T24 - Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, emeğin hak ve çıkarlarına yönelik benzeri saldırıların 2012 yılında da sürdürülmesi halinde hükümetle iplerin gerilmesinin kaçınılmaz olacağını belirterek “Günü gelir köprüleri atarız. Daha önce de söyledim, efendiyiz ama ensemizde boza pişirtmeyiz” dedi. Kumlu, hükümetin kıdem tazminatlarına dokunması halinde de buna yanıtlarının “genel grev” olacağını söyledi.
Yeniden Türk-İş Genel Başkanlığı’na seçilen Mustafa Kumlu, Cumhuriyet gazetesinden Mustafa Çakır'ın sorularını yanıtladı.
- Türk-İş Genel Kurulu’nda yeniden genel başkan seçildiniz. Süreci değerlendirir misiniz? Genel Kurul’un ardından Türk-İş’te neler değişecek?
- Çokseslilik Türk-İş’in doğal yapısından kaynaklanmaktadır, zenginliğidir ve esasen olmazsa olmazıdır. Türk-İş, 21. Olağan Genel Kurul sürecini de demokratik yapısının tüm renklerini yansıtarak yaşamıştır ve genel kuruldan güçlenerek çıkmıştır. Oluşan yönetim delegenin iradesinin tecellisidir ama sadece bize oy verenlerin değil, vermeyenlerin iradesini de temsil etmektedir. Türk-İş’te kazanan kaybeden yoktur. Hepimiz aynı geminin içindeyiz ve hedeflerimiz doğrultusunda yine birlikte kararlar almak, yine birlikte mücadele etmek durumundayız. Genel Kurul kararlarımızın ışığında, birlik, beraberlik içinde, yolumuza daha güçlü bir şekilde devam edeceğiz.
- Genel kurul sürecinde de gündeme getirilen, Türk-İş yönetiminin hükümetin uygulamaları karşısında sessiz kaldığı, tepki göstermediği yorumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Ben Türk-İş Genel Kurulu’na kadar yöneltilen eleştirilere yanıt vermedim. Çünkü bizim anlayışımıza göre, Türk-İş’in tartışılacağı yer, Türk-İş Başkanlar Kurulu’dur, Türk-İş Genel Kurulu’dur. Genel kurulda yaptığım konuşmada, bu tür eleştirilerin tümünü yanıtlamaya çalıştım. Bunu yaparken de konuşmama yaptığımız eylemleri sıralayarak başladım. Bakın Türk-İş, 2007 Aralık ayından 2011 Aralık ayına kadar irili ufaklı 26 eylem yapmış. Bunlardan bazıları iki saat, bazıları bir saat ve bir tanesi de tam gün olmak üzere 8 kez üretimden gelen gücün kullanılmasını içeriyor. Geçmiş dönemlere bakıldığında böyle bir eylem yoğunluğu göremezsiniz. Bakın, biz gerek eylemlerle, gerek müzakere yöntemleriyle hükümetin emek karşıtı tüm uygulamalarına karşı çıktık ve çıkmaya devam edeceğiz. Ben Türk-İş Genel Başkanlığı gömleğini giydim. Bu gömlek ateşten bir gömlek. Her şeyden önce giydiğim bu gömlek nedeniyledir ki, ben ne AKP’li, ne CHP’li ne MHP’liyim. Ben Türk-İş’liyim. Türk-İş’li olmak demek, tüm siyasi partilere eşit mesafede olmak demektir. Mücadeleci, müzakereci ama asla teslimiyetçi ya da maceracı olmamak demektir.
‘İşçilere de yüzde 100 zam verilsin'
- Emekli milletvekili maaşlarına yüzde 100’e varan oranlarda zam yapılırken işçi maaşlarındaki artışları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Biz o zammın geri alınmasından değil, işçilere de aynı oranda zam yapılmasından yanayız. Biz yoklukta değil, varlıkta eşitlikten yanayız. Milletvekili emeklileri alsın, ama işçi emeklileri de alsın. Tabii bunun yapılmadığı koşullarda bu tür girişimlerin kamu vicdanını yaralayan bir etkisi oluyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de yasayı veto etti. Şimdi TBMM’nin Cumhurbaşkanlığı’nın hassasiyetlerine uygun bir düzenleme yapmasını bekliyoruz.
‘İplerin gerilmesi kaçınılmaz’
- 2012’de işçileri neler bekliyor?
- Hükümetin öyle bir yaklaşımı var ki, “çalışan hak ve çıkarlarından ne koparırsak kârdır” anlayışı hüküm sürüyor. Bu memleketin işçilerin ve çalışanların emeği üzerinde var olduğu, tüm o övünülen büyüme oranlarının çalışanların alın teri üzerinde şekillendiği unutuluyor. 2011, hükümetin bu anlayışı yoğun bir şekilde hayata geçirmeye çalıştığı bir yıl oldu. Emeğin hak ve çıkarlarına yönelik benzeri saldırıların 2012 yılında da sürdürülmesi halinde hükümetle Türk-İş arasındaki iplerin gerilmesi kaçınılmaz görünüyor. Günü gelir köprüleri atarız. Daha önce de söyledim, efendiyiz ama ensemizde boza pişirtmeyiz.
- Hükümet, 2821 sayılı Sendikalar Yasası ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası’nı tek bir yasada birleştiriyor. Yasalarda yapılacak değişiklikler sizin beklentilerinizi karşılıyor mu? İtiraz ettiğiniz noktalar neler?
- 2821- 2822 sayılı yasalarla ilgili olarak sosyal tarafların yer aldığı ve yıllara yayılan bir çalışma gerçekleştirildi ve sonunda ortaya bir metin çıktı. Üzerinde hâlâ çalışılan bu metin taleplerimizin yüzde yüz yer aldığı bir metin değildir, bir uzlaşma metnidir. Metinde karşı çıktığımız hükümler var ama önemli mesafeler de kat edildi. Ne yapıldı? İşkolu barajı düşürüldü; grev yasakları daraltıldı; noter şartı kaldırıldı, işkolu sayısı AB normlarına uygun hale getirildi; işletme barajı düşürüldü. Sendika üyelik yaşı azaltıldı; geçici süreli işsizlikte sendika üyeliğinin devamı sağlandı. Sendikalara radyo ve televizyon kurma imkânı sağlandı; sendika üyeliği, sendika temsilciliği ve sendika yöneticiliğine ilişkin güvenceler güçlendirildi vs. İtiraz ettiğimiz noktalar elbette ki var. Metnin geldiği son nokta üzerinden görüşlerimizi söyleyecek olursak, mesela tüm ısrarlarımıza rağmen grev yasakları istediğimiz ölçüde daraltılamadı, anayasal engel gerekçe gösterilerek hak grevi konusu yasal düzenleme içine sokulamadı. Mesela, bir sendika kurucusunun sendikanın kurulduğu işkolunda çalışıyor olması ve Türkçe okur-yazar olması koşulunun devam etmesini istiyorduk, olmadı. İstifalarda noter şartının bir süre daha devam etmesini istiyorduk, olmadı. Tabii yasa tasarısına ilişkin itirazlarımızı dile getirmeye devam ediyoruz. Tasarı TBMM’ye sevk edilince, komisyonlar ve genel kurul nezdinde de çalışmalarımız sürecek.
- Hükümet kıdem tazminatında da değişiklik yapmaya hazırlanıyor. Böyle bir öneri gelmesi halinde Türk-İş’in tavrı ne olacak?
- Kıdem tazminatında kırmızı çizgimiz, kazanılmış haklarımızdır. Hakların hem şu anda çalışanlar için hem de yeni sigortalı olacaklar için muhafaza edilmesidir. Kıdem tazminatlarımıza dokunulursa, bunun yanıtı genel grev olacaktır. TBMM’ye gönderdiğimiz anayasa değişiklik önerilerimizin başında kıdem tazminatının anayasal güvence altına alınması talebi yer alıyor.
‘Örgütlenme işten atılma nedeni...’
- Sizce çalışma hayatının en temel sorunu nedir?
- İşsizlik ve yoksulluk ülkemizin değişmeyen tek gerçek gündemi. Ben ekonomi profesörü değilim. Ekonominin gidişatını, hükümetin açıkladığı rakamlara göre değil, sokağa bakarak anlamaya çalışırım. Ne oluyor sokakta? İnsanlar işsiz, çalışanlar insanca yaşayabilecekleri bir ücret alamıyor, iş güvencesi yetersiz, örgütlenme işten atılma nedeni. Sanayi yatırımları yapılmıyor, var olan işletmelerimiz özelleştirme adı altında heba ediliyor. Özelleştirmeler yeni işsizlere neden oluyor. Emekli maaşları yetersiz, gelir dağılımı adaletsiz. Bizim penceremizden görünen bu... Ha hükümet “büyüme” rakamları açıklayabilir, ki açıklıyor da. Ama bu büyüme rakamları halka yansımıyor.
- Çalışma hayatında ILO normlarına, uluslararası sözleşmelere ne kadar uyuluyor?
- Biliyorsunuz anayasanın 90’ncı maddesine göre imzalanmış uluslararası anlaşmalar kanun hükmündedir. Türkiye bugüne kadar ILO hükümleri de dahil birçok uluslararası sözleşmeyi imzalamıştır ama bunların iç hukukumuza yansıtılmasının gecikmesi nedeniyle çoğu ilgili alanda mağduriyet devam edebilmektedir. Kaldı ki, Türkiye’nin imzalamadığı ILO sözleşmeleri de bulunmaktadır ve bunların imzalanmamasının bir noksanlık olduğunu Türk-İş her platformda dile getirmektedir.
- Türkiye’de sendikalı işçi sayısı hızla azalıyor. Türk-İş’in üye sayısına bakıldığında 10 yıl öncesine göre ciddi bir düşüş gözleniyor. Bunun nedeni nedir?
- Özelleştirmeler, erken emeklilik uygulamaları ve örgütlenmenin önündeki engeller sendikaların kan kaybetmesinin önemli nedenleri arasındadır. Sendikalarımıza üye işçi sayısının toplam 1.5 milyon olduğu dönemlerde kamuda özelleştirme politikası yoktu. Özelleştirmeler başlayınca sendikasızlaştırma da başladı. Taşeronlaşma yaygınlaştı. Örgütlenmenin önündeki engeller nedeniyle de özel sektördeki örgütlenme çabaları büyük oranda işsizleştirme ile sonuçlandı. Tüm bu nedenlerle örgütlü işçi sayısı yıllar içinde azaldı.
‘Uzun tutukluluk süreleri çözülsün'
- Son dönemin en fazla tartışılan konuları arasında yer alan uzun tutukluluk süreleri ile sendikacılara yönelik soruşturma ve gözaltıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Uzun tutukluluk süreleri meselesinin mutlaka çözülmesi gerekiyor. Türkiye’nin tutukluluğun cezaya dönüştüğü bir ülke konumundan çıkarılması gerekiyor. Ve elbette ki sendikal hak kullanılırken sendikacıların soruşturmaya uğraması, gözaltına alınması doğru değil. Olması gereken evrensel düzeyde kabul edilmiş haklarla daha çok demokrasi, daha çok özgürlük. Bundan kimseye zarar gelmez, ülkemiz kazanır.