Dmitri Trenin
Carnegie Moskova Müdürü - BBCTürkçe
MH17 uçağının 17 Temmuz'da Ukrayna'nın doğusunda düşmesinden bugüne kadar geçen sürede, kendi ülkesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna kriziyle başa çıkmada hem stratejik hem taktiksel olarak başarılı olarak görüldü.
Rusya, Donbass bölgesindeki militanları açık olarak desteklerken 'makûl bir inkâr' politikasının peşinden koşuyor.
Aynı zamanda Rusya; Almanya ve Fransa'nın, Rusya'nın çıkarlarını da dikkate alacak şekilde Ukrayna'da bir siyasi çözümü destekleyen diplomatik çabalarına da dâhil oldu.
Bazı üyelerinin Rusya'yla önemli ekonomik ilişkilerini koruma kararı aldığı Avrupa Birliği, Rusya yönetimine yeni yaptırımlara ayak diriyordu.
Obama Yönetimi'nin Avrupalıları yaptırım gündemi çevresinde bir araya getirme girişimleri geniş ölçüde başarısız olmuş göründü.
Buna karşılık olarak Putin, Rusya'nın Çin'le ilişkilerini genişletiyor, diğer Brics (Breziya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ülkelerinden belli ölçüde manevi destek kazanıyor, Latin Amerika'daki eski dostlarıyla ilişkilerini yeniden canlandırıyor ve kıtada yeni dostluklar kuruyordu.
MH17 trajedisi bunların hepsini aniden değiştirdi.
ABD ve en yakın birkaç müttefiki olaydan hemen sonra Rusya'yı iğrenç bir suça yardım ve yataklıkla eğer öyle değilse de bu suçu işlemiş olmakla suçladı.
Batının ana akım medyası şimdiden Rusya'ya bir parya devlet muamelesi yapılması çağrısında bulunuyor.
Kurbanların çoğunun Hollanda'dan olması nedeniyle özellikle Avrupa ile ilişkilerin zarar görmesi olasılık dâhilinde.
ABD ile AB'nin Rusya'ya yaptırımlar konusundaki yaklaşımları arasındaki boşluk daralmak üzere.
Bu, Moskova'nın Batı içerisindeki ciddi ayrışma umutlarını yıkıma uğratıyor.
Malezya yolcu uçağının düşürülmesi, Asya'da da Rusya karşıtlığının yükselmesine neden olabilir.
Putin, yakınlarda Çin'le 30 yıllık bir doğalgaz anlaşması imzalamıştı.
Bu sayılan ülkeler ve Batı dışındaki dünyada, bu diğer ülkeler hâlâ dünyadaki gelişmelerle ilgili olarak belirli bir dereceye kadar bu gelişmeleri haberleştiren Batı medyasına itibar ediyor, hem Rusya hem de Devlet Başkanı Putin'in itibarı büyük darbe alacak.
Rusya'da bazıları, Ukrayna üzerinden Batı ile ilişkilerin çarpıcı bir şekilde kötüleşmesini, ABD'nin beyan edilmemiş Rusya'yı baskı altına alma politikasıyla bağlantılı görebilir ama çok azı buna sıcak yaklaşıyor.
Rusların büyük bölümü Ukrayna'nın doğusunda yaşayan halkın Rusya'ya bağlılık beyanına yakınlık duyarken yaklaşık üçte ikisi Ukrayna'daki bir askeri işgale karşı.
Kamuoyunda Putin'e destek hâlâ yüzde 80. Putin bugüne dek bu itibarı doğru yolu takip ederek elde etti: Rusya'nın çıkarlarını korurken kabul edilemez risklerden kaçınmak.
Bununla birlikte MH17 felaketi yeni soruları ortaya çıkardı.
Ruslar uzun zamandır, Moskova'nın Donetsk ve Luhansk'ta halkın kendi kendine ilan ettiği cumhuriyetlere, manevi ve politik destekten daha fazlasını verdiğini varsayıyor.
Aynı zamanda kendi liderlerinden Rusya'nın onları desteklerken kontrol etmediğini söylediğini duyuyor.
Bir süre, ortadaki bu açık tutarsızlığı bir diplomatik üçkâğıt olarak kabul etmiş olabilirler.
Bununla birlikte eğer uluslararası soruşturma, Rusya'nın kesin olarak Donbass'taki militanlara bir yolcu uçağını yanlışlıkla düşürmede kullandıkları güçlü silahları verdiğini ortaya koyarsa, Rusya'nın bir bölümü, Batı yanlısı veya liberal olması şart değil, Kremlin'in yaklaşımını sorumsuzca tehlikeyi göze alma politikası olarak görecek.
Menfaatler çok yüksek.
Eğer soruşturmayı yürütenlerin kararı Rusya'nın aleyhine sonuçlanırsa Vladimir Putin'in doğruluğu zarar görmüş olmayacak.
Zaten Putin, isyancıların felaketle hiçbir alakaları olmadığını hiçbir zaman söylemedi. Bunun yerine Ukrayna'yı isyancılara saldırmakla suçladı.
Putin siyasi olarak yaşamını sürdürecek ama kendisine olan inancı onarmak ve şansı için çok çalışması gerekecek.
Bununla birlikte Rusya suçlamadan kaçınabilir.
Ve eğer bunu yaparsa suçun yükümlülüğü ve sorumluluğu başkalarında olacak.
Ve Vladimir Putin de ucuz atlatacak.