20 Eylül 2020 10:49
Adaylardan biri ilk turda salt çoğunluğa erişemezse, en yüksek oyu alan iki aday 18 Ekim'deki ikinci turda karşı karşıya gelecek.
Seçimlerde yarışacak adayların gündeminde, adanın geçmişten gelen iç meseleleri olduğu gibi, Kıbrıs Adası çevresindeki rekabetin yarattığı gerginlikle nasıl baş edileceği de var.
Zira Kıbrıs'ta uzun yıllardır birleşmesi ve barış için yapılan diyalog girişimleri, bölgedeki tansiyonun yükselmesinden derin şekilde etkileniyor.
Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin tartışmalar, Ada çevresindeki doğalgaz rezervlerinin nasıl değerlendirileceği sorusuyla da iç içe geçmiş durumda.
Aslında 26 Nisan'da yapılması planlanan ancak koronavirüs salgını nedeniyle ertelenen seçimde, yedisi bağımsız dördü partilerden olmak üzere 11 aday yarışacak.
Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı seçime bağımsız aday olarak giriyor.
Ulusal Birlik Partisi (UBP) lideri, Başbakan Ersin Tatar ve Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) lideri Tufan Erhürman da seçimde öne çıkan adaylar arasında.
Hükümet ortağı olan Halkın Partisi'nin (HP) lideri, Dışişleri Bakanı Kudret Özersay ve Rauf Denktaş'ın oğlu Serdar Denktaş da bağımsız aday oldular.
Kuzey Kıbrıs'ta cumhurbaşkanlığı yarışı, adaylardan biri salt çoğunluğa erişemezse ikinci tura kalıyor. İkinci tur genellikle, sol ve sağ çizgideki en güçlü iki aday arasında geçiyor.
Adaylar arasında en belirgin ayrım, Kıbrıs Sorunu'nun çözümüne nasıl yaklaştıkları.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, "Diplomatik girişimlere başlamadan önce Kuzey Kıbrıs'taki seçimleri beklememiz gerektiği konusunda fikir birliği var. Seçimler olur olmaz garantörler ve iki tarafın yer aldığı beş kilit aktörle siyasi süreci yeniden başlatmayı planlıyorum" açıklamasını yaptı.
BM'nin beşli toplantı masasında, Ada'daki asli tarafların yanı sıra, üç garantör ülke bulunuyor: Türkiye, Yunanistan ve İngiltere.
Son olarak 2017'de İsviçre'nin Crans Montana kasabasındaki konferansta kurulan müzakere masasında sonuç alınamaması üzerine çözüm umutları ertelenmişti.
Türkiye, Guterres'in seçim sonrasını işaret eden açıklamasının yeni bir müzakere sürecinin başlaması anlamına gelmediği uyarısında bulundu.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, "Guterres'in KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında yapılacağını söylediği 5'li BM toplantısı, bizim açımızdan Ada'da otomatik olarak yeni bir müzakere sürecinin başlaması veya 2017'de Crans Montana'da sona eren Kıbrıs Konferansı'nın kaldığı yerden devam etmesi anlamına gelmemektedir" dedi ve ekledi:
"Ada'daki iki taraf arasında çözüm için ortak bir zemin ve vizyon bulunmamaktadır.
Ankara, BM girişimlerine ilişkin iyimser bir dil benimsemiyor olsa da, Kıbrıslı Türkler arasında bu konuda bir fikir birliği bulunmuyor.
Kuzey Kıbrıs'taki cumhurbaşkanlığı adayları tam da bu noktada, iki farklı pozisyonda kümeleniyor.
Adaylar arasında birinci grup, Kıbrıs sorununun BM parametreleri çerçevesinde çözümünü öngören ve bunu prensip haline getirenler.
Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve CTP adayı Tufan Erhürman, bu siyasi doğrultunun önde gelen iki ismi.
Sol kanat politikaları öne çıkaran bu adaylar, Kıbrıs Sorunu'nun federasyon doğrultusunda çözümünün bölgedeki diğer gerilim başlıklarını çözmek için de anahtar görevi göreceğini düşünüyor.
İkinci grupta ise BM çerçevesine ve federasyona kesin bir karşı çıkışı dillendirmeseler bile, farklı alternatifleri öne çıkaran ve Ada'da iki ayrı devlet seçeneğinin de gündeme gelebileceğini savunan adaylar olduğu görülüyor.
Bu yaklaşımı temsil eden Başbakan Ersin Tatar ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Doğu Akdeniz'de doğalgaz arama gerilimi dahil olmak üzere, Türkiye ile birlikte sahada daha aktif bir rol almayı savunuyor.
Genellikle sağ seçmene hitap eden adaylar, federasyonda ısrar etmenin Türkiye ve Kuzey Kıbrıs'ın çıkarlarını zora soktuğu görüşünde.
BBC Türkçe'ye konuşan CTP Milletvekili Asım Akansoy, bu anlamda iki ayrı hattın belirginleştiği görüşünde:
"BM Genel Sekreteri'nin çizdiği çerçevenin dışında herhangi bir arayışın oldukça maceralı bir arayış olduğunu düşünmekteyiz. Bu tehlikeye girmemek gerektiğini düşünüyoruz. Federasyon modelinin ve BM yaklaşımının hem Kıbrıs Türklerine, hem adanın bütününe hem de tüm ülkelere katkısı olacağı açıktır."
BM'nin çizdiği çerçeve dışında herhangi bir çözümü öneren bir lider cumhurbaşkanı olursa bölgedeki gerilimin düşmeyeceğini savunan Akansoy, "Bu ihtimalde, uzlaşı ve çözüm yaklaşımının kaybedeceğini düşünüyorum. Bu kadar yıllık birikimin heba edileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla BM parametrelerinden şaşmayan bir uzlaşı kültürüne sahip bir lidere ihtiyaç var" diyor.
Federasyon dışındaki seçeneklerin neler olabileceğine yönelik, adayların farklı görüşleri var.
Başbakan Ersin Tatar, federal çözümün alternatiflerinin değerlendirilmesi gerektiği görüşünde başı çekiyor.
Federal bir çatı altında birleşmenin başarısız olması durumunda "ayrılmanın" da bir seçim olacağını söyleyen Tatar, "Tüm bu olanlardan sonra tek yolun federasyona giden yol olduğunu söylemek gerçekçi değil" demişti.
UBP lideri Ersin Tatar'ın yanı sıra, hükümet ortağı Halkın Partisi'nin lideri olan ancak seçimlere bağımsız aday olarak giren Kudret Özersay da federasyon koşullarının mevcut olmadığını savunuyor.
Halkın Partisi Milletvekili Erek Çağatay, BBC Türkçe'ye yaptığı açıklamada, "Federasyonun kötü bir çözüm olduğunu düşünmüyoruz ama şu anda federasyon çatısı altında çözümü bulmak adına bir ortam yok. Çözüm istiyorsak işbirliğine dayalı bir modelle bulabiliriz" diyor.
"İşbirliğini ilk etapta doğalgazda gösterelim" diyen Çağatay, "Bu zaten hem bölgedeki tansiyonu düşürerek Yunanistan'la Türkiye arasındaki gerginliği ortadan kaldıracak, hem de ileride yeni işbirliklerinin doğması adına büyük bir gelişme olacaktır. Böylelikle adayı paylaşan iki halk hem kendini tanımış olacak, hem de birbirine bağımlı hale gelecek. Belki 15-20 sene sonra, olgunlaşan ilişkiler bizim federasyona ulaşmamızı sağlayacaktır" yorumunu yapıyor.
Kuzey Kıbrıs'ta en yaygın görüşlerden biri, Rum tarafının, adanın yönetimini ve zenginliğini Türklerle paylaşmak istemediği.
Adada siyasi eşitliğin sağlanmasının ve zenginliklerden Kıbrıs Türklerinin de payını alabilmesinin nasıl mümkün olacağına ilişkin farklı görüşler var.
Bunun yolu olarak, adaylardan bazıları askeri açıdan ve doğalgaz aramaları bağlamında Türkiye ile birlikte sahada daha aktif olmaya öncelik tanırken, diğer adaylar Kıbrıs sorununun çözümünün bölge için daha büyük öncelik taşıdığı görüşünde.
"Sahada ne kadar güçlüyseniz, dengeyi o kadar sağlayabilirsiniz" diyen Erek Çağatay, "Doğu Akdeniz'deki gerginliğin çatışmaya dönüşmemesi adına, KKTC'nin Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte sahada kendini göstermesi, en az Rum tarafının Yunanistan'la birlikte yaptıkları işler kadar sahada bulunması ve hak iddia ettiğini göstermesi, doğal gaz araması, sismik araştırma yapması gerekir. Bunun, çatışmayı giderici bir rolü olduğunu düşünüyorum" ifadelerini kullanıyor.
Müzakereyi ve Kıbrıs Sorunu'nun federasyon yönünde çözümünü öne çıkaran adaylara göre ise sahada askeri olarak güç göstermeye öncelik verilmesi, gerilimi daha da artırabilir ve Kıbrıs Sorunu'nu içinden çıkılmaz hale getirebilir.
CTP Milletvekili Asım Akansoy, sürdürülmekte olan politikayı "gerilim politikası" olarak tanımlıyor ve bunun işlevsiz olduğunu savunuyor.
Akansoy, "Bunun caydırıcı bir etki yaratabileceği ve Rum tarafını farklı alternatifler için masada zorlayabileceği düşünceleri mevcut. Ancak askeri gücünüzü kullanarak pozisyon alırsanız, uzlaşmaya çalıştığınız karşı taraf üzerinde korku ve güvensizlik politikasıyla hareket ederseniz, krizi daha da derinleştirirsiniz" diyor.
'Kıbrıs Sorunu önceliklidir'
"Eğer federal çözüm yanlısı bir aday kazanırsa, şu anda Kıbrıs Cumhuriyeti'nde devam etmekte olan doğal gaz girişimlerinin, müzakere süreci boyunca askıya alınmasını da talep edebilecektir" diyen Akansoy, Kıbrıs sorununun çözümünün Doğu Akdeniz'deki diğer gerilim başlıkları için anahtar niteliğinde olduğunu savunuyor:
"Kıbrıs Sorunu'na yoğunlaşmak diğer bütün sorunların çözümünden çok daha kolaydır çünkü Kıbrıs Sorunu nedeniyle ortaya çıkan anomali ve uluslararası hukuk bağlamındaki çelişkiler üzerinden bölgedeki hiçbir ihtilaf çözülemez."
Bu görüşe göre, Kıbrıs Sorunu'nun çözülmesiyle, adadaki yeni devletin egemenlik hakları ve ülkelerle kuracağı ikili ilişkiler üzerinden, Doğu Akdeniz'deki ihtilafın çözümü mümkün olabilir.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bölgedeki gerilime muhtemel etkisi konusunda herkes iyimser değil.
Kıbrıslı yazar Ahmet An, adadaki müzakere masasının tıkanmasında Türkiye'nin bölgedeki tavrının önemli rolü olduğunu, Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucu ne olursa olsun asıl belirleyici olanın Türkiye'nin tavrı olacağını savunuyor:
"Rum tarafı, 'Bir aday çıksın da görüşmeler başlasın' diye bekliyor. Fakat görüşmeler neden durmuştu? 2017'de Crans Montana'daki konferansta Türkiye garantörlük sisteminin devamını istedi. Bundan vazgeçmesinin koşulu olarak ise burada egemen bir askeri üs talep etti ve yüksek sayıda askeri burada bırakmak istedi. Rumlar 15 sene sonra adayı terk etmeleri koşuluyla askerlerin kalmasını da kabul ediyordu ancak Türkiye, '15 sene sonra tekrar karar vereceğiz' dedi. Burada Türkiye'nin tavrının ne olacağı, çözüm için belirleyicidir."
2017'de Crans Montana'daki konferansta, adadan askerlerin çekilmesi konusunun yanı sıra, garantörlük anlaşmaları konusunda da ihtilaf yaşanmış ve müzakere masasından büyük bir hayal kırıklığıyla kalkılmıştı.
"Seçimde ne olursa olsun, gelişmeler Türkiye'nin tavrına bağlıdır" diyen Ahmet An, "Önemli olan Türkiye'nin karar vermesidir. Ankara'nın masaya sürdüğü model üzerinde uzlaşma olmuyor. Ayrıca şimdi Kıbrıs'ın dışında, Meis ve Ege'de de Yunanistan'la gerilim yaşanıyor" diyerek müzakere kapısının yakın vadede açık olmadığına işaret ediyor.
Kuzey Kıbrıs'ta cumhurbaşkanı olarak belirlenecek ismin Türkiye'yle nasıl bir ilişki kuracağı da tartışma başlıkları arasında.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın Türkiye'de bazı medya kesimleri tarafından son zamanlarda sık sık hedef alınması, Ankara'nın seçimlere ilişkin tutumu hakkında bir ipucu olarak yorumlandı.
Akıncı, geçen hafta Euronews kanalına verdiği röportajda ise Türkiye'nin seçimlerde taraf tutma ve bu yönde seçimlere müdahale etme arayışında olduğunu ilk kez açıkça telaffuz etti:
"Biz Türkiye'de görevde kim olursa olsun ona saygılıyız çünkü halkını temsil ediyor, seçimle geliyor. Dolayısıyla biz de Kıbrıs Türk demokrasisine aynı saygıyı bekliyoruz. Böyle bir seçim platformunda kimsenin taraf olmak gibi bir yanlışa düşmemesini bekliyoruz. Buradaki bazı makamlar tarafından, seçimlere müdahale konusunda ipuçları var. Kıbrıs Türk halkı böyle bir şeyi hazmetmez."
Doğu Akdeniz'deki gerilimden kurtulmanın yolunun "diyalog, müzakere ve uzlaşma arayışı" olduğunu söyleyen Akıncı, yine bu sözleri nedeniyle Türkiye'de bazı kesimlerden tepki görmüştü.
Kuzey Kıbrıs yönetimi, Doğu Akdeniz sularındaki gerilimde şimdiye kadar, "ada çevresindeki zenginliklerin adil şekilde paylaşılması" ve "Kıbrıslı Türklerin hakkını aramak" söylemini benimsedi ve Türkiye ile birlikte hareket etti.
Mustafa Akıncı, söz konusu paradigmayı genel olarak kabul etmekle birlikte, adadaki çözüm arayışlarında federasyon modelini savunması nedeniyle Rumlarla iplerin kopma ihtimalinden hoşnut değil. Zira Kıbrıs'ta kalıcı bir çözümün sağlanmasının ancak karşılıklı fedakarlıkların gösterileceği bir barış sürecinden geçtiği görüşü, adada yaygın kabul görüyor.
Adaylardan bazıları ise, Türkiye'nin dış politikasıyla bugün olduğundan daha uyumlu bir siyaset benimseme vaadini öne çıkarıyor.
UBP adayı Başbakan Ersin Tatar, seçim vizyonunu açıkladığı toplantıda, "Türkiye ile ilişkilerin daha da güçlendiği yeni bir dönem" vadederek, "Mavi Vatan'a sahip çıkmak, Kıbrıs Türk halkının refahının bir gereğidir" ifadelerini kullandı.
HP adayı, Dışişleri Bakanı Kudret Özersay da Akıncı'nın Cumhurbaşkanlığı süresince, hem ABD, AB ve Rusya ile hem de Türkiye ile kavgalı ve doğrudan diyalogu bulunmayan bir liderlik profili çizdiğini savundu.
11 Ekim'de Kuzey Kıbrıs'taki seçimler, tüm bu zorlu sorulara ilişkin Kıbrıs Türklerinin eğilimini yansıtacak ve gelecek dönem yaşanabileceklere ilişkin fikir verecek.
© Tüm hakları saklıdır.