Gündem

Markar Esayan: Adaylığım eşsiz mutluluk kaynağı; AKP darbecileri yüzeysel de olsa siyasi zemine çekti

"Bizi hiçbir zaman anlayamayacaklar, gerçekten başka dünyaların insanlarıyız"

20 Eylül 2015 16:30

AKP'den 7 Haziran seçiminde İstanbul 2. Bölge 12. sıradan milletvekili adayı gösterilen ve Meclis'e giren Yeni Şafak Yazarı Markar Esayan 1 Kasım seçimi için seçilmeme ihtimali bulunan 14'ünü sıraya çekilmesine ilişkin olarak, "Düşünsenize, 20 milyonluk bir ailenin 550 adayı arasına giriyorsunuz. Tarihe yön veren bir hareketin parçası olmak, değerini bilen bir insan için eşsiz bir mutluluk kaynağı" dedi. "Üç seçim öncesi yaşanan darbe girişimleri, beş benzemezlerin sırf lideri indirmek, partiyi bölmek ve sosyolojiyi parçalamak için giriştiği zelil işler, sonuçta sandığı etkilemeye dönük" diyen Esayan, AKP "Darbecileri zorla, yüzeysel de olsa, siyasi zemine çekti" iddiasında bulundu.

 Esayan'ın Yeni Şafak'ta "2002 ruhu, 2023 vizyonu, 2053/2071 hedefi..." başlığıyla (20 Eylül 2015) yayımlanan yazısı şöyle:

AK Parti, güçlü bir şekilde çıktığı Kongre'sinden sonra, 1 Kasım genel Seçimleri'nde yarışacağı listeleri de YSK'ya teslim ederek startını verdi.

Mensubu olduğum bu hareketin listesinde olmak benim için gurur verici bir olay. Başta Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu olmak üzere, takdir gösteren herkese teşekkür ediyorum. Düşünsenize, 20 milyonluk bir ailenin 550 adayı arasına giriyorsunuz. Tarihe yön veren bir hareketin parçası olmak, değerini bilen bir insan için eşsiz bir mutluluk kaynağı.

Ancak, benden geride, son sıraya kadar yer alan arkadaşlarımın hepsinin ve listelere giremeyenlerin bu göreve benden daha layık olduğunu düşünüyorum. Bunu lafın gelişi söylemiyorum, yüreğimde hissediyorum. Bu teşkilatı tanıdım, bu büyük ailenin her ferdinin ne büyük özveriyle bu davaya gönül verdiklerini, baş koyduklarını gördüm.

Seksenli yıllarda çocuk, doksanlı yıllarda ise gençtim. Yenilgi, ümitsizlik, karamsarlık, yeis benim karakterime tersti. Ama devlete ve ülkeme baktığımda bunların baskın olduğunu görüyor ve kederleniyordum. Kahir ekseriyet, “Bu ülke düzelmez, bizden adam olmaz” kanaatini taşıyordu. Sokaklarda yükselen sadece çöp dağları değildi, ümitsizlik ve kendine güvensizlik yürekleri ele geçirmişti. Ben buna isyan ediyordum.

İsyan ediyordum da, bu çilekeş halkın kaderini kim değiştirecekti? Ufukta hiçbir ışık gözükmüyordu. Darbeden sonra Turgut Özal'a tutunmuş, onun medya ve bizzat eski partisi tarafından linç ve tasfiye edilmesini çaresizce izlemiştik. Sonra 28 Şubat geldi. Eşzamanlı olarak Güneydoğu'da kan oluk oluk akıyordu. Ekonomik krizlerden başımızı kaldıramıyorduk. İnsanlar, ama özellikle gençler bir yolunu bulup kapağı dışarıya atmaya çalışıyorlardı.

2001 Şubat krizinde herkes üzülür, ailem de bir esnaf olarak ağır zarar görürken, ben bunda bir hayır olabileceğini yazmıştım, hatırlıyorum. İşlevsiz kalan merkez partilerin çökmesi, başgösteren siyasi bunalım ve devletten geçinmeli sistemin artık duvara toslamış olması yaratıcı bir kriz gibi gözükmüştü bana.

Verili sistem kendi cüssesi üzerine çöküyordu ve bu bir fırsat olabilirdi. O zamanlar dikkatimi Milli Görüş'te yaşanan ayrışmaya yönelttim. Erdemliler/Yenilikçiler Hareketi'nin söylemleri, uzaktan bile hissedilen enerjileri değişik, yeni ve ümit vericiydi. Jakoben laikler ve solculardan bir hayır gelmeyeceğini anlamıştım. Onlar müesses nizamın üreticileriydi, bunu çözmüştüm. Ne varsa, bu ülkenin, devletin çeperinde tutulmuş halk kesiminde vardı. Bu devleti, bu düzeni ancak onunla menfaat ilişkisine girmemiş/girememiş bir sosyolojik kesim ve ondan neşet edecek politik güç değiştirebilirdi.

O günden beri AK Parti'yi destekliyorum. Hayatımda en emin olduğum birkaç şeyden biri bu tavrımdır. Nitekim AK Parti muazzam işler başardı, ülkeye paradigma değiştirtti. Bu değerinden bir şey kaybetmedi. Başına gelen onca pespaye girişimlere karşı, siyasi zemini korudu, sorumsuz davranamdı, yılmadı, ayakta kaldı. Böylelikle AK Parti sayesinde, ülkede seçimler, sandık, yani millet iradesi tayin edici role kavuştu. Üç seçim öncesi yaşanan darbe girişimleri, beş benzemezlerin sırf lideri indirmek, partiyi bölmek ve sosyolojiyi parçalamak için giriştiği zelil işler, sonuçta sandığı etkilemeye dönüktü ve bunun kendisi bile büyük bir gelişmeydi. Ve bunu evet, bu parti sağladı. Darbecileri zorla, yüzeysel de olsa, siyasi zemine çekti.

Evet, bugün Kılıçdaroğlu ve Duran Kalkan aynı cümleleri sarf ediyor olabilir. Medyanın bir bölümü ise PKK ve FETÖ ile zımni ortaklık içindeler. Ama seksen, hatta 200 yıllık bir aks öyle pat diye değişmiyor. Bir ülkeyi kaybediyorlar ve o ülke imparatorluk bakiyesi olan Türkiye olunca, her türlü taktiğe hazır olmalısınız.

Nihayetinde PKK ile anlaştılar. Erdoğan ve AK Parti'yi devirme ihalesini, Güneydoğu'yu Kobanileştirmek karşılığında bu kanlı örgüte verdiler. 6-8 Ekim'de, Cizre'de denenen buydu. PKK duvara tosladı, Kürt vatandaşlarımız bunlara kulak asmadı. HDP'nin büyüsü kayboldu, gerçek yüzü ortaya çıktı. MHP ise milliyetçi tabanı için tam bir hayal kırıklığı.
Ahmet Altan'ın, AK Parti'yi en zor döneminde yüzde kırkın üstünde tutan halkı ahlaksızlıkla suçlaması boşuna değil. Ahmet Altan boş veya sıradan bir adam değildir. O halka bu kadar kızgınsa, anlayın ki ümitler boşa çıkmış, istenen elde edilememiştir. Kızmak yerine sevinmelisiniz.

Bunlar AK Parti ayakta kaldığı, lideri, genel başkanı, partisi ve seçmeni ile birlik olabildiği için başarıldı. Bu birlik, dava bilinci, cesaret ve enerji bizim en değerli ürünümüzdür ve gerisinde 200 yıllık çileli, ilmek ilmek örülmüş bir hikaye yatmaktadır.
Ben Kongre'den beri ve listelerin yayımlanması ile AK Parti'nin şarj ettiğini, enerji saçtığını ve 2002 benzeri bir ruha geri döndüğünü hissediyorum. Bu enerjiyi çoğaltarak seçmenlerimize geçirebilirsek, 2023 vizyonunu gerçekleştirebilir, 2053 ve 2071 nesillerine güçlü, birlik içinde, sorunlarını çözmüş lider bir ülke bırakabiliriz. Benim en büyük hayalim budur. O zaman bana bahşedilmiş hayatı en anlamlı şekilde değerlendirdiğimi düşünecek ve bu hayattan öyle ayrılacağım.

Bir insanın bence en değerli varlığı, bu dünyada kendisini adadığı, vicdanına rahatlıkla anlatabildiği bir davası olmasıdır.
Etrafımızdaki birçok kayıp ruhun, bu kadar gayriahlaki bir noktaya savrulmasının nedeni de bir davaya sahip olmamalarıdır.
O yüzden bizi hiçbir zaman anlayamayacaklar. Çünkü gerçekten başka dünyaların, başka değerlerin insanlarıyız.
Ve bu siyasetin de üstünde, hayatın tamamıyla ilgili bir mesele.