Hükümetin yükselen döviz kurları karşısında devreye soktuğu "Kur korumalı TL vadeli mevduatı" sisteminin yarattığı yankılar sürüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan döviz kurlarındaki düşüşe işaret ederken, sistemin başarıya ulaştığını duyurdu. Sistemin Hazine’ye ek yük getirmeyeceğini savunan Cumhurbaşkanlığı ve Hazine bürokrasisi, önümüzdeki bir iki ay içinde 50 milyar dolarlık mevduatın Türk Lirası’na döneceğini öngörüyor.
Kur korumalı TL vadeli mevduat sisteminde, bireylerin açtığı TL vadeli hesaplarda, hesabın açılış tarihindeki kur ile vade sonundaki kur değişimi faiz oranı üzerindeyse, aradaki fark hesaba TL olarak yansıtılacak. Sistem, bu farkın Hazine tarafından karşılanmasını öngörüyor. Sisteme göre 3, 6, 9 ve 12 ay vadeler ile hesap açılabilecek. Vadeden önce parasını çeken müşterinin faizi yanacak, hesap bakiyesi de düşük kur üzerinden güncellenecek.
"Bütçeye yeni yükler binecek"
Hükümetin beklediği gibi ilk aşamada 50 milyar dolarlık mevduatın Türk Lirası’na dönebileceğini öngören ekonomistlerin sisteme yine de ihtiyatlı yaklaşıp, sistemin içinde ekonomiyi ve vatandaşı daha da zora sokacak riskler barındırdığını anlatması dikkat çekiyor.
İktisat profesörü Hayri Kozanoğlu DW Türkçe’ye 50 milyar dolar kadar olmasa da "kayda değer bir miktarda" dolar mevduatının TL’ye dönebileceğini söylerken, "Ama bunun ciddi sakıncaları var" uyarısını da gündeme taşıyor. Kozanoğlu, "Çünkü bu kadar miktarda bir para TL’ye döndüğü zaman TL’nin daha hızlı bir şekilde değer kazanması beklenebilir. Örneğin bir doları 10 lira kurundan başlatarak TL hesaplarını işletebilirler. Bu da doların yukarı doğru zıplama potansiyelini artırır" diyor. Kozanoğlu, 50 milyar dolar üzerinden basit bir hesap yapıldığında yaşanacakları şöyle anlatıyor:
"Diyelim ki faizler yüzde 15-20 aralığında. TL’nin bunun 20 puan üzerinde değer kaybı olursa, Hazine’ye 10 milyar dolarlık yük getirir. Kurun 13-14’e çıktığı bir dönem olursa bu da bütçeye 100 milyarın üzerinde bir yük getirir. Unutulan bir gerçek var. Hazine’nin 31,5 milyar dolarlık dövize endeksli iç borcu var şu anda. 2021 yılında TL’nin dolara karşı 5 lira değer kaybettiğini de varsayarsak Hazine’ye 150 milyar liralık bir yük gelmiş durumda. Bu kadarlık bir bütçe açığını piyasaları geçici olarak dindirmek adına göze almış olabilirler. Ama sürdürülebilir olması çok zor."
Kur istikrarı sağlanabilecek mi?
İstanbul Teknik Üniversitesi’nden ekonomi profesörü Öner Günçavdı da DW Türkçe’ye "cazibesi yüksek" olduğu için döviz hesaplarında çözülme olabileceğini öngörüyor. Ancak o da, Hazine’ye yüklenecek ek yüklerden ve risklerden söz ediyor. Günçavdı; döviz tevdiat hesaplarının toplam mevduatların yaklaşık yüzde 63’üne denk geldiğini hatırlatıyor.
Yeni sistemde Merkez Bankası üzerinden yürütülecek operasyonla döviz tevdiat hesaplarında 50 milyar dolarlık bir çözülme beklenirken, Hazine üzerinden yürütülecek operasyonla da TL’de olanların dolara yönelmelerinin önü kesiliyor. Prof. Günçavdı; "Sistem; mudi açısından cazibesi yüksek seçenekler içeriyor. Hazine açısından riskli. Eğer kuru istikrarlı hale getiremezseniz ve enflasyonda kalıcı bir çözüme ulaşamazsanız bu sistemin yaratmış olduğu riskler ve ek maliyetler ülke ekonomisinin sırtında çok uzun süre kambur olur. Dolayısıyla koşul; kur istikrarı ve enflasyonun düşürülmesidir" diyor.
"Sistemin yumuşak karnı: Bankalar üzerindeki baskı"
Yeni sistemin bir çeşit örtülü faiz artışı olduğuna ilişkin değerlendirmeler hep ekonomi hem de siyaset dünyasında yapılıyor. Ancak Prof. Kozanoğlu’nun hükümetin bir çeşit "örtülü faiz artışı" yaptığına ilişkin değerlendirmelere katılmaması dikkat çekiyor. Merkez Bankası’nın politika faizinin yüzde 14’te devam ettiğini, bunun da düşük faizle bankaları fonlama uygulamasının sürdüğü anlamına geldiğini anlatan Kozanoğlu, "Yeni sistemde Hazine, mevduat sahibine bir çeşit güvence veriyor. Döviz kuru daha fazla artarsa bunu karşılayacağını söylüyor. Buna karşılık ekonomi yönetimi bankaları -madem biz size böyle bir olanak sunduk, siz de düşük faizli kredi verin- diye zorlayabilir" tahmininde bulunuyor.
Kozanoğlu ekonomi yönetiminin bankalara "düşük faizli kredi" baskısının; faizleri düşük tutup, ekonomiyi canlandırma amacıyla yapılacağını öngörüyor. Kozanoğlu, "Sistemin yumuşak karnı da bu: Bankalar üzerindeki baskı. Erdoğan’ın düşük faiz- kredi genişlemesi takıntısı devam ederse enflasyon daha da yukarı çıkacak. Enflasyonun yukarı çıkması demek de, döviz kurunun ilerde herhangi bir güvensizlik anında tekrar patlaması olasılığını artıracak ve bu sistemin çökmesine yol açacak. Hazine’nin, vatandaşın sırtına büyük yükler binecek."
"Temel problem: Güven eksikliği"
Peki ya 3, 6, 9 ve 12 aylık vadeler? Prof. Günçavdı, Türkiye’deki mevduatın vadesinin uzatılmaya çalışıldığını söylerken "Bugüne kadar bu düzeyde bir vade olmadı Türkiye’de. Dolayısıyla bu bir deneme. Güven eksikliğinden kaynaklanıyor kısa vade olması.Türkiye ekonomisinde çok cazip bir enstrüman kamuoyuna sunulmuştur ancak buna ihtiyaç doğuran temel problem halen ortada durmaktadır. Bu güven eksikliğidir" eleştirisini getiriyor.
Prof. Kozanoğlu da "Parasını TL’de tutana göre bir güvence verildiğine göre ben 3 ve 6 aylık seçeneklere rağbet olabileceğini düşünüyorum. Çok sınırlı bir miktar; maaşını 3 aylık alan bunu bir ay- iki aylık vadelerde mevduata koyanlar var. Onların alışkanlıkları değişmez. Onun dışındakilerde belli bir şekilde bu uygulamaya yönelme olacağını düşünüyorum" öngörüsünde bulunuyor.
Kozanoğlu’na göre yeni dönemde iki tane faiz olacak: Garantili hesaplara gidenler ve TL’de kalmayı daha kısa vadelerle de olsa tercih edenler. Kozanoğlu, "Muhtemelen TL’de kalmayı tercih edenlere, bu döviz endeksli programa yönelmeyenlerden daha yüksek faiz ödenecek. Zaten ikisi arasındaki fark da bankalara sunulan hediye miktarını gösterecek. Örneğin yüzde 20’ye yüzde 16 gibi bir faiz çıkması halinde bankalara yüzde 4’lük bir koruma hediyesi veriyor demektir bu" diyor.
Hilal Köylü / Ankara
© Deutsche Welle Türkçe