Gündem

'Kürtlerin demokratik talepleri görünmezse Türkiye bölünebilir'

Şahin Alpay: Kürtlerinin özerklik kazanmaları olasılığı gündeme girdi. Aynı gelişme er veya geç İran'da da gündeme gelebilir. Türkiye olarak önümüzde iki seçenek var

26 Temmuz 2012 15:52

Şahin Alpay
(Zaman, 26 Temmuz 2012)

 

Kürt sorununun uluslararası boyutu

 

Türkiye'nin Kürt sorununun dört boyutundan söz ediyoruz. Birinci ve temel boyutu, kuşku yok ki, Kürt kimliğinin inkârı ve Kürtlerin asimilasyona tabi tutulmalarının doğurduğu tepkilerdir.

İkinci boyutu, bu tepkilerin aldığı şiddetli biçim, son olarak 1984'ten beri devam eden PKK öncülüğündeki silahlı isyandır. Üçüncü boyutu, Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgenin aynı zamanda Türkiye'nin en az gelişmiş bölgesi olması; farklı etnik kimlikle sosyo-ekonomik geri kalmışlığın tehlikeli örtüşmesidir. Nihayet dördüncü boyut, bölgedeki dört ülkeye yayılan Kürtlerin en az yarısının Türkiye'de yaşaması nedeniyle Kürt milliyetçiliğinin, Türkiye'nin toprak bütünlüğü için potansiyel bir tehdit oluşturmasıdır. Türk milliyetçilerini en çok kaygılandıran boyutun da bu olduğu söylenebilir.

Kürt kimliği Kürtlerin yaşadığı dört ülkede de (Türkiye, Irak, İran, Suriye) farklı ölçülerde inkâr ve asimilasyon politikalarına tabi tutuldu; yasak, baskı ve şiddetle bastırıldı. Bu açıdan, 1950'den itibaren çok - partili düzene geçen, giderek görece demokratikleşen Türkiye'nin Kürtlerin yaşadığı öteki ülkelerden bazı temel farkları olduğu muhakkak. Birincisi, Kürtlerin sosyo-ekonomik konumuyla ilgili. Türkiye'de Kürtlerin çoğunluğu kentleşme sürecine bağlı olarak, Türk kimliğini benimseyenlerin büyük çoğunlukta olduğu batı bölgelerine göç edip, yerleştiler. Kürtlük iddia etmedikleri sürece hemen her mesleğe girme imkânı buldular. Önemli bir kısmı karma evlilikler yoluyla (dini inançları paylaştıkları) Türk nüfusla iç içe geçti. Böylelikle de büyük ölçüde entegre oldu.

Farkların ikincisi, siyasi haklarla ilgili. Türkiye Kürtleri, Kürtlük iddia etmedikleri sürece gerek yerel yönetimlerde, gerekse parlamentoda temsil imkânı buldu. 1990'lardan başlayarak Kürt kimliğinin ifadesi üzerindeki kısıtlamaların adım adım daralmasına koşut olarak Kürtlük iddia eden siyasilerin gerek yerel yönetimlerde gerekse parlamentoda temsili giderek genişledi.

Yine 1990'lardan itibaren Türkiye'nin bütünlüğünün nasıl korunacağı sorusu, giderek büyüyen bir tartışmanın konusu oldu. Devlet elitleri Kemalist çözüme, yani Kürt kimliğini yasak ve şiddetle bastırma politikalarına bağlı kalırken, siyasi ve sivil elitler arasında ülke bütünlüğünün ancak Kürt kimliğinin bütün gerekleriyle tanınmasıyla korunabileceği fikri giderek büyüyen bir destek buldu. Kürtler arasında da benzer bir ayrışma yaşandı. Büyük bölümü demokratik çözüm talep ederken, geri kalanı çözümü ayrılmada gördü.

Tartışmanın başından itibaren Türk ve Kürt halkın büyük çoğunluğunun talebinin bu yönde olması nedeniyle ve bölünmenin büyük acılara yol açacağı endişesiyle ülke bütünlüğünün korunmasından yana tavır aldım. Bunun ancak ve ancak Kürtlerin demokratik taleplerinin karşılanmasıyla, özgürlük ve çoğulculuğun hayata geçmesiyle mümkün olabileceğini savundum. Türkiye'nin ulus - devlet değil, ülke devlet olarak yeniden yapılanmasıyla, örnek bir demokrasi haline gelmesiyle ancak bütün Kürtlerin saygısını kazanabileceğini ve Kürt sorununun uluslararası boyutunun bir tehdit olmaktan çıkıp Türkiye için bir üstünlüğe dönüşebileceğini yazdım ve söyledim.

Irak'ta Arap milliyetçisi otoriter rejimin çökmesiyle Irak Kürtleri geniş özerklik kazandılar. Şimdi de Suriye'de laik - milliyetçi otoriter rejimin çökme sinyalleri vermeye başlamasıyla Suriye Kürtlerinin özerklik kazanmaları olasılığı gündeme girdi. Aynı gelişme er veya geç İran'da da gündeme gelebilir. Türkiye olarak önümüzde iki seçenek var: Ya Kürtlerin ortak demokratik taleplerini görmezden gelme politikasında ısrar ederek ülkeyi bölünmeye ve yıkıma doğru götüreceğiz. Ya da gerek içte, gerekse dışta Kürtlerin ortak demokratik taleplerine saygı göstererek, ülke bütünlüğünü ve refahını güven altına alacağız. Ankara ile Erbil arasında yakınlaşan siyasi ve ekonomik ilişkiler, doğru yolun ikincisi olduğunu herkese açık ve seçik bir şekilde gösteriyor olmalı.