır. Hrant bu toprakların insanı olmayı ve birbirimizle bir arada yaşam alışkanlığımızı bozan unsurların üzerine gitmeyi öğretti. Karşıtlıklar üzerinden değil, birliktelik üzerinden meseleye yaklaştı. Bu "aman devleti parçalamayalım" birlikteliği değil, insan üzerinden kurulan bir birliktelikti, müthiş inşa edici ve karşı tarafı da tedavi eden bir yaklaşımdı. Hrant'ın Müslüman kesimle olan diyaloğu çorak bir toprakta tırnaklarıyla kazıyarak yeşerttiği bir durumdur. Şimdi asıl sorunuza gelirsek, Hrant'ın anma yürüyüşlerinde kitlenin çoğunun sol ve sosyalist olduğu tespiti doğrudur ve bence bu da gayet normal, çünkü Hrant sosyalistti. Dolayısıyla bu işi üstlenen süreci omuzlayan arkadaşları da sosyalist. Mahçupyan'ın söyledikleri arasında bence doğru olan, ideolojik olan yaklaşımın insani olanın önüne geçmesi durumunda kaçınılmaz olarak birilerini çekip birilerini ittiğiniz tespiti. Müslümanların Hrant konusunda yaklaşımı çok nettir. Müslümanlar derken İslam ve Kur'an'ın öğretisini önceleyen insanlardan bahsediyoruz, yoksa muhafazakâr kitleden değil. Hrant'ın öldürülmesi ile duruşu ve katlindeki mazlumiyeti Müslümanlar üzerinde büyük etki yaratmış, kitlesel manada bu etki ifade bulmasa da bireysel anlamda derin bir yer oluşturmuştur. Biz de 19 Ocak'ta kitlemizle yürüyüşteydik. Pek çok kişi de bireysel olarak...
- Mazlumder'in tabanını düşündüğümüzde sizce kitleniz yeterli katılım sağladı mı?
Biz çağrımızı bütün kitlemize yaptık ancak ben tanıdığım 40-50 kişiyi görebildim. Tabii ki bu kadar katılım oldu demek doğru değil. Ancak yoğun bir katılım olmadığı da bir gerçek. Neden böyle olduğu sorusunun yanıtı çok yönlüdür. Bir taraftan Mahçupyan'ın altını çizdiği kitlenin ideolojik duruşunun yarattığı bir durum var. Bu durum Türkiye'de sol ile İslamın yüzleşmesi gereken kronik problemlere tekabül ediyor. Şöyle anlatmaya çalışayım size, mesela Uğur Mumcu katledildiğinde, yapılan yürüyüşlerde "Kahrolsun şeriat" diye sloganlarla yüründü. Şimdi Mumcu'nun katilleri Silivri'de ve içlerinde tek bir "şeriatçı" yok. Orada şeriat üzerinden slogan atarken insanların inançları hedefe konuluyordu aslında. Söylemek istediğim bu toplumda üretilmiş düşmanlıklar ve kutuplar var ve bu kutuplardan bir tarafı Sol diğer tarafı da İslami kesim. Bu kutupların alanlarda birlikte mücadele etmesi zaman alacak. ama bence Hrant'ın cenazesi bu kutuplaşmayı yok eden en başarılı örneklerden biri... Öte yandan sağ dediğimiz muhafazakâr ideolojiye mensup insanların zihinsel refleksleri de diğer toplumsal gruplar gibi değil. Onlar sadece beklerler, mücadele etmezler. Yani sadece Hrant'ın davasına değil kendilerini yakın gördükleri davalara da sahip çıkmazlar. Duran ve bekleyen bu zihniyet ile biz zaten kendi kitlesel pratiklerimizde de sorun yaşıyoruz. Son olarak sadece eylemlerde değil bizim kendi sosyolojimizde yapılan pek çok etkinlikte de Hrant bir mazlum olarak anılmaktadır. Sahiplenme biraz da böyle bir şey...