Ruşen Çakır
(Vatan, 15 Mart 2012)
Önceki akşam İstanbul’da Sakıp Sabancı Müzesi’nde Açık Toplum Vakfı’nın Türkiye’deki 10. yılı kutlandı. Gecenin en dikkat çeken konukları hiç kuşkusuz bir gün önce tahliye olan Nedim Şener ile eşi Vecide’ydi. (Bilmeyenler ve unutanlar için: “Mahalle baskısı” tartışmaların hemen ardından Açık Toplum’un desteğiyle “Türkiye’de Farklı Olmak” başlıklı bir rapor hazırlanmıştı. Nedim de bu raporu hazırlayan Prof. Binnaz Toprak’ın liderliğindeki ekipte yer almıştı.)
Gecede Açık Toplum Enstitüsü’nün dünya çapındaki ağlarının başkanı Aryeh Neier de bir konuşma yaptı. Çok sayıda yakınını Nazi toplama kamplarında kaybetmiş olan Neier, ABD İnsan Hakları Derneği başkanıyken, 1977 yılında Skokie adlı kasabada Neo-Nazi bir grubun gösteri yapmasının yasaklanmasına karşı çıkmış ve mahkeme kararının iptal edilmesini sağlamış bir kişi. Sırf bu yüzden yaklaşık 30 bin kişinin dernek üyeliğinden istifa ettiği biliniyor.
Bizde de her ne kadar çok kişi, Fransız düşünür Voltaire’e atfen “Görüşlerinize katılmıyorum ama bunları açıklayabilmeniz için sonuna kadar yanınızda olacağım” gibi fiyakalı sözler etse de değil farklı düşüncede olanlarla, kendilerine yakın kişilerle bile, mağdur duruma düştüklerinde dayanışma içine girmekten nedense kaçınıyorlar.
Örneğin sözünü ettiğimiz gecede bir meslektaşımın Şener çiftiyle hatıra fotoğrafı çektirdiğini gördüm. Daha sonra Nedim’e de sordum, geçen 375 gün içinde o kişinin herhangi bir destek yazısı, hatta cümlesini hatırlamadığını söyledi; ben de öyle.
Aynı şekilde Pazartesi akşamı televizyon kanallarındaki yorumları gördüğümde, “Meğer ne kadar kalabalıkmışız da haberimiz yokmuş” diye sordum kendime; aynı soruyu nice zorluk ve engellemelere rağmen Ahmet ve Nedim’e hep sahip çıkmış arkadaşlarımızın da sorduğunu gördüm.
Ertesi gün Ahmet’e, “Tutuklanmaları baştan yanlıştı” diyen meslek büyüğümüzü hatırlattığımda “Kendisiyle en son Agos Gazetesi’nde karşılaştığımızda bana ‘Ergenekoncu’ muamelesi yapmıştı” dedi ki şaşırmadım.
Bir hadis
“Nasıl oluyor da oluyor?” diye soranlara Hz. Muhammed’in bir hadisini hatırlatmak isterim: “Eğer bir kötülük görürseniz, elinizle düzeltin. Elinizle düzeltmeye gücünüz yetmiyorsa dilinizle düzeltin. Dilinizle de düzeltmeye gücünüz yetmiyorsa kalbinizle buğz edin. Fakat buğz etmek imanın en zayıf derecesidir.”
Yani bu son yaşananları, kimilerinin çok eleştirdiği iyimserliğimi öne çıkararak değerlendiriyorum ve tahliyeyle beraber artan desteği, o güne kadar kalbiyle buğz etmiş olanların nihayet konuşmaya başlamalarına bağlıyorum. Zararın neresinden dönülse kârdır. Kimilerinin bir yıl geçtikten sonra da olsa, yaşanan adaletsizliğe karşı çıkmaları demokrasimiz için bir kazançtır. Fakat şunu vurgulamadan da geçemeyeceğim: Kötülükler karşısında sadece kalbimizle buğz etmekle yetinirsek bu ülkede demokrasiyi ilerletemeyiz!
Hayal kırıklıkları
Tabii bir de başından itibaren Ahmet ve Nedim’i suçlu, Ergenekoncu, terörist vs. göstermeye çalışanlar var. Bu tür kişileri kaale almanın çok fazla anlamı olduğunu düşünmüyorum; çoğu gözlerini kapıyor vazifesini yapıyor. Ama bir de, özgürlükçü, sivil, demokrat bildiğimiz ama bu süreçte özel yetkili savcıları bile sollayan bazı isimler var ki onları görmezden gelmek asla mümkün değil. Bu açıdan en çarpıcı örneklerin Alper Görmüş ve Etyen Mahçupyan olduğu açıktır.
Onları, Ahmet-Nedim konusunda yazıp söylediklerini, durdukları yeri bir başka yazıda ele almak üzere...