Dr. Mahfi Eğilmez
Son dönemde çok karşılaştığımız bir olgu var. Sokaklarda röportaj yapan gazeteciler veya youtube kanalı sunucuları insanlara hayat pahalılığı, kötü yönetim, enflasyon, ücretler, geçim meselesi, elektrik ve doğalgaz faturaları gibi güncel sorunlar hakkında soru sorduklarında inanılmaz şikâyetlerle karşılaşıyorlar. Sonunda bu şikâyeti yapan kişiye “bütün bunların sorumlusu kim” diye sorduklarında siyasal iktidar dışında herkesin sorumlu olduğuna ilişkin yanıtlar çıkıyor. Kimi muhalefeti, kimi dış güçleri, kimi market sahiplerini, kimi kendisini sorumlu görüyor ve iktidara toz kondurmuyor. Verilen yanıtların mantıkla açıklanabilir yanı görünmüyor.
Emekli yaşlı yurttaş D, evde yapacak bir işi olmadığı, yaşamı boyunca geliştirebildiği bir hobisi de bulunmadığı için zamanını caminin önünde bankta oturup kendisi gibi emekli yaşlı arkadaşlarıyla sohbet ederek, sabah, öğle ve akşam namazını camide kılarak günlerini geçirmektedir. Tıpkı çalıştığı günlerdeki gibi sabah ezanıyla evden çıkıp işe gittiği gibi camiye gitmekte, akşam da yine tıpkı işten döndüğü günlerdeki gibi fırından, daha ucuza satılan bayat ekmeğini alıp eve dönmektedir. Babasından dinlediği ekmeğin ve bazı zorunlu ihtiyaç maddelerinin karneyle satıldığı ikinci dünya savaşı yıllarının sıkıntılarını, gençliğinde tanık olduğu mal yoklukları ve kuyruklarla birleştirerek anlatmakta ve geçmişin çok daha kötü olduğunu düşünmektedir. Günümüzde yaşanan sıkıntıları dile getiren genç kuşağa kızmakta ve hemen onlara geçmişteki olayları anlatarak bugün hallerine şükretmelerini söylemektedir. Bir yandan da içinde yaşadığı çelişkileri çözememekte, niçin bayat ekmek aldığı sorusunu “bu günler geçecek, yollar, köprüler, uçaklar yapıyoruz, her şey düzelecek” diye zihninden yanıtlamaktadır.
Aslında en ciddi endişesi her gün arkadaşlarıyla buluşup, namaz zamanını beklerken sohbet ettikleri caminin kapatılmasıdır. Muhalefetin böyle işler yapacağından endişe etmektedir. Çünkü geçmişte camilerin kapatıldığına ilişkin öyküler anlatılmaktadır. D. bu anlatılanları araştırmadan doğru olarak kabul etmektedir. Kendisine bunun gerçek olmadığı, iktidara kim gelirse gelsin camilere dokunulmayacağı anlatılsa da içindeki kuşkudan kurtulamamaktadır.
Benzer bir durum başörtülü kadınlarda da vardır. Başörtüsü ve pardesü özellikle yaz aylarında kadının özgürlüğünü kısıtlayan bir unsur gibi görülebilir. Oysa durum tam tersidir. Kadınların çoğu başörtüsü sayesinde sokağa çıkabilmiştir. Başörtüsü yasak iken ev kadını E.’nin eşi, babası ya da ağabeyi ona sokağa çıkmayı yasaklıyordu. Başörtüsü serbest kalınca başörtüsü bağlayarak ve pardesü giyerek sokağa çıkmasına izin verdiler. E. o nedenle iktidar değişirse başörtüsü yasağının tekrar geleceğini, sokağa çıkamayacağını ve dolayısıyla zaten sınırlı olan özgürlüğünü tamamen kaybedeceğini düşünüyor. Tersi ne kadar iddia edilirse edilsin inanmıyor.
Siyasal iktidar, iktidardan ayrılırsa dinin elden gideceğini, camilerin kapatılacağını, başörtüsü yasağının tekrar getirileceğini anlatıyor. Bu şekilde yarattığı algıyla özellikle emekli yurttaş D. veya ev kadını E. ve onlar gibi düşünenler üzerinde ciddi bir etki yaratıyor. Büyük çoğunluğu tutucu olan, dini en öndeki değer olarak gören bir toplumda bu anlatım oldukça etkili oluyor.
D. ve E. bir yandan geçinememekten şikâyet ederken bir yandan da camiyi ve sokağa çıkabilme özgürlüğünü koruduğunu düşündükleri iktidarı destekliyorlar.
İnsanların, siyasal iktidarın yarattığı ya da desteklediği bu tür safsatalara kapılarak davranışlarını ve siyasal tercihlerini biçimlendirmelerine ‘algı yanılsaması’ adını veriyorum.
Algı yanılsaması, pek çok insanın, birbiriyle pek bir ilgisi olmayan konuları inanç ekseni çerçevesinde toplayarak topluma sunan başarısız bir siyasal iktidarı desteklemesine ve onun da bu sayede ayakta kalabilmesine yol açıyor.
Bu yazı Mahfi Eğilmez'in blog sitesinden alınmıştır