T24 - Yeni Şafak gazetesi yazarı Kürşat Bumin, T24 Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın'ın tartışmaya açtığı Köşk danışmanı Yusuf S. Müftüoğlu'nun twitterdaki yorumları için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "doyurucu bir açıklama" yapması gerektiğini yazdı.
Bumin'in "Danışman'dan iyi bir 'köşe yazarı' çıkar doğrusu!" başlığıyla Yeni Şeafak'ta yayımlanan (14 Mayıs 2011) yazısı şöyle:
Danışman'dan iyi bir 'köşe yazarı' çıkar doğrusu!
Gözden kaçmış olabileceğini düşünerek Doğan Akın'ın T24'de yayımlanan "Köşk'ten muhalefete ve medyaya hakaret" başlıklı dünkü yazısını hatırlatmak istiyorum bugün. Yazıyı yazarken konuya ilişkin Köşk'ten henüz bir açıklama yapılmamıştı. Bunu özellikle belirtiyorum çünkü bu yazıya konu olan "danışman"ın Twitter'daki yorumlarının -tanıdığımız kadarıyla- Cumhurbaşkanı Gül'ü de (diğer danışmanlarla birlikte) ciddi biçimde rahatsız ettiğini düşünüyorum.
Doğan Akın'ın bir seçki eşliğinde yorumlarından söz ettiği cumhurbaşkanı danışmanı Yusuf S. Müftüoğlu'dur. Kendisini -kendi ifadesiyle- "bir dünya vatandaşı" olarak niteleyen bu danışmanın Twitter'da "Kieran Doherty" adını taşıyan bir hesabı bulunuyorsa da, gerçek kimliğini saklamıyormuş. T24'te Müftüoğlu'nu Cumhurbaşkanı Gül ve diğer danışmanlarla birlikte çalışma masasında görüntüleyen bir fotoğraf da yer alıyor.
Akın'ın danışmanın yorumlarından yaptığı seçkiyi okuyunca "danışman"ın kişiliğini aşağı yukarı çıkartabiliyoruz. Bana göre "danışman" olarak Köşk'teki masada yerini almış olan Müftüoğlu, en kısa yoldan şöyle tarif edilebilir: Danışmanlıkla yetinemeyen ve mümkün olsa "Bu da bizim Yılmaz Özdil'imiz!" denilerek medyaya sürülebilecek cinsten sıkı polemikçi bir "köşe yazarı" kişiliğine sahip birisi. Yani kısaca "evlerden uzak!" deyimi ile işaret edilebilecek türden bir "köşe yazarı"!
Müftüoğlu, -kendi sözleri ile- "liberal" bir dünya görüşüne sahipmiş. Günlerini bir ulus-devletin zirvesinde geçirmesine rağmen, "ulus-devleti ve mirasını ahlaken de, rasyonel-pragmatik zeminde de reddediyorum" şeklinde bir cümleyi kurabilecek derecede de cesur birisi olduğu anlaşılıyor. Ama bu sözleri sarf ederken unuttuğu bir şey var: "Ulus-devlet"in "rasyonel-pragmatik zemin"den önce "politik" olarak reddedilmesi gereken bir olgu olduğu!
Neyse işin bu faslı çok da önemli değil. Bizi asıl şaşırtan husus "danışman"ın -hem de açık kimliğiyle- aklına esen kişiler hakkında yaptığı ölçüsüz yorumlarını Twitter'da dolaşıma sokabilmesi. Yanlış anlaşılmasın; "sosyal medya"da aklına estiği gibi gezinmek tabii ki onun da hakkı. Ama buradaki problem, "tarafsızlığı" anayasada belirtilen bir makamda memurluk yapan birisinin bu son derece "taraflı" yorumları döşenebilmesi. Doğan Akın, haklı olarak, Anayasa'nın Cumhurbaşkanının "Andiçmesi" başlıklı 103. maddesinden şu bölümü hatırlatıyor: ".... Üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma..."
Yoksa, yani Müftüoğlu, söz konusu makamdan uzak serbest veya bağlı bir yazıcı olsaydı, "danışman"ın medya ve siyaset alanından bazı kişiler hakkında yaptığı yorumlara hiç kimse "Bunlar da nedir?" gibi bir soru yöneltmeyi aklından bile geçirmezdi. "Ne yapabiliriz, onun da fikri bu yönde" der geçilirdi.
Bu hususu özellikle belirtiyorum çünkü Müftüoğlu, "danışman" sıfatını taşımasa önümüze gelen bazı yorumlar haksız da sayılmaz yani! Bakın mesela, "Erciyes Üniversitesi'ndeki ödül töreninde İstiklal Marşı'na eşlik eden Atatürk slayt gösterisi bugüne kadar gördüğüm en kitsch olanıydı" şeklindeki yorumuna. Sözü edilen gösteri hakkında en ufak bir bilgim olmasa da, Müftüoğlu'nun gözleminin yerinde olduğunu düşünüyor, en azından tahmin ediyorum. Bakın mesela, "DurDe Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil'i 'Yılın ırkçısı' seçmiş. Gayet yerinde bir seçim" şeklindeki yorumuna. Yorumda yer alan "DurDe"nin kimin nesi olduğunu bilmesem de seçim sonucu -"ırkçı" sıfatını biraz hafifletip yerine "ayrımcı"cı koyduğumuz takdirde- çok da yanlış değil sanki... Bu çerçevede, yani okununca "Haksız sayılmaz doğrusu" dedirten birkaç yorumu daha var "danışman"ın.
Söylediğim gibi Müftüoğlu genç yaşında Cumhurbaşkanı'nın "danışmanlar masası"nda yer kapmış birisi olmasa, "danışman"ın yorumları da -her yorum gibi- Twitter'da dolaşabilir. Ancak sahip olduğu sıfat hatırlanacak olursa Müftüoğlu'nun bu işe girişirken nereden-nasıl "cesaret bulduğu" mutlaka cevaplandırılması gereken çok ciddi bir sorudur. Üstelik bu "danışman yorumları"nın bir "kaza" eseri olmadığı, tam tersine sistematik biçimde uzun süredir devam ettiği gerçeği hatırlanacak olursa...
Bu "danışman"ın burada -yani "medya dünyası"nda- durmadığını da hatırlatayım. "Şık+Şener'in tutuklanmalarının, aslında özgürlüklerle hiç alakası olmayan bir kesimce sömürüldüğü gerçeği" gibi boyunu çok aşan yorumlarını da "paylaşıyor"; "askerliğimi yapmadım. Bedelliyi destekliyorum. Ama Başbakan'ın 'Ergenekon Avukatı' KK'ya bu kozu vermek istememesini de anlarım sanırım" gibi "şımarıklıklar" da paylaşılıyor; "Erdoğan'ın konuşması en çok kimleri rahatsız ediyor, biliyor musunuz? Mübarek'i, Netanyahu'yu, Mahmut Abbas'ı ve tabii ki Kılıçdaroğlu'nu" gibi -danışman sıfatından dolayı- Wikileaks'in ağzına layık dış politika yorumlarından da sakınmıyor; "Arkadaşlar öğrendim ben meseleyi: Ak Parti Kılıçdaroğlu'nun hoşafına müshil atmış, adama cırcır olmuş, o yüzden kullanamamış oyunu" gibi "yeni yetme" esprileri de sakınmadan dolaştırıyor.
Son olarak "danışman"ın bu yazıp çizmelerine gelen bir ikazı nasıl cevapladığını da aktarayım:
Bir arkadaşından (Kenan Çamurcu) gelen "Cumhurbaşkanının arkasında fotoğrafa giren bir olarak Kılıçdaroğlu için böyle konuşman doğru değil" şeklindeki bu yerinde ikaza yanıtı da şöyle olmuş: "Fotoğraf karesine girmem bağımsız düşüncelerimi yazmamam engel değil. Engel olduğunu düşünsem, o kareye girmem."(!)
Yazının başında "cesur bir liberal" dememiş miydim!
Doğan Akın'ın önümüze getirdiği bu olay bana üç-beş yıl önce şimdi görevde bulunmayan bir "Başbakanlık' Danışmanı"nın Cumhuriyet gazetesine (daha doğrudan İlhan Selçuk'a) üzerine vazife olmayan konularda yazdığı mektubu hatırlattı.
Toparlarsak: Tartıştığımız konuya ilişkin Köşk'ten -"doyurucu"- bir açıklama yapılmasını beklemek hakkımızdır.