MHP'de Genel Merkez ve muhalefetin başvurularıyla alınan karşılıklı mahkeme kararlarıyla yılan hikâyesine dönen olağanüstü kurultay, dün Ankara'daki Büyük Anadolu Oteli'nde gerçekleşti. Sabah yazarı Melih Altınok, tüzük değişikliğine yönelik verilen tüm önergelerin kabul edildiği olağanüstü kurultay ile ilgili olarak, "Şöyle bir Bahçeli hamlesinden bahsediliyor. Genel Merkez dünkü kurultayı mahkemeye taşıyacak. Mahkeme başvuruyu incelerken muhalif kurultayın kararları hakkında "tedbir" alacak. Bahçeli de zaman kazanıp10 Temmuz Kurultayı'nda muhalifleri disiplin mekanizmalarını da kullanarak tasfiye edecek" dedi.
MHP Tüzüğü'nde yapılan değişiklik kapsamında "olağanüstü toplanan kongrelerde seçim yasağı" kaldırıldı, genel merkez yönetiminin kurultay sürecinde disipline sevk yetkisine son verilmiş, muhalifler aldıkları ortak kararla, Genel Başkan Devlet Bahçeli'nin işaret ettiği 10 Temmuz'da yapılacak seçimli genel kurula da katılacaklarını açıklamıştı.
Melih Altınok'un, "Bahçeli ne yapacak; peki ya Koray Aydın?" başlığıyla yayımlanan (20 Haziran 2016) yazısı şöyle:
İlginç bir süreç yaşadı MHP. Muhalifler ayrı kurultay yaptı, Genel Merkez ise 10 Temmuz'da ayrı yapacak. Dün muhalif kurultaya 700 civarında delege imza verdi. Yani "ilk adım" atıldı diyebiliriz.
Çünkü bu rakam Kurultay toplamak için gereken asgari imza sayısının üstünde. Ancak Kurultay'ı izleyen arkadaşımız Daily Sabah Muhabiri Yunus Paksoy'dan aldığım bilgilere göre muhalifler 10 Temmuz'daki kurultayda "başkanlık divanı" gibi hayati makamlarda da güç kazanmak için "delegeye yüklendiler."
Gidişata bakılırsa 10 Temmuz Kurultayı'na genel başkanı değiştirmeye müsait bir tüzükle gidilecek ve seçim yapılacak. Elbette Bahçeli'nin de bir senaryosu olmalıydı değil mi? Partiye yakın kaynaklarıma sordum.
Şöyle bir Bahçeli hamlesinden bahsediliyor. Genel Merkez dünkü kurultayı mahkemeye taşıyacak. Mahkeme başvuruyu incelerken muhalif kurultayın kararları hakkında "tedbir" alacak. Bahçeli de zaman kazanıp10 Temmuz Kurultayı'nda muhalifleri disiplin mekanizmalarını da kullanarak tasfiye edecek.
Peki, sonrasında hayat bayram olacak mı MHP'de? Bilemiyorum, partileri dizayn etmek isteyen çetelerin olduğu sır değilken "mahkeme kararıyla saadet" olmayacağı ortada.
Bakalım Türkeş efsanesinden devraldığı partiye barajı aştıran, onca zaman mecliste tutmayı başaran, hatta iktidar ortağı yapan Bahçeli, 19 yıllık deneyimin bu en zorlu maçında nasıl bir performans sergileyecek.
Daha çok merak ettiğimse kısa bir süre önce Akşener'e "paralel" göndermesi yapan, Bahçeli'nin kendisinden "tek ülkücü aday" diye bahsettiği, delege üstünde etkili KorayAydın'ın ne yapacağı. Kilit o.
Bakalım Koray Bey bu tarihi denge oyununda Akşener'e "yenilme" riskine göze alıp "el mi büyütecek?" Yoksa Bahçeli ile MHP iktidarını paylaşmayı ve ondan sonrasını garantilemeyi mi seçecek?
Yani kısa vadede Akşener'in yerine mi, uzun vadede Bahçeli'nin koltuğuna mı oynayacak? İlginç olacak.
***
Yalansa yalan de
Yaz geldi. İnanmıyor musunuz? Dinleyin o zaman. Yıllığı 15 bin dolar olan kolej talebelerinin mezuniyet balolarında "enternasyonal marşı" çalınmıyor mu? Kreş öğrencilerinin ağzından "Halkımıza" girizgâhlı bildiriler yayımlanmıyor mu?
Hürriyet ağzıyla söylersek, "Bu senede Ramazan'a denk gelen Cihangir'de sokakakşamları" birkaç "yobaz" tarafından basılmadı mı?
Cumhuriyet gazetesi ne kadar emperyalist, neocon, Abdüllatif Şener, Bülent Arınç falan varsa sürmanşetine resimlerini basıp altına da ağızlarından "Erdoğan tehlikeli şahıs" yazmadı mı?
Manşet mi? Vay be "herkese" bak sen diye kafa bulmayacaksanız söyleyeyim. Koca puntolarla "...LGBT'lilerden Firuzağa'da saldırıya uğrayan müzikseverlere kadar herkesayakta!"
Daha bitmedi... Aysel Gürel'in kızı Müjde Ar Rodos adasına yerleşme kararını açıklamadı mı?
Güzel şarkıları bir yana, hezeyanlarıyla "6 kez gittik 7 kez geldik" diyen Demirel'i hatırlatan Teoman da mı, "Erdoğan halife olamazkine" manşetli röportajlarına başlamadı?
Bildiğimiz yaz işte. "Bizimkilerle" mevsimin ne alakası mı var diyorsunuz? Bal gibi var. Hatta saat gibidir bizim "beyaz devrimciler," şaşmaz.
Çünkü dünyada devrimin lokomotifi olan proletarya çelişki keskinleşip bıçak kemiğine dayanınca sokağa çıkar. Derdi randevu veremeyecek kadar hayatidir.
Biz de ise iş çıkışı "bi drink'tir" direniş. Yaz gelince, güneş parıldayınca, senelik izin başlayınca, rahmetli Cem Karaca'nın o meşhur şarkısındaki gibi "bol rakı, güneş ve denizle" iyi gider.