Akil İnsanlar Heyeti'nde yer alan Lale Mansur, Türkiye’deki sanatçıların toplumsal projelere çok az katıldığını belirtirken “Benim umurumda değil, isterlerse bana bu yüzden iş vermesinler. Ben dayanamıyorum, tahammül edemiyorum. Korkan sanatçılar var. Ben DGM'lerde yargılanmaya alıştığım için, biliyorum ne olup biteceğini” ifadelerini kullandı.
Mansur, “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atan akademisyenlerin derhal gözaltına alındığını belirtirken “Sedat Peker’in “Kanlarıyla duş alacağız” sözleri için ancak soruşturma açılıyor. O da üst üste şikayet gelince. Korku ortamı yaratılmak isteniyor” dedi.
Özgür Düşünce’den Hüseyin Keleş’e konuşan Mansur’un açıklamalarından bir kısım şöyle:
Birkaç hafta önce Diyarbakır'daydınız. Orada neler gördünüz, neleri görmediniz?
Bir kere Sur'un içine giremedik. Sur Mahallesi'nden çıkan tanıkları dinledik. O bölgedeki muhtarların tanıklıklarını dinledik. Oğullarının cenazesini almaya çalışan iki baba vardı. Açlık grevine başlamışlardı. Eskiden canlıların üzerinden iktidar kavgası yaşanıyordu, şimdi cesetlerin mahremiyetine girilerek yapılıyor bu. İktidarda olanlar dindar olduklarını söylüyorlar. Benim bildiğim dindarlıkla vicdan arasında bir bağlantı var. Bence buzdolabına kaldırılan açılım değil vicdanlar. Sokağa çıkma yasağını uygulayıp evde insanlar taranamaz. Olsa olsa gidip şüphelendiklerini alıp sorguya çekebilirler. Ama şu anda yaptıkları savaş suçudur.
Yani Doğu ve Güneydoğu'da yaşananlarla ilgili muhalefet etmeyen, sorgulamayan herkes suça dahil mi?
Bence, evet öyle. Birçok insan farkında değil, bazı insanlar da farkında ama ne yapacağını bilmiyor. Çünkü hiçbir organizasyona, hiçbir partiye dahil değiller. Çok üzülüyorlar ama hiçbir şey ellerinden gelmiyor.
Hükümet kanadından ‘Stoklanan silahları gördük ama çözüm sürecine zarar gelmesin diye ses çıkarmadık' savunması geldi?
Bu hiç mantıklı gelmiyor. Mademki uygunsuz şeyler görüyorlardı neden gereğini yapmıyorlardı durum bu hale gelene kadar. Burada da ihmal ve sorumsuzluk var. Şu anda hiçbir güvenilirlikleri kalmadı.
"Korkan sanatçılar var"
Dünyada, özellikle ABD'de sanatçılar toplumsal olaylara ve projelere çok duyarlı ama Türkiye'de bu iki elin parmağını geçmiyor. Siyasal baskı ya da tehdit sanatçıları setlere mi kilitliyor?
Benim umurumda değil açıkçası. Bana isterlerse bu yüzden iş vermesinler. Çok şükür bunu yapacak lüksüm var. Benim de 5 çocuğum olsa ve onları doyurmam gerekse belki ben de yapamayabilirdim. Ama ben dayanamıyorum, tahammül edemiyorum. Korkan sanatçılar var. Ben DGM'lerde yargılanmaya alıştığım için, biliyorum ne olup biteceğini.
Ayşe öğretmen, Beyaz ve akademisyenlerin başına gelenlere ne diyorsunuz?
-
Ayşe öğretmen sadece çocuklar ölmesin diyordu, ne devleti ne de PKK'yı suçluyor veya övüyordu. Bu bile soruşturma açmaya yeterli görüldü. Bu ürkütücü. Rektörün biri, “Söz konusu devletse akademik özgürlük olmaz” diye buyurmuş. Adının önünde profesörler, doktorlar var ama bu kadar anlamış olayı. akademisyenler derhal gözaltına alınırken “Kanlarıyla duş alacak” olan Sedat Peker için ancak soruşturma açılıyor. O da üst üste şikayet gelince. Korku ortamı yaratılmak isteniyor.
İnsanları dinlediniz, basın açıklamaları yaptınız, çağrılarda bulundunuz. Şu anki Türkiye'de sivil toplumun etkili olabileceğine inanıyor musunuz?
Diyarbakır'dakilerin bize söylediği, gitmemizden memnun oldukları yönündeydi. O kadar büyük bir sessizlik var ki. ‘Biz kimsenin umurunda değiliz' gibi bir düşünceleri vardı. Gitmemiz hiçbir işe yaramasa da buna yaradı. Bir toplantı yaptık, basın açıklaması yaptık. Bir yürüyüş yaptık. Uzun süreden beri ilk kez gaz yemeden yapılan bir yürüyüş olmuş. Devlet o gün ‘cici çocuk' rolü oynamaya karar verdi. Sur'un önüne kadar gelebildik. Vali çok şakacı bir adam. Öyle anlatıyor ki, sanki İsviçre'deyiz. Siyah arabaları sorduk. Mesela siyah arabalardaki Jitem mi? “Jitem yok” diyor vali. Jitem'in yok olduğunu biz de biliyoruz, salak değiliz ama Jitemciler beraat etti. Beraat edenler nerede?
HDP'nin bu gidişatta ezildiğine, arada kaldığına inanıyor musunuz?
PKK da devlet de savaş istiyor. Şöyle düşünüyorlar: ‘500 asker öldü 5 bin gelir, 500 gerilla öldü 5 bin gelir.' Yalnız çok önemli bir nokta var. Ben vergimi devlete veriyorum. Benim muhatabım PKK değil. Hepimizin parasıyla yapılıyor bütün bunlar. Hepimiz suça dahiliz. Bunun kimse farkında değil. Hesap sormak zorundayız.
Düşünce suçundan yargılandınız, ülkede düşünmek hala suç sanırım?
Bu mesele aşılmak istenmiyor. İktidar, 1 Kasım'dan önce ‘Beğendiniz mi, bakın ne oluyor' dedi. Oy verildi ama daha beter oldu. Oy verenler neden bu yaşananları sorgulamıyor? Bir de Hitler Almanyası meselesi çıktı. Bu konuyla ilgili Murat Belge doğru söylüyor. Diyor ki, ‘Ortaya bir şey atıyor. Ne kadar karşı çıkılıyor bir bakayım.' Aslında başka çareleri kalmadı. O yolsuzlukları, ayakkabı kutularını kimse unutmadı. Bütün bunlar gündeme gelecek. Bu yüzden iktidarda kalmak onlar için hayat-memat meselesi.
Türkiye'de hemen her konuda bir duyarsızlaşma olduğu tezine katılıyor musunuz?
İnanılmaz bir apolitizasyon var. Sonucunu da görüyoruz. Beni asıl şaşırtan Gezi olayı oldu. Bu kadar kuvvetli ve parlak bir gençliğin olduğunu bilmiyordum. Başka bir şey daha var. Haber almak çok zor. Biz bile bölgeyle ilgili haberleri alabilmek için uğraşıyoruz. Twitter o kadar güvenli değil. Bunun için bire bir orada olanlardan haber almak önemli. Öteki insanlar zaten bu tür haberleri görmek istemiyor. Görmeyince de gayet güzel yeni yıla giriyorlar. Ben evimde kahvaltı ederken lokmalar boğazımdan zor geçiyor.
Akil İnsanlar Heyeti'ndeydiniz. ‘Akil'ler boşa mı kürek çekti?
Ben Akdeniz bölgesi ekibindeydim. Bizim toplantılarımız çok programlı oldu. 10'ar kişilik masalarda 5 soru soruldu. ‘Şu anda bu savaş tamamen bitse, nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz', ‘Endişeleriniz, korkularınız, beklentileriniz nedir' gibi sorular soruldu. O masalarda köyü yakılmış ya da evlatları faili meçhule kurban gitmiş ailelerle ilk defa yan yana gelen bir sürü insan vardı. Tayyörlü teyzeler geldikleri gibi gittiler. Doğu Perinçek grubu yaygara çıkardı. Bir de fikirleri değişerek çıkanlar oldu. Burada önemli olan Türkleri düşündürmekti.
İyi bir proje miydi Akil İnsanlar?
Devamı gelseydi, evet. Bu toplumu barışa hazırlama süreciydi. Neden devam etmediğini Recep Tayyip Erdoğan'a sormak lazım. Randevu istedik, vermediler. Çünkü niyetleri yoktu, çünkü savaşa devam etmek istiyorlardı. Bu barış projesini sonlandırmak onlara oy getirecek bir şeydi.
Akil İnsanlar'daki sanatçılar kendini geri mi çekti?
Biz Diyarbakır'a giderken Kadir (İnanır) burada yoktu, Londra'daydı. Başka işleri vardı belki. Hülya Hanım (Koçyiğit) vardı. Ama Hülya Hanım çok hırpalandı, hiç alışık değil. Birden Türkiye'nin sevgilisiyken, nefret objesi haline dönüştü. Bu zor bir şey. Ben alışığım buna ama ilk defa böyle bir şeyi yaşayanlar için çok zor.
Yazının tamamını okumak için tıklayın