10 Ocak 2015 17:32
Türkiye ekonomisini bekleyen riskleri açıklayan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Küresel ekonominin önündeki en önemli risk Avro Bölgesi’nde yavaş büyümenin devam etmesi ve bölgenin 90’lı yıllardaki Japonya gibi deflasyonist bir sürece girmesidir. Avro Bölgesi’nin bizim dış ticaret, turizm ve finansal hareketlerimizdeki payı göz önüne alındığında, bunun bizi etkileyecek en önemli risklerden biri olduğunu söyleyebiliriz” dedi.
“Gelişmekte olan ülkelerde büyümenin daha da yavaşlaması ve Çin ekonomisinde sert düşüş bir diğer temel risktir” diyen Şimşek, “Çin’de yeniden dengelenmenin başarısız olması ve finansal bir türbülans yaşanması iç talebi öngörülenden daha sert yavaşlatabilecektir. Bu durum da başta ticaret kanalı ile küresel ekonomi üzerinde önemli bir risk oluşturmaktadır” görüşünü dile getirdi.
Maliye Bakanı Şimşek, “Bir diğer önemli risk ise FED’in faiz artırımının finansal piyasalarda oluşturabileceği aşırı oynaklık ve sermaye akımlarının tersine dönmesi olasılığıdır. Ancak Avrupa ve Japonya Merkez Bankalarının genişletici para politikası uygulamalarına devam ediyor olması bu riski belli ölçüde dengeleyecek bir unsurdur” diye konuştu.
Bakan Şimşek, “2014 yılında ivme kazanan jeopolitik gerginliklerin devam etmesi veya daha da şiddetlenmesi bir diğer küresel ekonomik risktir. Ortadoğu’daki çatışmalar ile Rusya-Ukrayna arasındaki gerilim ticaret, finans ve beklentiler kanalıyla hem bölge ekonomilerini hem de küresel ekonomiyi olumsuz etkilemektedir. Son olarak, Ebola salgını sadece bir sağlık sorunu olarak değil küresel ekonomiyi de tehdit edebilecek bir risk olarak değerlendirilmelidir” dedi.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Yeni Akit gazetesine Türkiye ekonomisini etkileyebilecek beş riski yazdı.
Şimşek’in Yeni Akit gazetesinin bugünkü (10 Ocak 2015) nüshasında yayımlanan, “Adil refah dağılımı mamur bir Türkiye” başlıklı yazısı şöyle:
2015 bütçesinin siyasi kaygıların ötesinde mali disiplini ön plana alarak, Türkiye’nin uzun vadeli geleceği düşünülerek hazırlandığını belirten Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Bu bütçe, yeni Türkiye’nin beşeri sermayesine, altyapısına, toplumun tüm kesimlerine kaynak ayıran bir bütçe. 2015 bütçesi, ülkemizin dört bir yanını mamur edecek, refahı daha adil dağıtacak” dedi. Şimşek 2014 yılı Türkiye ve dünya ekonomisi ile 2015 yılına yönelik değerlendirmelerini Yeni Akit için yazdı
Küresel ekonomide büyüme halen yavaş seyretmekte ve ülkeler arasındaki büyüme dinamikleri farklılaşmaktadır. 2013 yılında yüzde 3,3 oranında büyüyen küresel ekonomi 2014 yılında beklenen ivmeyi yakalayamamıştır. Bunda temel olarak; ABD ekonomisinin beklentilerin altında büyümesi, Avro Bölgesi’nde ve Japonya’da süregelen durgunluk, jeopolitik gerginliklerin artması ve gelişmekte olan ülkelerde yavaşlayan büyüme belirleyici olmuştur.
2015 yılında ise yüzde 3,8 büyümesi beklenen küresel ekonominin önümüzdeki beş yıllık dönemde yıllık ortalama yüzde 4 civarında büyüyeceği tahmin edilmektedir. Bu oranlar kriz öncesi dönemde elde edilen yüzde 5’lik ortalama büyümenin altındadır. Dünyanın tekrar bu hızlı büyüme dönemlerine geri dönmesi yakın zamanda olası görünmüyor.
ABD ekonomisinin 2014 yılında yüzde 2,2, 2015 yılında yüzde 3,1 büyüyeceği öngörülmektedir. Fakat ABD dışındaki diğer önemli gelişmiş ülkelerde durgunluk riski devam etmektedir. En büyük dış ticaret ortağımız Avro Bölgesi’nin aynı dönemde sırasıyla yüzde 0,8 ve yüzde 1,3, Japonya’nın ise yüzde 0,9 ve yüzde 0,8 ile çok daha düşük oranlarda büyüyeceği tahmin edilmektedir.
ABD ekonomisindeki nispi toparlanmanın etkisiyle istihdam piyasası iyileşme eğiliminde iken Avro Bölgesi’nde işsizlik son 15 yılın en yüksek seviyesinde seyretmektedir. Ayrıca borç yükü çok yüksek olan ve durgun seyreden Avro Bölgesi deflasyon riski ile de karşı karşıyadır. (1) Japonya’da ise işsizlik oranı düşük olmakla birlikte büyüme yapısal katılıklar ve yüksek borçluluk nedenleriyle zayıf seyretmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerdeki büyüme performansı ise kriz öncesi dönemin altında (2) seyretmeye devam etmektedir. Bunun temel nedenleri zayıf talep ve ekonomilerin yapısal sorunlarıdır. Çin ve Hindistan’da önemli oranda yavaşlama söz konusudur. Brezilya’da daralma sürerken Rusya’da düşük büyüme sürmektedir. İç talep zayıflıkları, yapısal reform eksiklikleri ve sıkı makroekonomik politikalar gelişmekte olan ülkelerinin çoğunda büyümeyi sınırlayan nedenlerdir.
Küresel ekonominin önündeki en önemli risk Avro Bölgesi’nde yavaş büyümenin devam etmesi ve bölgenin 90’lı yıllardaki Japonya gibi deflasyonist bir sürece girmesidir. Bölgede büyüme ve enflasyondaki süregelen zayıflığın enflasyon beklentilerini daha da zayıflatarak yatırımcı güvenini vurması halinde deflasyon kaçınılmaz olacaktır. Avro Bölgesi’nin bizim dış ticaret, turizm ve finansal hareketlerimizdeki payı göz önüne alındığında, bunun bizi etkileyecek en önemli risklerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Gelişmekte olan ülkelerde büyümenin daha da yavaşlaması ve Çin ekonomisinde sert düşüş bir diğer temel risktir. Çin’de yeniden dengelenmenin başarısız olması ve finansal bir türbülans yaşanması iç talebi öngörülenden daha sert yavaşlatabilecektir. Bu durum da başta ticaret kanalı ile küresel ekonomi üzerinde önemli bir risk oluşturmaktadır.
Bir diğer önemli risk ise FED’in faiz artırımının finansal piyasalarda oluşturabileceği aşırı oynaklık ve sermaye akımlarının tersine dönmesi olasılığıdır. Ancak Avrupa ve Japonya Merkez Bankalarının genişletici para politikası uygulamalarına devam ediyor olması bu riski belli ölçüde dengeleyecek bir unsurdur. Ayrıca FED’in faiz artırımı ABD ekonomisinde kalıcı bir toparlanma anlamına gelir. Dünya ekonomisinin motoru niteliğinde olan ABD ekonomisindeki kalıcı bir toparlanma faiz artırımının oluşturacağı finansal etkiyi ticaret ve beklentiler kanalı ile dengeleyecektir.
2014 yılında ivme kazanan jeopolitik gerginliklerin devam etmesi veya daha da şiddetlenmesi bir diğer küresel ekonomik risktir. Ortadoğu’daki çatışmalar ile Rusya-Ukrayna arasındaki gerilim ticaret, finans ve beklentiler kanalıyla hem bölge ekonomilerini hem de küresel ekonomiyi olumsuz etkilemektedir. Son olarak, Ebola salgını sadece bir sağlık sorunu olarak değil küresel ekonomiyi de tehdit edebilecek bir risk olarak değerlendirilmelidir.
Bankacılık sektörü gerek güçlü sermaye yapısı gerekse varlık kalitesi ile finansal istikrarı ve orta vadede büyüme görünümünü desteklemektedir. Son yıllardaki hızlı kredi büyümesine rağmen ekim ayı itibarıyla sermaye yeterlilik oranı yüzde 16,4 ile yasal sınır olan yüzde 8’in iki katından fazladır. Takipteki kredilerin toplam krediler içindeki payı ise yüzde 3 ile oldukça düşük seyretmektedir.
AK Parti Hükümetleri öncesinde çift hanelerde hatta zaman zaman üç hanelere ulaşan enflasyonu tek haneye indirdik. Son dönemde enflasyon bazı şoklar nedeniyle yüksek tek hanelere çıkmış olsa da alınan makro ihtiyati tedbirler ve uyguladığımız sıkı para politikası ile enflasyonun önümüzdeki yıl yüzde 6,1’e düşmesini bekliyoruz. Ayrıca başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarındaki düşüş enflasyondaki düşüş sürecini hızlandıracaktır. (3)
2013 yıl sonunda 65 milyar dolar olan cari açık 2014 yılı Ekim ayı itibarıyla 12 aylık bazda 45,7 milyar dolara gerilemiştir. Altın ve enerji hariç denge ise 4,1 milyar dolar açıktan 7,5 milyar dolar fazlaya dönmüştür. 2014 yılında ticaret ortaklarımızdaki ekonomik ve politik sorunlara rağmen, pazar ve ürün çeşitlendirme politikalarımız ve rekabetçi kur neticesinde, ihracatımız olumlu bir performans göstermiştir. İç talepteki yavaşlamanın etkisiyle de ithalat artışı önemli ölçüde yavaşlamıştır.
2013 yılında yüzde 7,9 olan cari açığın GSYH’ye oranının bu yıl yüzde 5,7’ye, önümüzdeki yıl ise yüzde 5,4’e gerileyeceğini öngörüyoruz. Ancak düşen petrol fiyatlarının mevcut seyrini sürdürmesi halinde bu oran yüzde 3,5 civarına kadar (yaklaşık 30 milyar dolar) gerileyebilecektir. (4)
AK Parti Hükümetleri döneminde rekor düzeyde istihdam oluşturduk. Küresel krizin başladığı 2007 yılından bu yana birçok ülke istihdam kayıplarını telafi edemezken Türkiye’de yaklaşık 5,7 milyon kişiye istihdam imkanı sağladık. İç talepteki yavaşlamaya rağmen son bir yılda yaklaşık 1,3 milyon ilave istihdam sağladık. (5) Daha fazla istihdam oluşturmak ve işsizliği hızla azaltmak için önümüzdeki dönemde gerekli yapısal reformları uygulamaya koymaya devam edeceğiz.
Sayın Başbakanımız Ahmet Davutğlu önderliğinde Türkiye’yi 2023 hedeflerine taşıyacak reform paketini hazırladık. Bu bir temenni paketi değildir. Bu reformlar, ülkemizin rekabet gücünü artıracak, bilgi yoğun, teknoloji yoğun ürünler üretecek, cari açığı azaltacak, yüksek düzeyde istihdam yaratacak ve Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme potansiyelinin artıracaktır. Bu amaçla 10’uncu Kalkınma Planında belirlediğimiz 25 öncelikli dönüşüm programını hızla hayata geçiriyoruz. Önümüzdeki dört yılda uygulayacağımız 1.200’den fazla mikro tedbiri kapsayan reform paketine ilişkin çalışmaları tamamladık.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki genel seçimlerin gerçekleşeceği 2015 yılında da mali disiplini kararlılıkla sürdüreceğiz. İki önemli seçimin olduğu 2014 yılında bile 90’lı yıllardaki popülist uygulamalardan ve seçim ekonomilerinden uzak durduk. 2015 yılında da bu böyle olacak. AK Parti Hükümetlerinin diğer bütçelerinde olduğu gibi 2015 Yılı Bütçesini de ülkemizin orta-uzun vadeli hedeflerini esas alarak oluşturduk. Temel hedefimiz enflasyonla mücadeleyi desteklemek, cari işlemler açığını azaltmak ve sürdürülebilir büyüme potansiyelini artırmaktır.
2015 Yılı Bütçesinde merkezi yönetim bütçe gelirlerinin 2014 yıl sonu tahminine göre yüzde 6,6 oranında artarak 452 milyar TL’ye ulaşacağını tahmin ediyoruz. Bütçe giderlerini ise sıkı maliye politikası ile yüzde 5,5 oranında artırarak 472,9 milyar TL ile sınırlandırmayı hedefliyoruz. Faiz hariç giderleri de 418,9 milyar TL olarak öngörüyoruz. Bu çerçevede 2015 yılında bütçe açığını 21,0 milyar TL, faiz dışı fazlayı ise 33,0 milyar TL olarak hedefliyoruz. Buna göre 2014 yılında yüzde 1,4 olarak gerçekleşmesini beklediğimiz bütçe açığının GSYH’ye oranını 2015 yılında yüzde 1,1’e düşürmeyi, faiz dışı fazlanın GSYH’ye oranını ise yüzde 1,5’ten 1,7’ye yükseltmeyi hedefliyoruz.
Sürdürmekte olduğumuz sıkı maliye politikası ile genel devlet açığının GSYH’ye oranını 2015 yılında bir önceki yıla göre 0,3 puan azaltarak yüzde 0,5’e indirmeyi, 2017 yılında ise yüzde 0,1’lik bir genel devlet fazlası vermeyi hedefliyoruz. Borç stokunun GSYH’ye oranını da program sonunda 2014 yılına göre 4,6 puan azaltarak yüzde 28,5’e indirmeyi hedefliyoruz.
2014 Yılı Bütçesine göre yüzde 11,5 oranında artırdığımız toplam eğitim ödeneklerini 2015 yılında 87,5 milyar TL’ye çıkartıyoruz. Bu 2002’ye göre yaklaşık yedi katlık bir artışı ifade etmektedir. Böylece bütçenin yüzde 18,5’ini, vergi gelirlerinin ise yüzde 22,5’ini eğitime ayırıyoruz.
Hükümetlerimiz döneminde sağlıkta bir devrim gerçekleştirdik. Vatandaşlarımıza daha kaliteli hizmetlerin idamesi için 2015 Yılı Bütçesinde en yüksek ikinci payı sağlığa ayırdık. 2015 yılında SGK’nın yapacağı harcamalar dahil toplam kamu sağlık harcamaları için 80,9 milyar TL kaynak tahsis ettik. Böylece sağlık harcamalarını 2002 yılına göre altı katına çıkartıyoruz. Sağlığa verdiğimiz önem ile sağlık göstergelerinde örnek verilen ülkelerden biri haline geldik. 2002’de 72 yıl olan doğumda beklenen yaşam süresi 2013’te 77 yıla çıkmıştır. Bebek ölüm oranı da 2002 yılında binde 31,5 seviyesinden 2013 yılında binde 7,8’e, anne ölüm oranı ise on binde 6,4’ten on binde 1,6’ya inmiştir. Böylece OECD ülkelerinin 30 yılda başardığını Türkiye 10 yılda başarmıştır.
2015 yılında yatırım ödeneklerini bir önceki yılın başlangıç ödeneğine göre yüzde 9,3 oranında artırarak 48,4 milyar TL’ye çıkartıyoruz. Böylece 2015 yılında yatırım ödeneklerini 2002’ye oranla altı katına çıkartıyor ve yatırım harcamalarının bütçe içindeki payını yüzde 10,2’ye yükseltiyoruz. 2002 yılında ise bu oran yüzde 6,6 idi. Kamulaştırma hariç toplam kamu sabit sermaye yatırımlarını ise 2015 yılında 88,5 milyar TL’ye yükseltiyoruz.
İktidarımız döneminde kamu çalışanlarımızı ve emeklilerimizi gözettik, gelirlerini reel bazda artırdık. 2002 yıl sonundan 2014 Aralık ayına kadar enflasyon yüzde 182,8 oranında artarken; aile yardımı ödeneği dahil en düşük memur maaşı yüzde 416,8 artarak 2.025 TL’ye yükselmiş ve reel olarak yüzde 82,7, aile yardımı ödeneği dahil ortalama memur maaşı yüzde 309,7 artarak 2.368 TL’ye yükselmiş ve reel olarak yüzde 44,9, net asgari ücret yüzde 383,6 artarak 891 TL’ye yükselmiş ve reel olarak yüzde 71, en düşük SSK emekli aylığı yüzde 307,4 artarak 1.047 TL’ye yükselmiş ve reel olarak yüzde 44 artmıştır.
İktidara geldiğimiz günden beri sosyal yardıma ve korunmaya ihtiyacı olanları gözettik. Kimsesiz çocuklarımızın koruyucu, eğitici hizmetlere ve aile sıcaklığını hissettirecek ortamlara kavuşmasını, engelli vatandaşlarımızın topluma sunulan tüm hizmetlerden yararlanmasını amaçladık. Sosyal yardım programlarını çeşitlendirdik, sosyal harcamalar için ayırdığımız kaynağı yıldan yıla artırdık. 32,9 milyar TL ile 2015 Yılı Bütçesinin yüzde 7’sini sosyal harcamalara ayırıyoruz.
-----------------------------------------------------
(1) IMF, Ekim 2014 Küresel Ekonomik Görünüm Raporunda, Avro Bölgesi’nin deflasyona girme riskini yüzde 30 olarak tahmin etmektedir (sayfa 14, figür 1.12).
(2) Kriz öncesi 2003-07 yüksek büyüme döneminde yüzde 7,5-8 civarında büyüyen gelişmekte olan ülkeler 2013 yılında yüzde 4,7 oranında büyümüştür.
(3) TCMB, Enflasyon Raporu, 2008-IV, petrol fiyatlarındaki yüzde 10’luk düşüşün enflasyonu 0,4 puan aşağıya çektiğini göstermektedir.
(4) Dünya Bankası Türkiye Ekonomi Notu, petrol fiyatlarındaki 10 dolarlık düşüşün cari açığın GSYH’ye oranını 0,5 puan azaltacağını göstermektedir.
(5) Bu bölümde yıllık karşılaştırmalarda mevsimsel etkilerden arındırılmamış işgücü piyasası verileri kullanılmıştır.
AK Parti Hükümetleri öncesinde mali dengeler sürdürülebilir değildi; yüksek bütçe açıkları ve borç yükü nedeniyle Türkiye iflasın eşiğindeydi. Hükümetlerimiz döneminde sağladığımız mali disiplin sayesinde Türkiye mali açıdan dünyaya örnek hale gelmiştir.
2002 yılında yüzde 10,8 olan genel devlet açığının GSYH’ye oranını 2014 yılında yüzde 0,8 olarak öngörüyoruz. Bu oran Maastricht Kriterinin üçte birinden ve gelişmekte olan ülkeler ortalamasının yarısından azdır. Orta Vadeli Program dönemi sonunda ise yüzde 0,1 ile genel devlet fazlası vermeyi hedefliyoruz.
Diğer taraftan 2002 yılında yüzde 74 olan AB tanımlı borç stokunun GSYH’ye oranını 2014 yılında yüzde 33,1’e, Program dönemi sonunda ise yüzde 28,5’e indirmeyi hedefliyoruz. Borç yükümüz 2014 yılı itibarıyla Avro Bölgesi ortalamasının yaklaşık üçte biri ve Maastricht Kriterinin ise neredeyse yarısı kadardır.
2015 yılında tarıma ayırdığımız kaynaklarla tarımsal destekleme bütçesini 2002 yılına göre beş katına çıkartıyoruz. 2015 Yılı Bütçemizde tarımsal destekler toplam 10 milyar TL kaynak ayırıyoruz.
AK Parti Hükümetleri döneminde mazot, gübre, fındık, çay primi, buğday ve diğer hububat primi, yem bitkileri, su ürünleri, arıcılık ve bal, büyükbaş hayvan, büyükbaş hayvan besi, küçükbaş hayvan, organik tarım, kırsal kalkınma, tarımsal sigorta, kuraklık, sürü yöneticisi, lisanslı depolarda ürün depolama gibi birçok destek unsurunu hayata geçirdik.
Öte yandan tarımsal kredi sübvansiyonu, müdahale alımları ve tarımsal KİT’lerin finansmanı da dahil 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinde tarıma toplamda 13,1 milyar TL kaynak ayırdık. Bu tutarın GSYH’ye oranı yüzde 0,68’dir.
Vergi teşvikleri, tarım sektörüne sağlanan hizmetler ve tüketiciler üzerinden sağlanan destekleri de dikkate alırsak bu oran yüzde 2’ye çıkmaktadır. Böylece Türkiye 2013 yılında tarıma en çok destek veren ikinci OECD ülkesidir.
Ar-Ge harcamaları için 2015 Yılı Bütçesinde yaklaşık 2,8 milyar TL ödenek öngördük. TÜBİTAK’ın 2014 yılından 2015’e devredeceğini öngördüğümüz yaklaşık 400 milyon TL dikkate alındığında 2015 yılında Ar-Ge harcama kapasitesi 3,2 milyar TL olacaktır.
Hükümetlerimiz döneminde mahalli idarelere hem daha fazla görev ve sorumluluk verdik hem de bütçeden ayrılan kaynağı artırdık. Merkezden sunulan pek çok hizmetin yerel düzeyde daha etkin ve verimli sunulmasını sağladık.
2015 Yılı Bütçesinde mahalli idarelerin gelir payını bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 15 artırarak 44,7 milyar TL’ye çıkarıyoruz.
Bu bütçe, daha önceki bütçelerimizde olduğu gibi, günlük siyasi kaygıların çok ötesinde, ülkemizin uzun vadeli geleceği düşünülerek hazırlanan bir bütçedir. Bu bütçe, 21. yüzyıla damgasını vuracak olan “Yeni Türkiye”nin beşeri sermayesine, altyapısına, toplumun tüm kesimlerine ve geleceğine kaynak ayıran bir bütçedir. Bu bütçe, ülkemizin dört bir yanını mamur edecek, refahı daha adil dağıtacak, 77 milyon insanımıza hizmet sunacak ve kardeşliğimizi daha da pekiştirecek bir bütçedir. Bu bütçe, misafirlerimize, muhacirlere ve mazlumlara da sahip çıkan bir bütçedir.
AK Parti hükümetlerinin ve iktidarımızın en belirgin vasfı, hizmet olmuştur. Bu bütçe, yine bir hizmet bütçesidir! 2015 Bütçesi; bu güzel ülkenin güzel insanları için, yarınlarımız için, dünyayı kendilerinden ödünç aldığımız çocuklarımız için, hayat standartlarımızı yükseltmek için, kardeşliğimizi daha da pekiştirmek için, istikrar ve güven içinde büyümek ve kalkınmak için, israf eden değil, üreten bir ülke olmak için ve gelişmiş ülkelerle arayı hızla kapatmak için hazırlanan bir bütçedir.
© Tüm hakları saklıdır.