Kürşat Bumin - Yeni Şafak (4 Aralık 2011)
Dünkü yazıda başlamıştım anlatmaya: "Ölüm cezası"nı mevzuatta yapılan değişiklikle atlatabilen Mirzabeyoğlu'nun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasını, çevresinin ve avukatlarının bu mahkûmiyetin adil olmadığı yolundaki görüşlerini ve nihayet "iade-i muhakeme" talep eden kampanyayı. Dünkü yazıda da söylediğim gibi, bugüne kadar bu konuya girmememin nedeni dosyaya yeterince hakim olmamamdı. Nihayet, bazı okur mektuplarının da teşvikiyle internetin karşısına geçip dersimi çalışmaya başlamıştım. Mirzabeyoğu hakkında yazılan yazılar, Furkan gibi dergilerin öne çıkardığı dosyalar ve de YouTube'da bol miktarda bulunan konuya ilişkin videolar.
You-Tube'de yer alan videoların içeriğinden biraz söz etmek isterim. Bu ortamda türküler-marşlar eşliğinde giden Mirzabeyoğlu'nu destekleyen pek çok video mevcut. "İstikbal İslâmındır" gibi sık rastlanan sloganlar eşliğinde akan bu görüntülerin en kolayından "militan" diyebileceğimiz bir üslupla gerçekleştirildiğini söyleyebiliriz. Hatta bazılarında (artık ne kadarı hakiki, ne kadarı "dışarıdan"dır bilemem) açılış sayfasında çaprazlamasına Kur'an (?) ve otomatik tüfek de görüyoruz. Yani kısaca, kendimi yakın hissedebileceğim türden videolar değildi bunlar. Ama olsun, bana hitap etmiyor diye bunları birer "suç delili" olarak kabul edecek de değiliz herhalde.. Benim bu konudaki yaklaşımım da -geçenlerde Orhan Gazi Ertekin'den naklen söylediğim gibi- modern ceza hukukunun "olmak"la değil, "yapıp etmeler" ile yani "eylemler"le ilgili olması gerektiğine dayanıyor. Yani bir kimsenin -ya da "kimseler"in- beğenin ya da beğenmeyin "ne olduğu" bu hukukun ilgisi dışında kalmalıdır. Ve de sonuç olarak Mirzabeyoğlu'nun da "ne olduğu" -yine beğenin ya da beğenmeyin- bu alanı ilgilendirmemektedir.
Bu konuyla ilgili olarak "dersimi çalışırken" ulaştığım bir "bilgi"yi de atlamak istemiyorum. Dersimi çalışırken -söylediğim gibi- tabii olarak Furkan adlı dergiyi de ziyaret ettim. Bu dergi tahmin ettiğiniz gibi Mirzabeyoğlu dolayımıyla Necip Fazıl Kısakürek'in sadık bir takipçisi. Bu derginin bir sayısında Selim Gürselgil (?) imzalı "Üstad'ı Anmak-Kuşlar ve Yılanlar" başlıklı bir yazı da dikkatimi çekti. Yazar, Kısakürek hakkında söz söyleyenleri üç gruba ayırmış: "Mümin, münafık ve kâfir". Sıralananların ilk ikisini geçip gelelim "kâfir" faslına:
Şu sözlere bir bakın (yazıda atıfta bulunulan yazılarım bayağı eski tarihli, "Dersim"le ilgili olanları değil yani):
"Üçüncü grup, kâfirlerdir; 'hakikatı örtenler'. (...) Bazıları Üstad'a ezelî küfür düşmanlığının sözcülüğünü yapmak tabiatındadırlar. (...) Yeni Şafak'tan Kürşat Bumin, söz konusu küfür ehlinin önde gidenlerinden biridir. Yeni Şafak gazetesi, bu camianın içinden çıkmasına rağmen, bu keferenin küfürnâmesini birkaç gün boyunca yayınlamakta tereddüt etmemiştir.(...) Onun kefere kafasına göre, güyâ Başbakan gibi büyük bir adam, Üstad gibi küçük bir adamı sevemezmiş. Bu onun kendisine haksızlık etmesi olurmuş! (Puşt, on tane başbakanı üst üste koysan, Üstad'ın tırnağı etmez!) (...) Kendisi, maddece yarım kalmış, ruhça tam olmuş bir i...dir. Ne kadar i... yetiştirirse o kadar çağdaş olunacağını savunan Amerikan demokrasisine tapınır. Bütün gayreti de, hükümeti ve Yeni Şafak okuyucusunu bu 'çizgiye' çekmektir." Vesaire...
Şimdi anlaşılmıştır herhalde yazıya niçin "Benim için zor bir yazı" diyerek başladığım.
Ne diyeyim şimdi ben... Zamanında haberdar olsam bir dakika durmadan savcılığa şikâyet dilekçemi verirdim... Ama düşünüyorum da bu hepten yoldan çıkmış kalem buna da değmez. En iyisi şöyle bir öneride bulunmak herhalde: Mirzabeyoğlu, eğer tekrar hakim karşısına çıkıp DGM'siz adil bir yargılanma süreci sonucunda masum bulunur ve hakkındaki mahkûmiyet bozularak serbest bırakılırsa ilk iş olarak kendisini yoldaş bilen bu ahlaksız satırların utanmaz yazarını karşısına alıp gereken dersi vermelidir... Bu dersi versin ki bu ülkede de bu küfür erbabı değil, "ifade özgürlüğü"nü olması gerektiği gibi savunanlar kazansın.
Kürşat Bumin: Benim için zor bir yazı - 1