Gündem

'Kürt sorununda silah ve şiddetin kullanım süresi doldu'

"Yalnız 'dış konjonktür' değil, zamanın ruhu da PKK’ya karşı. Çünkü Kürt sorununda silah ve şiddetin kullanım süresi çoktan doldu"

27 Mart 2012 10:49

 

Hasan Cemal
(Milliyet, 27 Mart 2012)
 
Kürt sorununda silah ve şiddetin kullanım süresi çoktan doldu. Bu yolu zorlamaya devam etmek, PKK’nın kitle desteğini zayıflatır, PKK’yı marjinalleştirir. Daha çok kan ve gözyaşı akmasın deniyorsa, PKK silahların susması için bir an önce düğmeye basmalı, BDP de bu konuda inisiyatif kullanmalıdır.
 
Iraklı Kürt liderler Celal Talabani ve Mesut Barzani’yle ilk mülakatlarımı 1992 ve 1993’te yapmıştım.
Mesajları ortaktı.
Ankara’ya:
Biz Türkiye’yle iyi geçinmek istiyoruz.
PKK’ya:
Türkiye’yle ilişkilerimizi bozma, başımıza daha fazla bela olma!
Bu tavrın nedenleri açıktı.
 
Amerika, Saddam Hüseyin’e Kuzey Irak’ı yasaklamıştı. Adana’daki İncirlik Üssü’nde konuşlanmış  Çekiç Güç bir yandan Saddam’a karşı Kürtleri koruyor, diğer yandan Irak Kürdistan’ında bir ‘Kürt devleti’nin çekirdeği atılıyordu.
 
Amerika’nın Saddam ve Çekiç Güç dolayısıyla Türkiye’ye ihtiyacı vardı. Ama aynı zamanda Irak Kürtlerini kollamak zorundaydı.
Irak Kürtleri için de, ‘devletleşme yolu’nda adımlar atılırken, Türkiye’yle çatışmak en son isteyecekleri bir gelişmeydi.
 
Amerika ve Kürt liderler, bu nedenlerle PKK’ya “Otur oturduğun yerde, başımıza bela olma!” mesajını gönderiyor, baskı uyguluyorlardı.
 
1990’ların bu koşullarından yararlanan Türkiye ise Kuzey Irak’ta cirit atıyor, bazen Barzani peşmergelerinin de desteğini sağlayarak PKK’ya karşı sınır ötesi operasyonlar yapıyordu.
1990’lar böyle geçti denebilir.
 
Bugün Irak Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Talabani ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı olan Barzani’yle 1990’lar boyunca ne zaman konuşsam, yazılması kaydıyla Öcalan ve PKK’ya veryansın etmişler, yani Ankara’nın nabzına göre şerbet vermişler, öte yandan yazılmaması kaydıyla da, PKK’ya karşı yapabileceklerinin sınırına işaret ederek, Türkiye’nin atması gereken demokratik adımlar olduğunu her zaman hatırlatmışlardı.
2000’lerde de bu değişmedi.
Bugün de farklı değil.
1990’lara çok benziyor.
 
Amerika’nın Türkiye’ye yine ihtiyacı var. Washington açısından İran’da, Irak’ta, Suriye’de Türkiye’yle işbirliği hayati önem taşıyor. Başkan Obama bu yüzden olacak Başbakan Erdoğan’ı yere göğe koyamıyor.
 
Irak Kürt yönetimi de Türkiye’ye toz kondurmak istemiyor. Amerika’nın Irak’tan çekildiği, Bağdat’ın Şii Başbakanı Maliki’yle Kürtler arasındaki ilişkilerin gitgide kötüleştiği, Suriye’nin her geçen gün ‘iç savaş’a savrulduğu bir dönemde, Türkiye’yi kesinlikle karşısına almaktan yana değil Mesut Barzani...
 
Gelinen nokta yine 1990’ lardaki gibi. Iraklı Kürt liderlerin -tabii Amerika’nın da- PKK mesajı bu yüzden değişmiş değil:
Türkiye’yle başımı belaya sokma!
 
Bu açıdan dünkü Milliyet’te Namık Durukan’ın “PKK için Barzani devrede” başlığını taşıyan haberindeki şu satırlar ilginçti: “Mesut Barzani’nin başkanlığında Erbil’de gerçekleştirilmesi beklenen Kürt konferansında, Kürt siyasi hareketlerinin PKK’ya ‘Silah bırak, siyasi çözüme gel!’ çağrısı yapacağı öğrenildi.”
 
Konferans yapılsa da, yapılmasa da, PKK’ya yönelik bu yoldaki baskıların önümüzdeki dönemde yoğunlaşacağı çok açık.
 
Bu çağrılarla birlikle her zamanki gibi Ankara’nın da Kürtler için ‘demokratikleşme çağrıları’na muhatap olması yakın ihtimaldir.
Lafı daha fazla uzatmak gereksiz.
 
Diplomatik deyişle dış konjonktür, yani çevremizdeki koşullar PKK’nın lehine gelişmiyor.
 
Yalnız ‘dış konjonktür’ değil, zamanın ruhu da PKK’ya karşı.
Çünkü Kürt sorununda silah ve şiddetin kullanım süresi çoktan doldu. Silah ve şiddet yolunda inat etmek, bu yolu zorlamaya devam etmek, PKK’nın kitle desteğini zayıflatır, PKK’yı gitgide marjinalleştirir.
 
Daha çok kan ve gözyaşı akmasın isteniyorsa, PKK silahların susması için bir an önce düğmeye basmalı, bu konuda BDP de mutlaka inisiyatif kullanmalı, siyasal ağırlık yaratmalıdır.
Eğer gerçekten barış isteniyorsa, başka çare yok.