Gündem

Leyla Zana: Başbakan bizi duymak istemiyor, etrafındakiler engel oluyor

'Bu sorunu TBMM’ye taşımak zorundaydım' diyen Leyla Zana, açlık grevinde ilk gününü doldurdu

16 Kasım 2012 11:44

TBMM’de açlık grevi yapan Leyla Zana, "Sorun ortada ama yapılan bir şey yok. Başbakan bizi duymak istemiyor. Etrafındakiler engel oluyor" dedi.

Taraf gazetesinden Ümit Aslanbay'ın "Başbakan'a değil, insanlığa mesaj" başlığıyla yayımlanan (16 Kasım 2012) haberi şöyle:

Hayatı açlık grevleri, ölüm oruçları ve cezaevlerinde geçti. Şimdi, milletin vekili olarak geldiği Meclis’i açlık grevine yattığı cezaevine dönüştürüyor. Acı olan da bu. “İnsan yaşamının üzerine pazarlık yapılır mı, insanların ölümü üzerine siyaset yapılır mı? Bu sorunu TBMM’ye taşımak zorundaydım” diyen Leyla Zana, açlık grevinde ilk gününü doldurdu.

Zana, arkadaşlarının rahatsızlığı nedeniyle açlık grevine girmesini istemediklerini ancak “cezaevlerindeki açlık grevi eylemleriyle ilgili” topluma mesaj vermek gerektiğini belirtiyor.

Leyla Zana ile Meclis Halkla İlişkiler Binası’nda görüştük. Odasında yoğun bir ziyaretçi trafiği var. Milletvekilleri, dışarıdan gelenler, hatta heyetler... Kendi odasında bir grubu bekletirken, hemen bitişiğindeki Murat Bozlak’ın odasını boş bulduğunda bir diğer grubu da orada bekletiyor. Sonra yanlarına gidiyor, onlarla sohbet ediyor, meramını anlatıyor. Bu arada ziyaretçilere (kuzu kebabı servisi yok) çay ikram ediliyor.

Zana, deneyimli bir açlık grevcisi olarak bu ziyaretçi akınının kesilmesi gerektiğini şu sözlerle anlatıyor:

“Konuşmam şimdiden biraz ağırlaşmış olabilir ama herhangi bir sorun yok. İyiyim. Ancak ziyaretçi kabullerine son vermek zorundayım. Çok yoracak, bir süre sonra etkileyecek çünkü.”

Zana’nın bu yoğun kabuller arasına gazetecileri de sığdırdığını belirtmek gerekiyor. Zana’nın sorulara yanıtları ve ortaya çıkan mesajları şu noktalarda toplanıyor.


Başbakan’a mesaj mı veriyor?


Geçen haziran ayında, “Ben Başbakan Erdoğan’ın bu işi çözeceğine inanıyorum. Buna olan inancımı yitirmedim” diyen ve sonrasında Başbakan Erdoğan ile bir buçuk saat görüşen Zana, bunun barışın gelmesine olumlu etki yapacağına dair inancını görüşme sonrasında yaptığı açıklamada da tekrarlamıştı.

Zana’ya haliyle ilk soru da buradan geldi. Milletvekillerinin açlık grevlerini alaylı bir dille eleştiren Başbakan Erdoğan’a bir “yeni bir mesaj mı vermek” istiyordu:

Zana, açlık grevine başlama nedeninin Başbakan Erdoğan’a mesaj vermek olmadığını, bedenini ölüme yatıran binlerce insanın durumuna ve onların verdiği mesaja dikkat çekmek istediğini söylüyor. Bu noktadaki amacına da şimdiden ulaşmış görünüyor. Çünkü Zana’nın başlatığı grev hem iç hem de dış kamuoyunda büyük yankı yaratıyor.

Diğer milletvekillerinin Diyarbakır’da daha önce başlattıkları açlık grevini kişisel olarak Meclis’e taşımasının ve ayrı hareket etmesinin nedeni de bu. Bağımsız milletvekili olarak başlattığı grevi önceki sabah BDP’li arkadaşlarına bildirmiş. Onlar sağlık durumuna dikkat çekmişler ama Zana’nın kararı karar; şöyle ki:

“Arkadaşlarım açlık grevine girmemem için beni ikna etmeye çalıştı. Ancak onlara artık birilerinin bir şeyler yapması gerektiğini ve bu mücadele içinde kendi kararımdan dönmeyeceğimi söyledim. Buradayım süreç nasıl gelişecek, göreceğiz. Artık Meclis’in harekete geçmesi gerekiyor. Ben Başbakan’la görüştüğümde de dile getirmiştim. Kendisine ‘Kral çıplak demek için geldim’ dedim. İşte sorun ortada. Çözüm bekliyor ama hâlâ yapılan bir şey yok. Başbakan bizi duymak istemiyor. Etrafındakiler bizi duymasına engel oluyor. Bu işin içinde başkaları var. Bir yerlere çekmeye çalışıyorlar. Ama iyi yere doğru gitmiyor.”

Bu sözler eleştiri yüklü ama Zana’nın da belirttiği gibi, Başbakan’ın çözümde (bu konuda da) etkili olacağını hâlâ düşündüğünü ortaya koyuyor. Zaten bunu açıkça da söylüyor.


Japon atasözlü mesaj


İlk gece uyuyamamış, soğuğa karşı battaniyesini almış, elektrik sobasını odasına kurmuş ve haber sitelerine düşen Japon atasözlü mesajında ise Başbakan Erdoğan’a aynen şunları söylemiş:

“Malını yitiren varlığını kaybeder, onurunu kaybeden çok şey kaybeder, umudunu yitiren her şeyini kaybeder. Umutsuz yaşanmaz, umudu büyütmemiz lazım. Yeter ki umut olsun. Umudu yitirirsek geriye bir şey kalmıyor”

Zana, tekrar Ahmet Türk ve Altan Tan’ın da aralarında bulunduğu (grevden vazgeçirmek için bir gün uğraşmışlar ama anlatılanlara göre Zana değil, onlar ikna olmuş) odasından ayrılarak geçtiği Bozlak’ın odasından geri dönerken bir sorumuzu daha (o saatler itibarıyla) yanıtlıyor:

“Hükümetten beni kimse aramadı... Ben de...”


Siyasi bir talebi var mı?


Leyla Zana’nın herkesin bilmesini istediği mesajı şu:

O, iki ayı aşkın bir süredir bu eylemi sürdürenlere destek veriyor. Kendisinin herhangi bir talebi yok. Onun talepleri, açlık grevindekilerin talepleri ve bunlar da iktidar tarafından çözüm için irade konarak sonuçlandırılabilir.

Sabah saatlerinde bir grup gazetecinin bu yoldaki sorusunu ise şu sözlerle yanıtlamıştı:

“Büyük bir fedakârlıkla demokratik zeminde taleplerini seslendirmek için bedenlerini açlığa yatıran gençlere bir ses olmak istedim. Bu ülke hepimize, Kürdüne de, Türküne de, Arabına da, herkese yeter. Kimliklerimizi olduğu gibi kabul edebildiğimiz zaman sorunlar çözülür. Açlık grevi yüzünden cezaevlerinden yüzlerce tabut çıkınca birbirimizin yüzüne nasıl bakacağız? Sorunlar ancak müzakere ile çözülebilir. Yüzyıl daha çatışılsa sonunda nasıl olsa masaya oturulacak. Çözüm başka türlü nasıl gelsin? En azından daha fazla zaman kaybolmadan, daha fazla can kaybolmadan konuşarak çözüm üretebilmeliyiz.”


Gandhi, Suriye ve Bulgaristan


Leyla Zana, “siyasetçilerin açlık grevine gitmesi eleştiriliyor” sorusunu ise yarım saat kadar önce tesadüf BDP’li Murat Bozlak’ın basın toplantısında kullandığı şu cümlelerle açıklıyor:

“Siyasiler açlık grevine girmez deniyor. Gandhi böyle siyaset yaptı. O da açlık grevi yaptı. Bu bir sivil itaatsizlik, hak aramadır. Yolda yürüme, açıklama yapma, gösteri yapma taleplerini insanlar nasıl bir dille anlatacak. Açlık grevlerine saygın bir dille yaklaşmak lazım. Karşınızdakini sevmeseniz bile saygı göstermelisiniz”

Zana, sorunun çözümü konusuna ise “empati” ile yaklaşılması gerektiğini dile getiriyor ve 1980’lerde Bulgaristan’da Türkçe konuşmanın engellediğini anımsatıyor. “Dilin önüne set çekilemedi, çekilemez. Kimseye ‘anadilini konuşamazsın’ diyemezsin ve bu kimseye verilmiş, verilecek bir lütuf değil” diyerek herkesi açlık grevcilerini anlamaya çağırıyor.


Son mesajı ziyaretçilerine


Leyla Zana, ziyaretçilerinden kendisini değil, aylardır cezaevlerinde açlık grevinde olan mahkûmları görmeye gitmelerini istiyor: “Ziyarete gelmek isteyen çok fazla insan ve sivil toplum örgütü var. Beni değil cezaevlerini ziyaret etsinler. Benimki başlangıç. 2 ay 5 gündür seslerini duyurmaya çalışan insanlar var.”