*Mahfi Eğilmez
Korona virüsünden etkilenme korkusuyla diğer ülkelerin Çin’den yaptıkları ithalatı durdurması, ekonomik büyümesi büyük ölçüde ihracata bağlı olan Çin açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor. OECD, Çin’in büyüme tahminini yüzde 5,7’den 4,9’a düşürdü. Bu oran başka ülkeler için ideal oran gibi görünse de Çin için çok düşük bir oran.
Olumsuzluklar sadece ihracatta ortaya çıkacak olan gerilemenin Çin ekonomisinde yaratacağı çöküşle sınırlı değil. Çin’in ucuz ürünleri birçok ülkede ya kendi üretimlerinin yerini almış ya da üretimde girdi olarak kullanılır hale gelmiş bulunuyor. Bazı ülkeler Çin’den ithal girdi alıp onunla kendi ülkesinde üretim yapmakla yetinmiyor, dizaynını hazırladığı birçok ürünü ucuz emek ve hammaddeden yararlanıp Çin’de yaptırıyor. Bir başka deyişle Çin, dünyanın üretim merkezine dönüşmüş bulunuyor. İşte sorun da burada ortaya çıkıyor. Korona virüsünün ortaya çıkmasından sonra insanlar Çin’den ithal edilmiş ya da Çin’de yaptırılmış ürünleri almamaya başladılar. Bunun sonucu olarak birçok ülke Çin’den yaptığı ithalatı veya orada yaptırdığı imalatı durdurdu. Bu, sadece Çin’in ihracat, üretim ve büyümesinin düşmesine değil, bu ürünleri ithal eden, girdi olarak kullanan ülkelerin ekonomilerinin de büyüme ivmesini kaybetmesine yol açıyor.
Türkiye açısından baktığımızda korona virüsünün ekonominin mal üretimi alanına etkisi kadar turizm alanına da etkisi olacağı görülüyor. Çünkü dünyanın her tarafında insanlar virüsün bulaşıcılığından korktukları için yurt dışına gitme planlarını iptal ediyorlar. Hatta bugünlerde işyerlerinin tatil edilmesi, okulların, müzelerin kapanması bile gündemde. Öte yandan başlangıçta Çin mallarının yaratacağı boşluğu Türkiye’nin dolduracağı düşünülüyordu. Ne var ki bunun pek gerçekçi bir varsayım olmadığı anlaşıldı. Bunun iki nedeni var: (1) Türkiye de diğer ülkeler gibi üretimde kullandığı ithal girdilerin önemli bir kısmını Çin’den ithal ediyor. (2) Çoğu ülke yalnız Çin’den değil birbirinden olan ithalatı da yavaşlatmaya yöneldi. O nedenle bu virüsün diğer ekonomiler gibi Türkiye ekonomisi üzerindeki etkisi de genel olarak olumsuz olacak.
Virüsün yarattığı panik dünyanın çeşitli yerlerinde yatırım yapmış olan fonların paralarını oralardan çekmelerine, başta dolar olmak üzere rezerv paralara ve altına yönelmelerine yol açtı. 21 Şubat’ta Dolar Endeksi (DXY) 100’e yaklaştı. Sonradan gerilediyse de hala oldukça yüksek bir düzeyde bulunuyor (97,40.) İşte bu gelişmeler doların bütün paralara karşı ve o arada Türk Lirasına karşı değer kazanmasına neden oldu. Yatırımcılar borsalardan çıkmaya ve nakde yönelmeye başladılar. Bu yöneliş en önemli rezerv para olan dolara ve her zaman güvenli liman olarak kabul edilen altına talebi artırdı. Dolayısıyla dolar ve altın değer kazanırken borsalar çöktü.
Buraya kadar dış etkenlerin dünyadaki bütün ekonomiler üzerinde yarattığı sorunlardan ve bunun bize etkisinden söz ettik. İşin bir de bize özgü bölümü var. İdlib’de yaşanan olaylar bize özgü bölümün örneği. İdlib konusunu yaratan dış politika hataları meselesine girmeyeceğim. O başka bir yazının konusu. Yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin savaşta görünmesine yol açtığı için geçtiğimiz günlerde risk priminin (CDS primi) hızla yükselmesine ve yeniden 380 düzeyine çıkmasına neden oldu. Son beş ay içinde 390’lardan 230’lara kadar gerilemiş olan CDS priminin tekrar hızla 380’lere yükselmesi kurun yükselmesi için başlı başına bir nedendi. Korona virüsünün etkisi altında bütün paralarla birlikte dolara karşı değer kaybı yaşayan TL, bunun üstüne İdlib’de yaşanan olaylar nedeniyle ilave kayıplar yaşadı. Konunun Rusya ile barışçıl bir çözüme bağlanması halinde kurda gerileme görülebilir. Ne var ki bu gerileme eski düzeylerden uzakta kalacak gibi görünüyor (histeresis etkisi[i].)
Enflasyonun düşük olduğu gelişmiş ekonomiler canlanma sağlayabilmek için faizleri düşürüyorlar. Normal koşullarda bu hamle yatırımları canlandırır, üretimi destekler. Ne var ki koşullar anormal olduğu için faiz indirimleri yoluyla beklenen sonuçları almak mümkün olmuyor.
Dünyanın böylesine karışık bir durum içinde bulunması ve bu durumun uzunca bir süre devam edecek gibi görünmesi içeride hata yapma lüksüne yer bırakmıyor.
[i] Histeresis etkisi: Histeresis, Yunancadan alınmış bir sözcük. Gecikme, kısa kalma anlamlarına geliyor. Asıl kullanım yeri fizik. Bir hamur topağını alıp da yumruğumuzla bastırıp bırakırsak yavaş yavaş eski biçimine dönmeye yöneldiğini görürüz. Bastırma süresi ne kadar uzun olursa eski haline dönüş süresi de o kadar uzar ve o kadar başarısız olur.
Bu yazı Mahfi Eğilmez'in kişisel blogundan alınmıştır