T24- Kürşat Bumin, Yeni Şafak gazetesindeki köşe yazısında Kemal Göktaş'ın ' Nazi lideriyle bir tuttular' yazısına dayanarak Hrant Dink'in aldığı mahkumiyet kararına ve Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya yer verdi.
Bumin, Dışişleri Bakanlığı'nın AİHM'e taşınan dava için "hükümetin görüşü- savunması" açıklamasını yapmasını "Devlet-Hükümet ikiciliğini aşamamış bir ülkede yaşıyoruz" sözleriyle değerlendirdi.
Kürşat Bumin'in "Hükümetin görüşü' mü?" başlığıyla yayımlanan16 Ağustos 2010 tarihli yazısı şöyle:
Vatan gazetesinin (Adnan Keskin ekolünden olduğunu hatırladığım) "dava kovalayıcısı" muhabiri Kemal Göktaş'ın Dink Ailesi'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürdükleri dosyaya ilişkin mahkemeye iletilen "Hükümet görüşü-savunması" üzerine yaptığı haber iki gündür bazı gazetelerin manşetinden düşmüyor. Bu arada "bazı gazeteler" ise -dikkatsizlik eseridir muhakkak!- şu "sıcak" günlerde konuya girmemeyi tercih etmiş durumda. İnternet üzerinden izlediğim kadarıyla söz konusu haber önceki gün Vatan ve Radikal'de öne çıkarılmışken, Zaman, Sabah ve Star gazeteleri başka işlerle meşguldü. Gazetelerin internet sayfalarının dünkü bilançosuna gelince, Star gazetesinin gecikmeli de olsa haberi girdiğini gördük. Yanlış bir tespitle kimsenin günahını almak istemem ama (yanılıyorsam düzeltmeye hazırım), Zaman ve Sabah gazeteleri dün öğle saatlerinde bile suskunluklarını koruyorlardı. Gözlemim doğru ise, "çok yazık doğrusu" demekle yetineceğim.
Kemal Göktaş'ın haberi "hükümetin görüşü-savunması"nı "Nazi lideriyle bir tuttular" gibi gayet yerinde bir başlık altında yer alıyordu. AİHM'de açılan davaya "Ankara"nın gönderdiği savunma gerçekten içerdiği "vahim iddialar" yüzünden şaşırtıcı nitelikteydi. Hrant Dink öldürülmeden bir hafta önce "Türklüğü tahkir suçunu" düzenleyen TCK'nın 159. maddesinden aldığı mahkûmiyet nedeniyle AİHM'ye başvurmuş, cinayetten sonra da eşi, çocukları ve kardeşi bu başvurunun yanına polis ve jandarmanın cinayet hazırlığını bilmesine rağmen sergiledikleri kayıtsızlığa ilişkin şikayetlerini eklemişlerdi. Mahkeme bu iki başvuruyu birleştirerek görüşmeye karar vermişti.
Gelelim bu dava dolayısıyla "Hükümet görüşü-savunması"na:
Kemal Göktaş'ın haberinden aktarıyorum:
"Dink hakkında Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun da onayladığı 301. madde mahkumiyetine ilişkin dava, öldürüldüğü için düştü, ceza kesinleşmedi. Bu yüzden Dink'in başvuru hakkı yok. Dink Ailesi de 301. madde mahkumiyetinden doğrudan zarar görmediği için "mağdur" sayılamaz. AİHM, daha önce Almanya'da bir Nazi örgütü liderine nasyonal sosyalizmi savunan yazısı için verilen cezayı yerinde buldu. Demokratik bir toplumda bu tür yazılar (Dink'in mahkumiyetine neden olan yazısı) halkı tahrik etmek suçunu oluşturacak ve kamu düzenini bozacaktır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin "nefret söyleminin engellenmesine" ilişkin tavsiye kararı bulunmaktadır. Dink'in yazısı da "nefret söylemi"dir. Davanın Dink Ailesi'nin kökeniyle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. "
"Ankara"nın Hrant'ın olması gerektiği gibi korunup korunmadığına ilişkin "savunması"na ilişkin bilgiler de şöyle:
"Dink gerçek ve yakın biçimde tehdit edilmiş olsaydı koruma için yerel makamlara başvurur ve koruma isterdi."
"Savunmaya" ilişkin bilgileri şerh etmiyorum çünkü "çırılçıplak" durumdalar. "İçler acısı" bir manzara yani...
Söz konusu bilgilere gazete haberleriyle ulaştıklarını söyleyen Hrant'ın kardeşi Hosrof Dink, "savunmaya" tepkisini "Kanımız dondu. Bu, cinayetin aydınlanması konusundaki umutlarımızı kırdı" diyerek dile getiriyor.
Şimdi de sıra Dışişleri'nin konuya ilişkin yaptığı açıklamada. Biliyorsunuz, AİHM'de görülen davalarda "Ankara"nın savunmasını bu bakanlık üstlenmiş durumda. Bakanlık bu iş dışarıdan avukat desteği de alıyor. Radikal gazetesinin haberine göre "Dışişleri Bakanlığı kaynakları" bir açıklama yapmış. Açıklamanın şu bölümü bu tamamen yanlış ve acımasız savunmanın kimin sorumluluğunda olduğuna ilişkin:
"... savunma Dışişleri Bakanlığı'nın görüşlerini yansıtmıyor, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin görüşlerini yansıtıyor. Değişik hükümet organlarından gelen bilgiler Dışişleri Bakanlığı ve yurtdışındaki Türk delegasyonu aracılığıyla muhataplarına iletiliyor."
Açıklama yanlış bilgi üzerine inşa edildiğini de gözlemliyoruz:
"Mağduriyet kelimesinin rahatsızlık verici olduğu doğrudur, ancak burada kullanılan hukuki bir terim ve iç hukuk yollarının tam olarak tüketilmemiş olması çerçevesinde mağduriyet oluşmadığından söz ediliyor. Yoksa Dink'in öldürülmüş olması ve ailesinin acı çekiyor olması çerçevesinde kullanılmıyor" şeklinde yersiz bir girişten sonra -hangi "hükümet organı"ndan geldiği belirtilmeden- şu yanlış sonuca varılıyor:
"Ayrıca Dink hakkında bu nedenle kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı da bulunmuyor. Bildiğiniz gibi Yargıtay bu davayı bozarak yeniden görülmesini talep etmişti. Dava yeniden görülme aşamasında iken, Dink cinayete kurban gitti, bu nedenle de dava düştü.
Dolayısıyla yine AİHM'in başvuru kurallarından olan 'iç hukuk yollarının tüketilmiş olması' kuralı da oluşmuş değil."
Ne dersiniz, bir zamanlar sinema salonlarında yükselen "Hey makinist uyuma!" ikazının bir benzerini de biz yapalım mı? En iyisi bu ikazı Hrant'ın Uluslararası Hrant Dink Vakfı'nın internet sitesinde yer alan "biografi"si yapsın:
"Hrant Dink hakkında 'Türklüğü neşren tahkir ve tezyif etmek' suçundan açılan dava sonunda, mahkeme tarafından tayin edilen bilirkişinin yazıda herhangi bir suç unsuru olmadığı yönündeki lehte raporuna karşın, Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 7 Ekim 2005 tarihli kararı ile Hrant Dink 6 ay hapis cezasına mahkum edildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararı onadı ve böylece Hrant Dink hakkındaki hapis cezası kesinleşmiş oldu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bu karara itiraz etti, ancak itirazı Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından reddedildi. Hrant Dink'in karara ilişkin açıklamaları üzerine de 'yargıyı etkilemeye çalışmak'tan yeni bir dava açıldı."
Yazı bitmek üzere ama hâlâ başlıkta sorduğumuz sorunun cevabı verilmiş değil. Söz konusu savunma, "Dışişleri Bakanlığı kaynaklarının" açıkladığı gibi gerçekten de "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti"nin görüşlerini mi yansıtıyor? Demokrasilerde her kamusal sorumluğunun dönüp dolaşıp "hükümet"e dayanması "tabii hal"in bir icabı olduğundan bu soru yersiz kaçabilir. Ama unutmayın ki henüz "Devlet-Hükümet" ikiciliğini aşamamış bir ülkede yaşıyoruz. Dolayısıyla, Hrant'ın kaleminden çıkanlarla bir yeni Nazi bozuntusunun kaleminden çıkanları birbirine benzeten bu savunmanın kimin görüşünü yansıttığını açıklığa kavuşturacak olan hükümettir.