Özel Dosya

Lozan'ın azınlıklar politikası neydi, bugün neredeyiz?

'Azınlıklar konusunun incelenmesi; tarihsel gelişim içinde, uluslararası ilişkiler, ulus devletlerin gelişimi, haklar sisteminin küreselleşmesi gibi boyutlarla oldukça karmaşık bir tablo ortaya koymaktadır'

26 Temmuz 2013 18:04

Av. Nazım Tural  

[email protected]

 

Giriş

Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunun tescili olması yanında, Cumhuriyet’in azınlık politikasının temel hükümlerini belirleyen bir antlaşma olarak ayrıca önem taşımaktadır. Günümüzde süren “haklar” tartışmaları, bunların iç politika ve uluslararası alandaki yansımaları önemli ölçüde Lozan’dan günümüze gelen azınlık hakları politikasından kaynaklanmakta, bu nedenle demokratikleşme sürecinde haklar sistemini anlama ve kavramada Lozan’ın özel bir yeri bulunmaktadır.

Bu yazı ile, Lozan’da kabul edilen azınlıklar sistemine ilişkin temel bilgi verilmesi, ülkemiz azınlık hakları politikasının ana hatları ile değerlendirilmesi, Lozan’daki düzenlemenin günümüzdeki azınlık hakları sistemi içindeki yerine ilişkin kısa değerlendirme yapılması amaçlanmaktadır. 

Azınlıklar konusunun incelenmesi; tarihsel gelişim içinde, uluslararası ilişkiler, ulus devletlerin gelişimi, haklar sisteminin küreselleşmesi gibi boyutlarla oldukça karmaşık bir tablo ortaya koymaktadır. Avrupa ile entegrayon sürecini 1950’li yıllardan günümüze sürdüren ülkemiz için konunun gelişen politikalar çerçevesinde değerlendirilmesi ise ayrıca önem taşımaktadır. Bu yazıda ise, konu sadece hukuki boyutları ile sınırlı olarak değerlendirilmektedir.

Sistemin demokratikleşmesinin, ülkede barış ve sosyal uyumun sağlanmasının günümüz gelişmiş hak ve özgürlüklerinin tanınmasına bağlı olduğunun vurgulandığı günümüzde, katılım sürecinde AB tarafından öne sürülen öncelikli sorunun da haklar ve özgürlükler olduğu hatırlandığında konunun ülkemiz için hayati bir önem taşıdığı anlaşılmaktadır.

 

Lozan’daki azınlıklar sistemi

 

Osmanlı’da yerleşik din temelli “millet sistemi”ni miras alan Türkiye Cumhuriyeti, azınlık politikasında bu sistemi temel almış, etnik grupları dışarıda bırakılarak, Lozan’da istenen uzlaşmaya varılmış; yalnızca “gayri müslimler” azınlık olarak kabul edilmiştir.

Azınlıklar konusunun tartışılamadığı ve bilinmediği uzun yıllar boyunca, resmi söylem olarak, Türkiye’de azınlıklar konusunda Lozan’ın temel belge olduğu, buna göre de yalnızca gayri müslimler olarak; Ermeni, Rum ve Yahudiler’in azınlık olduğu söylenegelmiştir.

Ülkemiz için üzücü olan, bu resmi söylemin yıllarca akademisyenler, siyasetçiler ve tarihçiler tarafından da dile getirilerek doğruluğu konusunda genel bir kanı oluşmasıdır.

Ancak, bu resmi tutum, sadece söylem olarak kalmamış, katı biçinde uygulamaya da konmuştur. Bu nedenle de  Lozan dışında tutulan; eğitim, ana dilin öğretilmesi gibi hakları kullanamayan ; Süryaniler, Keldaniler, Nasturiler gibi gayri müslim grupları yıllarca mağdur olmuşlar, önemli bir kısmını ülkeyi terk etmişlerdir.

Diğer yandan, azınlık olarak kabul edilen; Ermeni, Rum ve Yahudiler’in Lozan’da sayılan tüm haklarına, her zaman saygı gösterilmemiş, özellikle Yunanistan ile ilişkilerin bozulduğu dönemlerde, sürekli ağır hak ihlalleri yaşanmıştır. Aşağıda verilen Lozan maddeleri ile birlikte, sık sık duyulan sorunlar üzerinde kısaca düşünülecek olursa, gayrımüslimlerin yaşadıkları  sorunların, din adamı eğitimi ve vakıf taşınmazları dahil, Lozan’ın açıkça ihlali olduğu, hukuk devleti ilkeleri ile de bağdaşmadığı görülür.

Özellikle gayrimüslimlere ait vakıfların taşınmazlarına el konulması, taşınmaz edinmeleri ve bunları onarımlarının önlenmesi öne çıkan sorunlardandır. Yapılan çeşitli mevzuat değişiklikleri sonrası, 2003 yılından günümüze, el konulan gayrimenkullerin iadesinde, temmuz 2014 itibariyle; 1.542 mülk için başvuru yapıldığı, sadece 253’nün iade edildiği, 829 başvurunun reddedildiği, 18 mülk hakkında ise tazminat ödenmesine karar verildiği, 460 mülk hakkında henüz değerlendirme yapılmadığı bildirilmektedir. (Taraf, 24 temmuz 13)

Ayrıca, aynı hakların Yunanistan’da bulunan Müslüman azınlığa tanınmasını öngören 45. madde, karşılıklı yükümlülük getiren bir madde olarak yorumlanmış, önemli bazı hakların tanınması önce Yunanistan’ın yükümlülüklerini yerine getirmesi istenerek ertelenmiştir. Benzer politikanın Yunanistan tarafından da izlendiği Müslüman Türk azınlığın yıllardır mağdur edildiği görülmektedir. Ancak, yabancılar hukukunda uygulanabilecek karşılıklılık ilkesinin, ülke vatandaşlarının haklarını sınırlama, tanınmama nedeni olarak kullanılması ayrıca ağır hukuk ihlali oluşturmaktadır.

Lozan’da Türkiye azınlıklara ilişkin görüşünü kabul ettirmeyi başarmış; ancak, azınlıklara yönelik hükümlerin, üyesi olmadığı halde, Milletler Cemiyeti’ nin güvencesi altına alınmasını kabullenme durumunda kalmıştır. Türkiye I. Dünya savaşından yenilgi ile çıkan ülke olarak Almanya ile birlikte 1919’da kurulan Milletler Cemiyeti’nin dışında kalmıştı.

 

Azınlıklar ve Avrupa ile entegrasyon süreci

 

Lozan konusundaki resmi söylem, AB ile entegrasyonda adaylık beklentisi ile rahatlayan ifade ve medya özgürlüğü ile azınlıklar ve gayri müslimlerin sorunlarının gündeme gelmeye başlaması ve azınlıklar konusunu ülke gündemine getiren akademisyen Baskın Oran’ın Lozan’daki düzenlemeyi açıklama çabaları ile kırılabildi.

Yalnızca gayrimüslimleri azınlık kabul eden, etnik grupları dışlayan tutumun terkedilmesinde  uzun yıllar süren Kürt sorunun silahla çözülememesi yanında, Avrupa ile entegrasyon sürecinin önemli rol oynadığı gözlenmektedir. AB tarafından ilk hazırlanan raporlardan günümüze, haklar sistemine ilişkin değerlendirmelerde, izlenen azınlıklar politikasının etnik grupları dışlaması eleştirilmekte, BM sözleşmeleri dahil, Avrupa’da kabul edilmiş azınlık haklarına ilişkin uluslar arası sözleşmelerin imzalanması istenmektedir.

1997 AB Zirvesinde adaylık bekleyen, ancak düş kırıklığına uğrayan Türkiye’nin durumunu değerlendiren ilk rapor olan, 1998 Komisyon Raporu, azınlıklar konusunda Avrupa’nın görüşünü yansıtması bakımından önem taşımaktadır. Bu raporda adaylık bekleyen Türkiye’ye, Kopenhag kriterleri arasında azınlıkların korunmasının da yer aldığı hatırlatılarak, azınlıkların korunması başlığı altında, Lozan’daki düzenlemeye karşın, uygulamada Süryanilerin dışlandığı, Alevilere karşı ayrımcılık yapıldığı, Kürtlerin etnik grup olarak azınlık hakları sistemi dışında bırakıldığı ifade edilmiş, konun önemi geniş biçimde vurgulanmıştır.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Assemblesi ise, bir uzman grubunun Türkiye’ye yaptığı ziyaret sonrası verilen rapor üzerine, Haziran 1998’de Türkiye’ye Avrupa’da azınlık haklarını düzenleyen, Ulusal Azınlıklar Çerçeve Sözleşmesi’ni imzalamayı, Kürtlerin politik ve kültürel haklarının kullandırılması önermekteydi. Burada, her iki kurumun düzenli olarak azınlıklar politikalarını izlediği, internet üzerinden kolayca ulaşılabilen raporlarında,  eleştirdiği, önerilerini yineledikleri hatırlanmalıdır.

Diğer yandan; azınlıklara karşı ayrımcılık yasağı getiren; 1948 İnsan Hakları Evrensel bildirisi, 1950 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 1966 BM İkiz sözleşmeleri, AGİT belgeleri yanında, 1992 BM Ulusal, Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklar Kişi Hakları Bildirgesi gibi insan hakları belgeleri Türkiye’nin Lozan’ın sınırlı azınlık hakları politikasını değiştirmesi, etnik grupları da azınlıklar olarak kabul etmesini gerektirmektedir.

Diğer yandan; 2002 yılı itibariyle, AB ile entegrasyon amacı ile yapılan anayasal ve yasal mevzuat değişiklikleri, gayrimüslimlerin haklarında  sınırlı da olsa ilerleme sağlarken; Anayasa  90. maddesine 07.05.2004’te yapılan ek; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır” maddesi ülke haklar sisteminde, azınlık hakları dahil, uluslararası sözleşmelerin standartlarını uygulama yolunu açmış bulunmaktadır.

Burada ayrıca, Türkiye’nin onaylayarak, yükümlülük altına girdiği, uluslararası sözleşmeler yanında, özellikle hukuk sistemimizin bir parçası haline gelen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bu sözleşmeyi yorumlayan AİHM kararlarının önemini vurgulamak gerekmektedir. Ayrımcılık yasağını düzenleyen AİHS 14. Maddesi ve 12. Protokol’ü azınlıkların korunması için genel koruma sağlamakta, Ulusal Azınlıklar Çerçeve Sözleşmesini imzalamamak, ülkeleri sorumluluktan kurtarmamaktadır. AİHM’e intikal eden gayrimüslimlerin veya etnik azınlık haklarına ilişkin davalarda, mahkemenin AİHS maddelerini günümüzün gelişmiş insan ve azınlık hakları anlayışına göre yorumlayarak karar verdiği görülmektedir.

Bu süreç içinde, Anayasa Mahkemesi’nin de parti kapatma davalarında geç te olsa görüş, yorum değişikliğini benimsediği gözlenmektedir. Lozan dışında “azınlıklar bulunduğu ileri sürülerek milletin bölünmez bütünlüğünün bozulması amacı güdülemez” anlayışı ile kapattığı partilere ilişkin kararlarının AİHM tarafından Sözleşmeye aykırı bulunması ve yasal reformlar sonrası 2008 yılında Hak-Par davasında, Mahkeme’nin siyasi partilerin tüzük ve programlarındaki söylemlerinin “doğrudan açık ve yakın tehlike oluşturmaması durumunda ifade özgürlüğü kapsamında kalacağını” yönünde karar vermesi önemli bir değişime işaret etmektedir.

Bu arada, öğretide kullanılan, “azınlık” kavramının ülkemizde olumsuz çağrışımlar nedeniyle benimsenmemesi, etnik grupların kendilerini “azınlık” olarak anmak istememeleri nedeniyle hükümetin etnik azınlıkların haklarını genişleten düzenlemeleri “azınlık” terimini kullanmadan yaptığı gözlenmektedir. Günümüzde, etnik azınlıklara başta dil olmak üzere kültürel hakların tanınmasının ülkeyi böleceği korkusunun önemli ölçüde aşıldığı, geniş zaman dilimi içinde de olsa, etnik grupların kendi kültür ve ana dillerini geliştirme amacıyla örgütlenmeleri, ana dilin öğrenilmesi ve iletişim ve yayın alanında kullanılmasında önemli yol alınmış bulunmaktadır. Devlet televizyonunda Kürtçe yayın dışında, üniversitelerde Kürtler ve Kürtçe üzerine araştırmalar yapacak enstitiülerin kurulması, Kürtçe eğitim verecek öğretmenlerin yetiştirilmesi ülkemiz azınlık hakları sisteminde geç gelen reformları oluşturmaktadır.

Özetle, Türkiye yakın zamana kadar savunduğu, azınlıkları “Lozan ile sınırlama” görüşünü,  etnik gruplarını haklarını red poltikasını son on yıl içinde yaptığı reformlarla terketmiş  bulunmakta, Avrupa Ulusal Azınlıklar Çerçeve Sözleşmesini imzalamasa da, Avrupa’da benimsenen azınlık hakları sistemine uyum sürecine girmiş bulunmaktadır.

 

Lozan’ın azınlıklara ilişkin hükümleri

 

Aşağıda yer alan hükümlerden açıkça görüldüğü üzere; tüm gayrimüslim vatandaşların; diğer vatandaşların sahip olduğu bütün haklardan yararlanacağı, din gereklerini ibadetlerini serbestçe yerine getireceği, yurttaşlık ve siyasi haklardan eşit olarak yararlanacağı, kamu görevlerine atanmada bir ayrım yapılamayacağı, her türlü dini kurum ve eğitim kurumu kurabilecekleri, yönetimini yürütebilecekleri, Türk hükümetinin bu alanda kendilerine yardımcı olacağı, maddi destekte bulunacağı, azınlıklara ait kiliseler, havralar ve  mezarlıkların korunacağı, azınlık vakıflarına her türlü kolaylık sağlanacağı, yeni dini kurum ve hayır kurumu kurulması için kolaylık gösterileceği temel yasa olarak kabul edilmiş bulunmakta, aykırı hiçbir işlem yapılmayacağı taahhüt edilmiş bulunmaktadır.

Antlaşmanın, Kısım III - Azınlıkların Korunması başlığı altında yer alan 37-45 maddeleri azınlık haklarını düzenlemektedir. Metni çok uzatmama amacıyla, maddelerde anlamı bozmayan bazı kısaltmalar tarafımdan yapıldı.

Madde 37- Türkiye, 38.maddeden 44. maddeye kadar olan maddelerin kapsadığı hükümlerin, temel yasalar olarak tanınmasını hiçbir kanunun, hiçbir yönetmeliğin (Tüzüğün) ve hiçbir resmi işlemin bu hükümlere aykırı ya da bunlarla çelişir olmamasını ve hiçbir kanun, yönetmelik (tüzük) ve hiçbir resmi işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını taahhüt eder.

Madde 38 - Türk Hükümeti, Türkiye'de oturan herkesin, doğum, milliyet, dil, soy ya da din ayrımı yapmaksızın, hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir.

Türkiye'de oturan herkes, bir inancın, dinin ya da mezhebin, kamu düzeni ve ahlak kurallarıyla çatışmayan gereklerini, ister açıkça isterse özel olarak, serbestçe yerine getirme hakkına sahip olacaktır.

Müslüman olmayan azınlıklar, bütün Türk uyruklarına uygulanan...dolaşım ve göç etme özgürlüklerinden tam olarak yararlanacaklardır

Madde 39-Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşları,  Müslümanların yararlandıkları aynı yurttaşlık (medeni hukuk) ve siyasal haklardan yararlanacaklardır. Türkiye'de oturan herkes din ayırımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olacaklardır.

Din, inanç ya da mezhep farkı, hiçbir Türk vatandaşının yurttaşlık haklarıyla, (medeni haklar) siyasal haklarından yararlanmasına ve özellikle kamu hizmet ve görevlerine kabul edilme, yükselme, onurlanma ya da çeşitli mesleklerde ve iş kollarında çalışmasına, sanayi ile uğraşmasına engel olmayacaktır.

Herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel gerek ticari ilişkilerinde, din, basın ve her çeşit yayın konusunda ve açık toplantılarda dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır. Resmi dil mevcut olmakla birlikte, Türkçe‘ den başka bir dille konuşan Türk vatandaşlarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için uygun kolaylıklar sağlanacaktır.

Madde 40-Müslüman olmayan azınlıklara mensup olan Türk vatandaşları, hem hukuk bakımından hem de uygulamada diğer Türk vatandaşlarına uygulanan aynı muamele ve aynı güvencelerden (garantilerden) yararlanacaklardır. Bunlar özellikle giderleri kendilerine ait olmak üzere her türlü hayır kurumuyla, dinsel ya da sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dini ayinleri serbestçe yapmak konularında eşit hakka sahip olacaklardır.

Madde 41-Genel (kamusal) eğitim konusunda, Türk Hükümeti, Müslüman olmayan Türk vatandaşlarının önemli oranda oturdukları il ve ilçelerde, bu Türk vatandaşlarının çocuklarının, ilk okullarda kendi dilleriyle eğitim yapmalarını sağlamak amacıyla uygun kolaylıklar gösterecektir. Bu hüküm Türk Hükümetinin söz konusu okullarda Türk dilinin öğrenimini zorunlu kılmasına engel olmayacaktır.

Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşlarının, önemli oranda bulundukları il ve ilçelerde, söz konusu azınlıklara devlet bütçesi, belediye ya da diğer bütçelerce, eğitim, din ya da hayır için ayrılan tutarlardan, hak gözetirliğe uygun ölçülerde pay ayrılacaktır. Sözü geçen tutar ilgili kurumların yetkili temsilcilerine ödenecektir.

Madde 42-Türk Hükümeti, Müslüman olmayan azınlıkların aile durumlarıyla  (statüleriyle, aile hukukuyla) kişisel durumları (statüleri, kişi halleri ) konularında, bu sorunların adı geçen azınlığın görenek ve geleneklerine göre çözülmesine  elverecek tedbirleri almayı kabul eder.

Bu tedbirler, Türk Hükümeti ile ilgili azınlıklardan her birinin eşit sayıda temsilcilerinden kurulu özel komisyonlarca düzenlenecektir hukukçuları arasından birlikte seçecekleri bir hakemi, üst hakem olarak atayacaklardır.

Türk Hükümeti sözü geçen azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve diğer dini kurumlara her türlü korumayı sağlamayı taahhüt eder. Aynı azınlıkların halı hazırda Türkiye'de bulunan vakıflarına, dini ve hayır kurumlarına her türlü kolaylık sağlanacak ve izin verilecektir. Ve Türk Hükümeti yeni dini kurum ve hayır kurumu kurulması için, bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiçbirini esirgemeyecektir.

Madde 43-Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşları, inançlarına ya da dinsel ayinlerine aykırı herhangi bir davranışta bulunmaya zorlanamayacakları gibi, hafta tatili (dini istirahat) günlerinde mahkemelerde bulunmadıkları ya da kanunun öngördüğü herhangi bir işlemi yerine getirmemeleri yüzünden haklarını yitirmeyeceklerdir.

Ancak bu hüküm, söz konusu Türk vatandaşlarını, kamu düzeninin korunması için, diğer Türk vatandaşlarına yükletilen yükümler dışında tutar anlamına gelmeyecektir.

Madde 44-Türkiye bu kesimin yukarıdaki maddelerinin Türkiye'nin Müslüman olmayan azınlıklarıyla ilgili olduğu ölçüde, uluslar arası nitelikte yükümler meydana getirmelerini ve Milletler Cemiyeti'nin güvencesi (garantisi) altına konulmalarını kabul eder. Bu hükümler, Milletler Cemiyeti Meclisinin çoğunluğunca uygun bulunmadıkça değiştirilmeyecektir. Büyük Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya ve Japon Hükümetleri, Milletler Cemiyeti Meclisinde işbu maddeler konusunda, yöntemine uygun biçimde, çoğunlukla kabul edilecek olan her hangi bir değişikliği reddetmemeyi bu antlaşma ile yükümlenir...

Madde 45 - Bu bölümdeki hükümlerle, Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıklarına tanınmış olan haklar, Yunanistan’ca da kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlığa tanınmıştır.

Bu yazı, ağırlıklı olarak, Baskın Oran’ın İletişim Yayınlarından çıkan  “Türkiye’de Azınlıklar“ kitabının 2010 basımından yararlanarak hazırlanmıştır.