T24-Sırrı Süreyya Önder, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bayram namazını kıldığı ve sonrasında konuşma yaptığı Süleymaniye Camii'ni yazdı.
Önder'in Radikal gazetesinde yayımlanan (17 Kasım 2010) haberi şöyle:
Süleymaniye'de bayram mitingi
‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’nın şairi Yahya Kemal için söylenir; aslında Süleymaniye’nin kapısına kadar gitmiş ama hiç namaz kılmamıştır diye.
Yahya Kemal kılmış mıdır bilemem ama Ahmet Hamdi Tanpınar’ın namaz kılmadan, camideki müminleri seyrettiği bilinir.
Necip Fazıl, kendi çalkantılı geçmişini gözetmeden bu seyircileri “bal kavanozunu dışından yalayanlar” olarak tanımlar.
Gazetede bayramlık sokak kurbanları seçilirken benim bahtıma Süleymaniye düştü.
Diğer seçeneklerin içinde, artık önünde hatıra fotoğrafı çektirilecek kadar sosyal hayatımızın ırzına geçen alışveriş merkezleri de vardı, kısmet...
Dayak bile nasiple yenilir diyerek fotoğrafçı arkadaşım Muhsin’le Süleymaniye’nin yolunu tuttuk.
‘Lütfen Başbakanımızın elini öpmeyin!’
Biz avluya girdiğimizde caminin içi binlerce insan tarafından doldurulmuştu. Caminin avlusunda namaz kılmak durumunda kalanlar için naylon poşetten yapılma seccadeler dağıtıldı. Yeni Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in bireyciliği eleştiren, dayanışmayı öven, hayvan haklarını ve çevreyi gözeten konuşmasını müteakiben, camiye bayramdan bayrama gelenler için sanırım, ayrıntılı bir “bayram namazı nasıl kılınır” tarifi yapıldı.
Bize bal kavanozuna uzaktan bakmak düşmüştü. Eh “çalışmak da ibadettir” diyerek etrafı gözlemeye başladık. İlk gördüğümüz Enis Berberoğlu oldu. Boynunda fotoğraf makinesi, kalabalığın içinde geziyordu. Anlaşılan, ‘sokak yazarı’ bulamayınca iş kendi başına düşmüştü. Böylece Sokak Genel Yayın Yönetmeni olarak Radikal’in koyduğu çıtayı yükseltmişti. Üzerinde hiç de hacca gitmiş Ertuğrul Özkök şaşkınlığı yoktu. Muhsin’le fotoğraf makinasını beğenmedik bir tek. Aziz mübarek bayram sabahı kendisini övüp, makinasını çekiştirdik. Allah affetsin.
Namaz bittiğinde anonstan şu sözler duyuldu. “Lütfen sayın başbakanımızın elini öpmeye çalışmayın!”
Nereden bir yazı mevzusu çıkarayım diye düşünürken bu anons ilaç gibi gelmişti. Nedir bu el etek öpme merakımız şeklinde hırçın bir yazı kafamın içinde akmaya başlamıştı ki Sayın Başbakan geldi. Kürsüye çıktı. O kadar kalabalığın içinde göz göze geldik ve bana selam verdi. Bendeki bütün muhalif damar gevşedi. Amaaan Davut Sulari’nin dediği gibi ‘bugün bayram günü derler âlem eğlenir’ dedim ve muhalif olma kararlılığımdan vazgeçtim.
Vermek ve paylaşmak arasındaki fark
Ben vazgeçtim ama ortam vazgeçirecek gibi değil. Bir kere her yerde mübalağalı bayrak merakı günün mana ve önemine hiç uymuyordu. Camide bayrak olması “ben sizi hilkaten eş kıldım” diyen ve herkesi kardeş kılan bir din için biraz tefrik edici bir yaklaşım gibi geldi. Yahya Kemal de bu hastalığa düçar olanlardandı. Zaten anılan şiiri de dini etkilerden çok millet olma bilinci üzredir. Eh kubbesini böyle tasvir ettiği bir camiye de bu kadar bayrak asılmış çok değil dedim. Tam bu sırada AK Parti Fatih İlçe Örgütü’nün açtığı standı görünce ama bu kadarı hiç olmamış dedim. Beleş su dağıtıyorlardı. Birilerinin ‘sebil’ meselesinin özü ve usüllerine dair bir şeyler söylemesi gerekiyordu. Allahın rızasına talip olanların biraz melamet ehli olmaları gerekir. Sağ elin verdiğini sol el görünce kayışın kopması durumu vardır. Orada parti adını görenler fazladan bir hayır dua ederler mi bilmem ama biz gidip suyu paramızla almayı tercih ettik.
Bir anons daha yapıldı. Sayın Başbakanın 5000 kişilik bayram yemeği vereceği söyleniyordu. Eminim Başbakanın haberi yoktur. İnsan söz konusu olduğunda ‘vermek’ Firavuni bir dildir. Doğrusu paylaşmaktır. Kurban meselesi de vermenin sevimsizliği yerine paylaşmanın erdemini ve bir borç olduğunu vazeder.
Yüksek olmayan tek mimar Koca Sinan’dır
Evin yolunu tutarken Mimar Sinan’ı düşünüyordum. Nimet Arzık ‘Büyük Bir Saplanışın Hikâyesi’nde ne güzel anlatır. Aklımda kalan, bütün Osmanlı Mülkünü mamur eden adamın kendi yurdu Ağırnas’a bir çeşme bile yaptırmayışıdır. Büyük saplanışı, üçüncü defa yıkılmaktan kendisinin kurtardığı Ayasofya’dır. Dünyanın en güzel sıkıntılı adamlarından birisidir. Bir yeri yaparken çevresini de birlikte düşünmek gerektiğini kendisinden önce ve sonra gelenler yeterince algılayamamışlardır.
‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’ has bir şiir değildir, hamasidir.
Ben yaşayan en güzel komünist Vedat Türkali’nin ‘İstanbul’ şiirini mırıldandım.
“...Boşuna çekilmedi bunca acılar
Büyük ve Sakin Süleymaniye’nle bekle...”
Besle bizi İstanbul diyenlere inat, “Bekle bizi İstanbul” diyerek bitirdim.
Yaşasın Angus cinsi öküzlerin şanlı direnişi, Kahrolsun acemi ve vicdansız kasaplar!