*Mahfi Eğilmez
2019 sonunda TCMB’nin swaplar hariç net rezervleri 18,4 milyar dolardı. 2020 sonu itibarıyla bu tutar eksi 58,4 milyar, 9 Nisan 2021 itibarıyla da eksi 60,6 milyar dolardır. Demek ki TCMB’nin rezervi kalmadığı gibi emaneten kendisinde bulunan rezervleri tamamlaması için bugün itibarıyla 60,4 milyar dolar bulması gerekiyor. Son 15 ayda rezerv kaybı (artı 18,4 milyar dolardan eksi 60,6 milyar dolara inişle) 79 milyar dolar olmuş. 2021 yıl sonunda eksi 58,4 milyar dolar olan rezervler 9 Nisan 2021’de eksi 60,6 milyar dolar olduğuna göre rezervlerdeki azalma 2021 yılında durmamış, artmaya devam etmiş görünüyor. Buna ek olarak TCMB Başkanının yaptığı açıklamadan iki kurum arasında 2019 yılında yapılan (ve bu açıklamaya kadar kamuoyuna duyurulmamış olan) bir protokolle TCMB’nin Hazine’ye döviz sattığı, Hazine’nin de bu dövizleri kamu bankaları aracılığıyla kurun yükselmesini önlemek amacıyla piyasaya verdiği ortaya çıkmış bulunuyor. Bunları da hesaba katınca kamuoyunda konuşulan 128 milyar dolarlık tutara ulaşılıyor. Burada sorulması gereken soru TCMB’nin döviz yönetimi konusundaki görevini Hazine’ye niçin ve nasıl bıraktığı meselesidir.
Rezerv niçin tutulur ve nerede kullanılır?
Ülkeler iki nedenle rezerv tutarlar:
(1) Rezervler ülkeye borç verenlere ödeme sorununun olmadığını gösterebilmek için tutulur. Borç verenler veya yatırım yapanlar sorun çıkması halinde alacaklarını veya yatırdıkları paraları alıp gidebileceklerini görmek isterler. Bunun için de rezervlerin yüksekliğini bir teminat olarak görürler.
(2) Rezervler zor zamanlarda bir çeşit son kaynak olarak tutulur. 2020 yılında yaşanan Covid – 19 salgını her ülke açısından tartışmasız zor zaman olarak kabul edilebilecek bir durumdur. Böyle bir durumda rezervlerin kullanılması normaldir, çünkü belirttiğimiz gibi rezervler bu tür olaylarda kullanılmak için tutulur. Burada sorulması gereken asıl soru rezervlerin gerçekten bu zor zamanların olumsuz etkisini önlemek için kullanılıp kullanılmadığı sorusudur. Bugün tartışılan konular içinde en önemlisi budur, çünkü bu noktada işler karışıyor. Biliyoruz ki bu rezervlerin çok büyük bir bölümü ‘faiz sebep - enflasyon sonuçtur’ teorisini kanıtlamak üzere döviz kurunun yükselmesini önlemek amacıyla kullanıldı. Pek çok yerli, yabancı kişi ve kurum ihtiyacı olsun olmasın düşük faizle kredi alarak gidip düşük kurdan satılan bu dövizleri satın aldı.
Rezervlerin kullanılmasından olumlu sonuç alınıp alınmadığı
Rezervlerin kullanılmasından amaçlanan sonuçların alınıp alınmadığı yanıtlanması gereken bir başka sorudur:
(1) Rezervlerin kullanılması döviz kurlarının sabit kalmasını sağlayamadı. USD/TL kuru 6,80’den 8,50’ye kadar yükseldi (bu aralarda kur 8,07 dolayında seyrediyor.)
(2) Faizi artırmamak için başvurulan rezerv kullanımı faizlerin düşük tutulmasını da sağlayamadı. Tam tersine TCMB, politika faizini yüzde 8,25’den yüzde 19’a kadar yükseltmek zorunda kaldı.
(3) Rezervlerin kullanılması piyasada büyük sıkıntılar içinde olan esnafın ve onların yanında ücretle çalışan insanların işlerini ve ücretlerini kaybetmesine de engel olamadı.
(4) Türkiye’ye borç veren yabancılar TCMB’nin rezervlerini kaybettiğini görünce borç faizlerini arttırdılar, bunun sonucu olarak dış borçlanmanın maliyeti yükseldi.
Değerlendirme
Rezervler, faizi indirerek enflasyonu düşürme teorisi uğruna kullanılmış, hedeflenenin tam tersine riskler de kurlar da faizler de yükselmiş bulunuyor. İşin bir başka olumsuz yanı da heba edilen rezervlerin yerine konmasının uzun yıllar alacak olması.
Önümüzdeki dönemde de irrasyonel yaklaşımlarımızın faturasını ödemeye devam edeceğiz.