29 Mart 2014 19:05
Haluk Çeliktaş
Ankara SBF, BDP Danışmanı
Barış ve Demokrasi Partisi ve temsil ettiği siyasal geleneğin temel iktidar deneyimlerinden biri olan yerel yönetimler, bugün hem Ortadoğu hem de Türkiye’de oldukça hayati bir momente oturmuş durumda. Devletle ilk “silahsız hesaplaşma” alanını da temsil eden yerel yönetimler, bugüne kadar sürekli olarak gerek Kürt hareketi gerekse de devletin gündeminde her daim bir ‘kaygı düzeyi’ni temsil etti. Bu kaygı, Kürt hareketi açısından yereldeki gücünü ve kitlelerle buluşma niteliğini temsil edebilme noktasıydı. Devlet açısından ise kontrolünü ve meşruluğunu tamamen kaybetme üzerine kuruluydu. Geldiğimiz noktada bu ‘kaygı düzeyi’; her iki taraf için de iplerin koptuğu noktaya gelmiş durumda. 30 Mart seçimlerini bu kaygıların ‘doygunluğu’ açısından tarihi olarak nitelemek yanlış olmayacak. Bu tarihsellik bir yandan da, 100 yıllık hegemonyanın dönemsel krizini temsil eden Ortadoğu’daki çalkalanmalara ve bu çalkalanmaların ortaya çıkardığı yeni siyasal olasılıklara paralel olarak gelişecek. Kürt hareketinin tarih sahnesine muazzam bir özgüven, siyasal özne ve kurucu akıl olarak çıktığı bu yeni dönemde yerel seçimler, yeni siyasal perspektifin de sınanma zemini olacak. Bu perspektifin ‘spesifik adı’nı Türkiye kamuoyu bugüne kadar, demokratik özerklik olarak duydu. Türkiye’nin bütün bölgeleri için öngörülen bu yönetsel öneri, bizzat devlet siyaseti tarafından bölünme-parçalanma paranoyalarıyla paralel yürütülen bir karşı propagandaya malzeme edildi. Geldiğimiz noktada Kürdistan’daki seçimler, devletten talep edilen bir yasal zemin olarak değil, “halkın kendi iradesini” kurucu kılmaya yönelik büyük bir hesaplaşma anı olarak da karşımıza çıkıyor.
Peki demokratik içerikli bir özerklik inşasının özgürleştirici boyutunu bugüne kadarki DTP-BDP belediyelerinde görmek, en azından nüvelerini görmek mümkün oldu mu? Böyle bir soru veya beklenti büyük bir meşruluk içeriyor. Bu sorunun cevabı için en çarpıcı örnek, Dersim. Dersim’in içerdiği tarihi bellek, ‘Türkiye solu’ ile ilişkisi ve devletin tarihi konumlanışı açısından da iyi bir örneklem oluşturduğu muhakkak.İl statüsü kazandığından beri Cumhuriyet Halk Partili (CHP) belediyeler tarafından yönetilen Dersim, 2004 yılında DTP’nin yine sol-sosyalist çevrelerle yapmış olduğu ittifakla ilk kez farklı bir yerel yönetim anlayışıyla tanıştı. Kürt hareketi açısından Dersim Belediyesi’nin kazanılması, aynı zamanda yeni sorun alanları ve ek yük anlamına geliyordu. O yıl; Kürt hareketinin de içinde yer aldığı pek çok muhalif güç, Dersim’de ilk kez ‘halkla birlikte yönetme’ iddiasını hayata geçirmek için kolları sıvadı. Dersim Belediyesi’nin yönetiminin kazanılması; bütün devrimci-yurtsever güçler için bir sınanma zeminiydi aynı zamanda. Ancak belediye kapısından içeri girildiğinde karşılaşılan ilk şey, klasik sistem bürokrasisinin hastalıklarından biri olan gayrimeşru işler ve büyük borç batakları oldu. 15 milyon lirayı (günümüze göre 15 trilyon) bulan borç ödemeleri hemen yapılmak zorundaydı. Çünkü Ankara e-haciz yoluyla merkezden bu borçları kesmeye başlamıştı bile. Ne hikmetse bu uygulama Kürt coğrafyasında değişen siyasal temsiliyetle birlikte akıl edilmişti.
Fakat bu 15 milyonluk e-haciz’i yapanların belli ki, Dersim Belediyesi’nin personel maaşlarını bile ödeyemediğinden haberi yoktu. CHP’li dönemde 9 ay boyunca maaş yüzü görmeyen belediye personeli, il kez DTP-BDP’li belediyelerle düzenli olarak maaş almaya başladı. Yönetime gelinir gelinmez, emekli olanların hak edişleri ödendi. CHP döneminde belediye giderlerinin yüzde 70’i personel harcaması olarak gösteriliyorken, 2004 yılından günümüze bütçenin sadece yüzde 30’u personele ayrılmış durumda. Üstelik hiçbir personel azaltımı yapılmadan. Anti parantez daha önceki yönetim döneminde, personelin maaşının ödenmesi için belediyeye ait pek çok arsanın elden çıkarıldığını belirtmek gerek. Bu arsaların yoksullar için konut amaçlı ayrılmış olması ise, ‘sosyal demokrasi’nin gerçek yüzünü görmek açısından ibret verici. Bu arada DTP-BDP belediyeciliği döneminde belediyeye ait 100’ün üzerinde dükkanın küçük esnafa çok cüzi miktarlarla (80-100 TL) kiraya verilmesi, kentte ekonomik faaliyetin tekelleşmesini de önlemeye dönük ciddi bir adım oldu.
Dersim Belediyesi’nin sonraki işi; halk sağlığını gündeme almaktı. Kentin kanserojen içeren asbestli su boruları tamamen değiştirildi ve su şebekesi yeniden kuruldu. Dersim halkı muazzam kalitedeki Munzur suyunu içme hakkına erişti. 80 yıl boyunca günde sadece 2-3 saat su alan evler, 24 saat suyla tanıştı.
Dersim halkı için kutsal olan Munzur Nehri’ne akıtılan kanalizasyon, belki de bir yerel yönetim için samimiyet testine tutulabilecek en önemli sorun alanlarından biriydi. Pek çok Dersimlinin bile bilmediği bu vahamet, geçtiğimiz yıl bitirilen ileri biyolojik atık su arıtma tesisi ile neredeyse sona erdi. Artık kentin kanalizasyonlarının yüzde 95’i arıtıldıktan sonra deşarj edilmeye başlandı. Bugüne kadar bu suların Munzur’a nasıl deşarj edildiği ise gizemini koruyor.
Dersim 8 mahalleden oluşuyor. Mahalleleri sıralamadan önce çoğu asimilasyon kokan isimleri dikkatinizi çekecektir: Yeni Mahalle, Moğultay Mahallesi, İnönü Mahallesi, Cumhuriyet Mahallesi (Gazik), Esentepe, Atatürk Mahallesi (Sihenk), Aktuluk Mahallesi (Turşmek) ve Alibaba Mahallesi. 10 yıl önceye kadar Belediye otobüsleri sadece Moğultay, Atatürk ve Cumhuriyet mahallelerine ulaşım hizmeti verirken; şimdi şehrin bütün mahalleleri bu hizmetten günün her saatinde faydalanabiliyor.
Kürt Kızılbaş inancının ana mekanı olan Dersim’de ilk kez bir cemevinin resmi imar planında tescillenmesi, önemli icraatlar arasına girmeli mi bilinmez ancak tek dinci bir merkezi devlet aklına karşı sembolik bir tutum olması açısından oldukça önemli.
Dersim’in en dinamik kesimi, gençler ve kadınlar. Kültür ve inanç asimilasyonunun en önemli muhatabı olan bu iki kesim; Dersim Belediyesi’nin açtığı kadın ve gençlik merkezleriyle, anadillerine ve kültürlerine daha aleni dokunma şansına kavuşmuş oldular. Kadın Danışma Merkezi, Gençlik Kültür Merkezi gibi kurumların yanı sıra; kentte yakın geçmişte baş gösteren madde bağımlılığı sorunuyla mücadele için kurulan Gençsem, pek çok gencin hayata yeniden tutunmasını sağladı. Öte yandan; belediye tarafından kurulan Eğitim Destek Evi, yoksul öğrencilerin eğitim olanaklarını artırdı. Giysi Bank ise, yoksulların giyinme ihtiyaçları için önemli olanaklar sundu.
Dersim Belediyesi, 1937-38 Katliamı ile Dersim halkının yüzleşmesi anlamında da önemli işlere imza attı. Bunlardan ilki; daha önce Kışla Meydanı olarak bilinen ve Munzur’u tepeden gören meydana Seyit Rıza Meydanı adını vermek ve Seyit Rıza’nın heykelini yapmak oldu. Kentin ana arteri olan Özgürlük Meydanı’ndaki İnsan Hakları Anıtı ve Munzur Nehri’ne iniş güzergahına inşa edilen Dersim 38 Duvarı, Kemalizmin en önemli hedefi olan kent halkının, sistemin unutturmak istediği pek çok detayla yüzleşmesini sağladı. Bu arada her yıl yapılan ve dünyanın pek çok noktasından insanların katıldığı Munzur Festivali’nin hem sanatsal hem de yüzleşme yönünü hatırlatmak gerek.
Kuşkusuz Dersim denince akla önce harikulade doğası geliyor. Doğa Tanrıcı inancın günümüze dek gelen tek merkezi olan Dersim ve Dersimli için Munzur, aynı zamanda kutsal. Dolayısıyla Munzur Vadisi üzerine kurulmak istenen bütün barajlar, aynı zamanda kutsallığa saldırı olarak algılandı, algılanıyor. Dersim halkının bu projelerin tamamını inancına ve değerlerine saldırı olarak anlamasının tarihsel bir karşılığı var. Dersimliler kutsal mekanlarının sular altında bırakılma çabalarını yüzyıllardır inançlarına karşı sürdürülen katliamların (Yavuz Sultan Selim’den 1938’e ve bugüne) yeni bir biçimi ve boyutu olarak algıladı. Barajlara karşı verilen mücadele, aynı zamanda Dersim Kızılbaşlığını bir tehdit olarak gören tekçi devlet aklına karşı da bir mücadele, yer yer tarihi hesaplaşma olarak da algılandı. (Burada Dersim Kızılbaşlığını en büyük tehlike olarak gören Fethullah Gülen’i anmadan geçmemek lazım.) Birçok baraj verilen mücadele, sivil itaatsizlik ve hukuki mücadele ile engellendi. Engellenemeyen yerlerde ise Gola Çeto gibi kutsal mekanlar koruma altına alındı. Bu konuda tam bir başarı elde edilemese de, Dersim Belediyesi’nin halkla birlikte mücadelesi dikkate değerdi.
Dersim ve Dersim Belediyesi; 30 Mart yerel seçimlerine bu iklimde girdi. Bütün bunların karşısında devlet aklı boş mu durdu? Cevap, elbette ki hayır. Çünkü devlet Cumhuriyet’ten bu yana Dersim özelinde katlettiğini, yıllar yılı ‘seküler’ bir maskeyle kendisine bağlama çabasından hiç vazgeçmedi. Bu yazının yazılma nedeni de, tam da bu çabanın hala karşılık bulabilen yansımaları. Türkiye genelinde AKP’de temsil eden devlet aklı, sadece Dersim’de CHP maskesiyle kendisini devam ettiriyor. Yalnızca Dersim’e geldiğinde Dersimli olduğunu anımsayan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden kendisine yeni bir çehre kazandırdığı iddiasında olan bu devlet aklına “Her Şey Farklı Olacak” söylevleri eşlik ediyor. Üstelik bu söyleve ‘Alevi’ olduğunu mümkünse telaffuz etmekten kaçınan Kılıçdaroğlu’lu CHP’nin mezhepsel vurgusunun da eşlik ettiğini söylemek gerek. Bu mezhepsel vurgu, mekan Dersim olduğunda karşısındaki başta Kürt hareketi olmak üzere bütün ‘rakiplerin’, İslamcı olduğu iddiasına kadar gidiyor. Bu iddia “Bunlar Kürdistan’ı kurduğunda önce bizi kesecek” safsatalarının eşlik ettiği bir sosla, Kürt hareketi ile hükümet arasındaki diyalog sürecini refere ederek “AKP ile ittifak yapıyorlar” söylemine kadar varıyor. Bu iddiaları gülünç kılan şey ise, Kürt hareketinin beslendiği ideolojik-politik zeminin sol-sosyalist özünün göz ardı edilmesi ve halihazırda ittifak yapılan Devrimci Güç Birliği bileşenlerinin (EMEP, ESP, Partizan vs.) sosyalist yapılanmalar olması. Ancak; bu türden iddiaların Kürt hareketi ve dostları tarafından ‘bayat bir çaresizlik’ olarak yorumlandığını söylemek gerek.
Sonuç olarak; özelde Dersim, genelde Kürt coğrafyası hem Ortadoğu’nun dönüşmeye açık yeni siyasetinden, hem de 90 yılı aşkın Cumhuriyet deneyiminde hiç yaşamadığı bir dönemden geçiyor. Çünkü bugüne kadar yapılmayan birçok hizmeti ve yaklaşımı, son 10 yılda gören bir coğrafya yerel yönetimlerin hayata doğrudan dokunan boyutunu hissediyor. Kuşkusuz dünya siyasetinin ve toplumsal muhalefet hareketlerinin tüm sınanmışlıkları da gösteriyor ki, yeni siyaset alanları ve araçları ortaya çıkarmak bir zorunluluk. Kürt hareketinin gerek söylem gerekse de hayata değen yönleriyle, Dersim üzerinden gerçekleştirdiği pratiğin karşılığını bulduğunu söylemek hiç yanlış olmaz. Yeni ve büyük kapıların aralanacağı alternatif siyaset ve yaşam alanları için, 10 yıllık yerel yönetim pratiği, yarınki seçimler için önemli bir kriter olacak. En azından sistem partilerinin Dersimliye reva gördüğü yerel yönetim anlayışıyla kıyaslandığında bu böyle. Dersimlinin bu seçimde tercih edeceği şeyin, ‘maskeli devlet aklı’ mı, yeni siyaset mi olacağını 30 Mart seçimleri gösterecek.
© Tüm hakları saklıdır.