Koronavirüs ile ilgili gerçek dışı bilgiler dünyanın her tarafında görülen bir sorun olmakla birlikte ülkelerin büyük çoğunluğunda halk söz konusu fikirlere pek de rağbet göstermiyor. Örneğin Almanya'da "hijyen eylemleri" adı verilen ve Microsoft'un kurucusu iş insanı Bill Gates hakkında çok sayıda iddianın ortaya atıldığı gösteriler Orta Avrupa ya da İskandinavya ülkelerinde çok da ilgi çekmiyor. Peki diğer ülkelerde durum ne?
İNGİLTERE: Astrofizikçi Piers Corbyn, Koronavirüs salgını konusunda Ada'nın bir numaralı komplo teorisyeni. İngiltere İşçi Partisi'nin Eski Genel Başkanı Jeremy Corbyn'ın kardeşi olan bilim insanı ısrarla, salgın ile 5G teknolojisi arasında bir bağ olduğunu savunuyor. Aynı zamanda dünya çapında yaşanan iklim değişikliğinin de insanlarla hiçbir alakası olmadığını öne süren 73 yaşındaki Corbyn, insanların beyninin yalanlarla yıkandığını dile getiriyor. İngiliz medyasına göre Corbyn, "tehlikeli" olarak nitelendirdiği 5G tesislerine saldırılıp tahrip edilmesini de onaylıyor.
İSVİÇRE: Avrupa'nın pek çok ülkesinde görülen "Korona Asileri" hareketinin İsviçre'de de çok sayıda taraftarı var. Bunlardan biri de, geçtiğimiz Paskalya döneminde, silahlı mücadele çağrısında bulunduğu için geçici süre tutuklanan Kardiyolog Thomas Binder. Binder de, Corbyn gibi Koronavirüs ile 5G vericileri arasında bağlantı olduğunu iddia edenlerden. Toplumu "Dünyada darbe yapmayı planlayan teröristler" konusunda uyaran Binder, bu "teröristlerin" hükümetleri kontrol etmeye çalıştığını ve insanları zorla korona aşısı yaptırmaya zorladığını öne sürüyor.
FRANSA: Komplo teorilerinin en çok internet üzerinden dile getirildiği ülkelerden biri olan Fransa'da SOS-Racisme, Fransa Yahudi Öğrenciler Birliği (UEJF) ve SOS Homofobi adlı örgütler, sokağa çıkma kısıtlamalarının olduğu dönemde, Twitter üzerinden gelen hakaretlerin yüzde 43 oranında arttığını belirterek resmi makamlara şikayette bulundu. Koronavirüs salgınının Avrupa'da en etkili olduğu ülkelerden biri de Fransa.
İSPANYA: İber Yarımadası'nın bu büyük ülkesinde hükümetin Koronavirüs politikasına halk tepkili olsa da, ülkede komplo teorileri örneğin Almanya'daki kadar ilgi görmüyor. Yapılan eylemler genelde, bir bildirinin okunduğu küçük çaplı gösteriler şeklinde geçiyor. Ancak İspanya'da da halk arasında virüsün kaynağı ve bu salgından kimlerin kazançlı çıktığı konusunda yapılan konuşmalarda hayal gücünü zorlayan teoriler üretilebiliyor.
ABD: Amerika Birleşik Devletleri'nde bizzat Başkan Donald Trump, uzmanlara ve bilimsel sonuçlara kuşku ile yaklaşan açıklamalarda bulunuyor. Hükümette yer alan isimlerin Koronavirüs ile ilgili söylemlerinde de genelde gerçeklerle tuhaf teoriler arasındaki sınır kayboluyor. Salgından ölenlerin sayısı abartılıyor mu? Havalar ısınınca virüs kendiliğinden yok mu olacak? Çin bu virüsü bilinçli bir şekilde silah olarak mı kullanıyor? Bunlara benzer sorular ABD'de Trump ve onun danışmanları tarafından sık sık dile getiriliyor. Ancak bu iddialarla ilgili somut belgeler şu ana dek sunulabilmiş değil.
İSRAİL: Dünya çapında üretilen komplo teorilerinin önemli bir kısmının Yahudi karşıtı söylemler içermesi nedeniyle gelişmeler İsrail devleti tarafından dikkatle takip ediliyor. Ülkenin Stratejik İşler Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Koronavirüs krizi esnasında şiddet tehdidi içeren Yahudi düşmanı retoriğin dünya çapında arttığının tespit edildiği bildirildi. Açıklamada, bu yüzden özellikle de Koronavirüs'le ilgili kısıtlamaların kalkmasının ardından, Yahudilere ve Yahudi kuruluşlarına yönelik saldırılar olacağından endişe edildiğinin de altı çizildi.
İRAN: Mart ayında Koronavirüs'ün, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İsrail kaynaklı bir biyolojik saldırı olduğu ve İran'la birlikte Çin'i zayıflatma amacı güttüğü görüşü İran'da ciddi sayıda taraftar toplarken, bu teori, bugüne dek yasak olan cuma namazları nedeniyle hutbelerde dile getirilemedi. Ancak özellikle salgının başında çok sayıda vaka ve ölümün kaydedildiği ülkede tıbbi çözümler arayanların sayısı çok daha fazla.
ARAP ÜLKELERİ: Salgının başladığı günlerde, Mart ayında oldukça rağbet gören komplo teorilerine Arap dünyasında olan ilgi bugünlerde oldukça azalmış durumda. Irak'ta son derece etkili olan Şii lider Mukteda el Sadr, salgının sorumlusu olarak doğrudan ABD Başkanı Donald Trump'ı gösterdi. Mısır'da ise hükümete yakın medya organları, Koronavirüs'ün, Çin'in ekonomisini çökertmek için laboratuvarda üretilmiş olan bir biyolojik silah olduğunu öne sürdü. Yine Mısır'da bir başka kesim, ülkede yasaklanan Müslüman Kardeşler hareketinin salgından sorumlu olduğu fikrini benimserken, bir başka grup virüsün kökeninin yarasa çorbasında olduğunu savunuyor. Lübnan ve Irak'ta sokağa çıkma kısıtlamalarının olduğu dönemde protesto eylemleri düzenlenmiş olsa da bunlar daha çok, salgından önce başlayan siyasi eylemlerin devamı niteliğindeydi.
AFRİKA: Komplo teorilerine kitlesel bir rağbet Afrika'da da pek görülmüyor. Bazı ülkelerde hükümetler Koronavirüse karşı son derece katı kurallar içeren önlemler almış olsa da, kitlesel gösteriler yok denecek kadar az. Afrikalıların önemli bir kesimi virüse karşı çareyi bitkisel ilaçlarda arıyor. Baharat çeşitliliğinin çok büyük olduğu Madagaskar'da, uzmanların tüm uyarılarına rağmen "Covid Organics" adı verilen baharatlı bir içeceğin tanıtımı yapılıyor. Tanzanya Devlet Başkanı John Magufıli ise halka bol bol limon ve zencefil tüketmelerini ve dua etmelerini tavsiye ediyor.
BREZİLYA: Güney Amerika ülkesi Brezilya'da aşırı sağcı Devlet Başkanı Jair Bolsonaro'nun taraftarları sık sık sokak eylemleri düzenleyerek, Koronavirüs'le mücadeleye silahlı kuvvetlerin de dahil edilmesini talep ediyor. Söz konusu protestoların hedefinde olan kişilerse genelde, salgının yayılma hızını azaltmak için kamusal yaşama kısıtlama getirme kararı alan belediye başkanları ve valiler oluyor. Brezilya Dışişleri Bakanı Ernesto Araujo'ya göre ise Koronavirüs salgınının ardında, dünya çapında komünizmi yayma planı yatıyor. Araujo, bizzat kaleme aldığı "Comunavirüs (Portekizce Koronavirüs ve komünizm kavramlarının birleştirildiği bir kelime oyunu) geldi" başlıklı blogunda "Koronavirüs, komünist kabusu yeniden uyandırıyor" ifadelerini kullanarak, ulusal sorumlulukların Dünya Sağlık Örgütü'ne (DSÖ) aktarılmasının, dünya çapında yürürlüğe sokulmak istenen komünist bir dayanışmanın ilk adımı olduğunu savunuyor.