T24 - Yeni Şafak gazetesi yazarı Kürşat Bumin, ilkokuldaki türban tartışmaları konusunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül'e destek verdi. Bumin, ilkokul çağındaki kızların dini yükümlülüğü olmadığını işaret ederek, "Henüz "dinin emir ve yasaklarına muhatap olmamış" bu yaştaki kız çocuklarının başörtüsü takarak okula devam etmelerini istemek, Hayrünnisa Gül'ün dediği gibi, bir "cehalet" örneğidir" dedi.
Kürşat Bumin'in Yeni Şafak gazetesinde "Tartışmanın gerçek adı: Okul'da başörtüsü" başlığıyla yayımlanan (13 Kasım 2010) yazısı şöyle:
Tartışmanın gerçek adı: Okul'da başörtüsü
İsterseniz önce, Cumhurbaşkanı'nın eşi Hayrünnisa Gül'ün sözleri ile başlayan tartışmanın gerçek adını koymaya çalışalım. Bu tartışmanın adı "ilköğretimde başörtüsü" mü, yoksa "ilkokulda başörtüsü" mü olmalıdır?
Cumhurbaşkanı'nın eşinin açıklaması şöyle:
"İlkokul öğrencisinin kendi isteği ile başörtüsü takması söz konusu olamaz. Karar verecek yaşa geldiğinde kendi kararını verebilir. Bu konuda yaşanan bir cehalet varsa bunu ortadan kaldırmalıyız."
Demek ki, açıklamanın yapıldığı günden itibaren başlayan tartışmayı "ilköğretimde başörtüsü" olarak adlandıramayız, çünkü Hayrünnisa Gül, 2007'den itibaren süresi 8 yıla çıkarılan "ilköğretim"den değil, eskinin 5 yıllık "ilkokul"undan söz etmektedir. Daha da açıkçası, açıklamada başörtüsü takmalarına karşı çıkılan kız çocukları eskinin 6/7 ve 11/12 yaş dilimi arasında yer alan ilkokul öğrencileridir. Bu öğrenciler (genel olarak) sadece ilgili yasalar açısından değil, (ilahiyatçıların diliyle söyleyecek olursak) İslam açısından "mükellef" olmamaları nedeniyle de birer "çocuk"tur. Dolayısıyla henüz "dinin emir ve yasaklarına muhatap olmamış" bu yaştaki kız çocuklarının başörtüsü takarak okula devam etmelerini istemek, Hayrünnisa Gül'ün dediği gibi, bir "cehalet" örneğidir.
Bilmiyorum, belki de yanılıyorum; söz konusu açıklamayı ben böyle okuyorum.
Cumhurbaşkanı'nın eşinin "İlköğretimin tamamında başörtüsü takılmasına karşı mısınız?" sorusunu olumsuz yanıtlamayacağını tahmin ediyorum. Çünkü soru-cevap artık başka bir nitelik kazanmış olacaktır. Bu durumda ülkedeki zorunlu ilköğretim 8 yıl olduğuna göre, bazı ailelerin "ilkokul" (5) sonrası (3) çocuklarında gözledikleri gelişimden hareketle "başörtüsü" talebinde bulunup bulunamayacakları artık apayrı bir tartışmanın konusudur. Karışık bir şey anlatmaya çalıştığım sanılmasın; dindar Müslüman anababaların "bulûğa eren" kız çocukları üzerindeki haklarının sınırından söz ediyorum.
"Peki ya lise, nedense 'lisede başörtüsü'nden söz eden kimse yok?" diyorsanız haklısınız.
"Lisede başörtüsü"nden söz edilmemesinin nedeni lise öğretiminin "zorunlu eğitim" içinde yer almaması olsa gerek. Bu konuya girmeyenler şöyle düşünüyor olabilir: "Zorunlu eğitim dönemini başörtüsüz atlatabilirsek gerisi kolay, çünkü başörtüsü taktığı için -zorunlu olmayan- lisenin kapısından geri çevrilen öğrencilerin 'eğitim hakkı' gibi can sıkıcı talepleri olamaz!"
"Lisede başörtüsü" tartışmasının yanından bile geçilmemesini ancak bu şekilde açıklayabiliyorum. Bu açıklama doğru ise eğer, devlet ve toplum olarak "gaflet" içinde olduğumuz muhakkak. Çünkü bu durumda başörtülü kız çocuklarının "lise"ye devam edip edememeleri -kendi başına- bizim için bir şey ifade etmiyor demektir. Bu çerçevede bizim için önemli olan tek husus, "okulda başörtüsü" sorununu şimdilik de olsa bir müddet daha erteleyebilmiş olmanın verdiği memnuniyettir! Başörtülü de olsa kız çocuklarının "lise"ye de devam edip daha uzun süre öğrenim görerek "otonom" kişilik edinmelerinin yolunun açılması gibi tartışmanın özüne ilişkin konuların bu bakış açısı için hiçbir önemi yoktur. "Başörtülü öğrenciler" liseye gitmeyebilir; yeter ki onların önüne çıkarılan yasak için –şimdilik de olsa- bir neden bulunabilsin...
Türkiye'yi -dün gibi bugün de- üzerine gelen tartışmalardan kaçmayı tercih eden ülkeler arasına yerleştirdiğimi birkaç kez tekrarlamıştım. "Okul'da başörtüsü" tartışması da bunun iyi örneklerinden birisi. Dikkat ederseniz, biz zaten "Okul" ile "Üniversite"yi birbirine karıştıran ya da en azından bu iki öğretim sistemini birbirinin devamı olarak gören bir devlet ve toplumuz. Üniversite öğrencilerine "başörtüsü yasağı" getiren –dünyada- tek ülke olmamız asıl olarak bu karışıklıktan kaynaklanmıyor mu? "Üniversite" de sonuç olarak bir "Okul" olduğuna göre, oradaki yasak burada da uygulanabilirdi!
Oysa "ileri demokrasiler"de -her şeyden önce- "Okul" ve "Üniversite" ayrı dünyalar olarak anlaşıldığı için bu diyarlarda "üniversitede başörtüsü yasağı" gibi bir saçmalık asla akla gelmedi. Bu ülkelerin bazılarında yaşanan "başörtüsü" tartışması sadece "Okul" çerçevesindeydi. Şunu da ekleyeyim: Ve bu tartışma hemen her yerde,"Okul'da başörtüsü"nün bir hak olarak tanınmasıyla sonuçlandı. Türkiye'de yeni başlayan "Okul'da başörtüsü" tartışmasını Batı ülkeleri çoktan tüketti bile.