11 Eylül 2013 13:33
BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, KCK Yürütme Konseyi'nin, hükümetin çözüm adımı atmamasını gerekçe göstererek “PKK güçlerinin Türkiye dışına çekilmesini durdurma, ancak ateşkesi sürdürme” yönündeki kararını değerlendirirken “silahlara kolay kolay dönülmeyeceğini tahmin ettiğini” söyledi. Kışanak; “Partimizin gerek İmralı’da, gerekse de Kandil’de şimdiye kadar yaptığı görüşmelerden edindiğimiz izlenim odur ki; Kandil bu süreci ilerletme arzusundadır. O nedenle geri çekilmenin durdurulmuş olması silahların devreye gireceği anlamına gelmiyor... Fakat süreçte yaşanan bu tıkanıklığı aşma konusundaki çabalar yetersiz olursa böyle bir risk de gündeme gelebilir” dedi. Ana muhalefet partisi olarak CHP'nin “demokratikleşme yönünde adımların atılmasına ön ayak olmasını beklediklerini” vurgulayan Kışanak, “Türkiye’de siyaset ancak böyle bir denge kazanabilir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun demokratikleşme adımları konusunda daha cesur, daha demokratik bir tutum ve yaklaşım içerisinde olmasını bekliyoruz. Eğer CHP 'demokratikleşme adımları konusunda gelin birlikte bir paket hazırlayalım, hükümeti adım atmaya zorlayalım' derse biz buna ‘hayır’ demeyiz” görüşünü dile getirdi.
BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, KCK Yürütme Konseyi'nin “çekilmeyi durdurma, ateşkesi sürdürme” kararına ilişkin olarak T24'ün sorularını yanıtladı. Kışanak'ın, T24'ün internet üzerinden gönderdiği sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
- KCK Eşbaşkanlığı'nın Türkiye'deki PKK güçlerinin çek ilmesini durdurma, ancak ateşkes konumunu koruma kararını nasıl değerlendirmek, nasıl okumak gerekir?
Bu karar, barış ve demokratik çözüm sürecinde işlerin yolunda gitmediğini gösteren bir karardır. Uzunca bir zamandır, 3 aydan buyana Türkiye kamuoyunda tartıştığımız demokratikleşme adımlarının atılmamasıyla ilgili bir durumdur. Bu kararda; süreci ilerletme konusunda hükümette bir tutum ve yaklaşım görmedikleri için geri çekilmeyi durdurduklarını ancak, geri çekilmenin durdurulmasıyla birlikte Sayın Öcalan’ın öngördüğü ve ilerletmeye çalıştığı sürecin devam edeceğini, ateşkesin, çatışmasızlığın süreceğini söylüyorlar. Bu, sürecin kesildiği anlamına gelmiyor. Fakat bir tıkanma yaşandığını da gösteriyor. Benzer bir gerilim aslında demokratikleşme beklentisi içerisinde olan tüm kesimlerde de var. Türkiye demokratik kamuoyu BDP, Kürtler, demokratikleşme bekleyen herkes hükümetin bu konuda ayak diremesini bir sorun olarak görüyor. Bu nedenle sürecin ilerletilmesi konusunda özellikle Türkiye demokratik kamuoyuna büyük sorumluluklar düşüyor. Hükümeti demokratikleşme adımlarını atmaya, güven geliştirici adımlar atmaya teşvik etmek gerekiyor. Bu konulardaki eksikliklerin dile getirilmesi sürece katkı olacaktır. Ateşkesin devam ediyor olması, bize bu imkanı vermektedir. Bu imkanı iyi değerlendirirsek süreci yeniden aktifleştirebiliriz.
- KCK açıklamasında "Gerillanın çekilişi durdurulurken ateşkes konumu korunacaktır. Ateşkes konumunda kalınması AKP'ye Önder Apo’nun projesi doğrultusunda adım atmasına fırsat vermek anlamına gelmektedir" ifadesi kullanılıyor. Bu ifadeden siz de, "AKP'nin KCK açıklamasındaki 'fırsat'ı kullanmaması durumunda silahlara dönüleceği" mesajını çıkarıyor musunuz?
Silahlara kolay kolay dönülmeyeceğini tahmin ediyoruz. Partimizin gerek İmralı’da, gerekse de Kandil’de şimdiye kadar yaptığı görüşmelerden edindiğimiz izlenim odur ki; Kandil bu süreci ilerletme arzusundadır. O nedenle geri çekilmenin durdurulmuş olması silahların devreye gireceği anlamına gelmiyor. Özellikle de ateşkesin devam edeceği yönündeki vurgu da bunu gösteriyor. Fakat süreçte yaşanan bu tıkanıklığı aşma konusundaki çabalar yetersiz olursa böyle bir risk de gündeme gelebilir. Önemli ve kritik bir durumla karşı karşıyayız. Hükümet şimdiye kadar izlediği yol ve yöntemde ısrar ederse bu tıkanıklığın derinleşmesi riski tabii ki var. Fakat bu tıkanıklığı aşmanın imkânları daha fazladır. Çünkü sadece KCK’nin açıklamaları değil, Türkiye demokratik kamuoyunun da demokratikleşme konusunda güçlü bir beklentisi var. Önümüzdeki süreç içerisinde parlamento üzerine düşen görevi yerine getirirse, hükümet tutumunu demokratikleşmeden yana değiştirirse, demokratik kamuoyu da buna destek verirse süreci ilerletmek, daha ileriye taşımak mümkündür. Biz süreçte yaşanan bu tıkanıklığın bir krize dönüşmemesi için yoğun bir çaba ve gayret içerisinde olacağız. Herkesi de böylesi bir çaba içerisinde olmaya davet ediyoruz.
- Diyelim ki hükümet izleyen süreçte de tatmin edici adımlar atmadı. Bu durumda silahlara dönülmesi, Abdullah Öcalan'ın "Artık silahlar sussun, fikirler ve siyaset konuşsun" sözünü ihlal anlamına gelmez mi?
Sayın Öcalan’ın söylediği “Silahlar sussun, fikirler konuşsun” önermesi son derece önemlidir. Zaten sürecin risklerini ortadan kaldıracak yaklaşım da budur. Fikirlerin konuşabileceği bir ortamın yaratılması, demokratik siyasete kapı aralanması, demokratik yollardan muhalefet etme ve hak aramanın yolunun açılması; bunlar sürecin ilerlemesini sağlayacak gelişmelerdir. Ancak halen cezaevinde binlerce Kürt politik tutuklu varken demokratik siyaset kanallarının açık olduğunu söylemek mümkün değildir. Sokakta polis saldırılarının bu kadar yoğun olması, binlerce politik tutuklunun bulunması, düşünce, siyaset ve örgütlenme özgürlüğünün olmaması, sürecin önündeki en büyük engeldir. Silahların konuşmamasının tek güvencesi de gerçek anlamda siyasetin konuşmasıdır. Önümüzde bir seçim var. 2009 yerel seçimlerinden sonra yapılan operasyonda gözaltına alınarak tutuklanan DTP’nin yöneticileri, üyeleri, seçilmiş belediye başkanları aradan geçen 4,5 yıla rağmen cezaevindeler ve böylesi bir ortamda seçimlere giriyoruz. Böyle bir ortamda silahlar sussun fikirler konuşsun tezinin kim tarafından boşa çıkarıldığı gayet açık ve nettir. Sorun da zaten tam da bu noktada ortaya çıkıyor . Silahlar sustu, ateşkes var, ölümler durdu, ama fikirler, siyaset özgür değil.
- Sizce, beklentileri karşılayan çözüm adımları atılmazsa Türkiye'yi nasıl bir süreç bekliyor?
Bu adımların atılmasını arzuluyoruz. Onun için bu adımların atılmayacağı varsayımı üzerinden konuşmak istemiyoruz. Çünkü barış ve demokratik çözüm süreci Türkiye halkı tarafından benimsenen desteklenen bir süreçtir. Halkın arzuladığı barışı engellemeye çalışmak kolay olmayacaktır. AKP’nin de bu gerçeği görerek, tüm Türkiye halkının barış ve demokratik çözüm sürecine verdiği desteği dikkate alarak süreci ilerletecek bir yaklaşım içerisinde olması gerektiğini ifade etmek istiyoruz.
- Yeni anayasa çalışmaları hızlı ilerlemiyor. Bu durumda güven artırıcı adım ne olabilir; mevcut anayasada anadilde eğitim hakkı yönünde bir değişiklik mi?
Türkiye’deki siyasi takvim yeni bir anayasa yapmaya izin verecek mi? Ne yazık ki bu soruya ‘evet’ yanıtı veremiyoruz. Çünkü hem anayasa komisyonunda yaşanan tıkanıklık hem de yaklaşan seçim nedeniyle bu tıkanıklığı aşma umudu ne yazık ki giderek azalmaktadır. Bu nedenle hükümetin anadil konusunda beklentileri karşılayacak politik bir tutum alması önemli olacaktır. Belki anayasayı değiştirmek bu aşamada mümkün olmayabilir. Ama bir zihniyet değişikliğini Kürt kamuoyu görmek ve duymak istiyor. Ayrıca bir bütün olarak seçim öncesinde yeni bir anayasa yapmak eğer mümkün olamayacaksa, hiç değilse demokratikleşme konusundaki kararlılığı gösteren bazı maddelerin içerisinde yer aldığı bir paket üzerinde de çalışılabilir. Fakat bu konuda da şu ana kadar AKP hükümetinin tutumu çok umut verici değil. Demokratikleşme konusunda yasalar düzeyinde atılacak adımlar da önemlidir. Sorun çözen bir anayasa yapılmasını tabi ki arzuluyoruz. Fakat yasalarda yapılacak reform niteliğindeki değişiklikler de en az anayasa kadar önemlidir.
- KCK açıklamasında, sık sık hükümetin yanı sıra "devlet"e de çağrı yapılıyor? Devlet içinde hükümeti sınırlandıran vesayet unsurlarının etkin varlığını sürdürdüğünü düşünüyor musunuz? Eğer sizce öyleyse, varlığını sürdüren vesayet unsurlarının aktörleri kimler?
Biz böyle sınırlayan aktörler olduğunu düşünmüyoruz. Olabilir. Hem hükümetin kendi içinde hem de devletin farklı kurumlarında farklı görüş ve yaklaşımlar olabilir. Fakat bunların hiçbiri hükümetin çözüm konusunda adım atmasını engelleyecek güç ve etkide değildir. Sayın Başbakan'ın hem devlet kurumları nezdindeki güç ve etkisi, hem de hükümet ve AKP içerisindeki otoritesi açıkça bilinen bir gerçektir. Aslında Başbakan'ın birlikte çalıştığı ekibin çözüm konusunda ilerlemeyi sağlayacak adımlar atma yaklaşımı olursa buna engel olabilecek devlet ya da hükümet içerisinde herhangi bir eğilim ya da güç odağı olduğunu düşünmüyoruz.
- CHP liderliği bu süreçte sürpriz bir rol oynayabilir mi? Bu rol ne olabilir, BDP bu yönde nasıl girişimlerde bulunabilir?
Biz defalarca ana muhalefet partisine, CHP’ye bu süreçte pozitif bir tutum alması için çağrı yaptık. Bizden bir beklentisi varsa bunu karşılamaya da hazır olduğumuzu söyledik. Bu çağrılarımızı bir kez daha tekrarlıyoruz. Çözüm süreciyle ilgili bilmek, tartışmak istedikleri ne varsa biz bunları konuşmaya hazırız. Fakat öyle gözüküyor ki, CHP kendi içerisinde çok parçalı ve tekçi zihniyetini aşma konusunda büyük sorunlar yaşayan bir partidir. Ve bu haliyle de hükümete demokratikleşme yönünde adım atmama konusunda bahane üretmektedir. Son olarak Sayın Başbakan'ın “Dört partinin çözemediği konuların yükünü bizim üzerimize bırakmak istiyorlar” şeklinde bir açıklaması oldu. Bu çok açıkça CHP ve MHP’nin tutumunu adım atmamaya gerekçe olarak gösterdiğini ortaya koymaktadır. “Anadilde eğitim konusunda CHP’yi ikna ettiniz de ben mi karşı çıkıyorum” demeye getiriyor. Bu tabii ki Türkiye için büyük bir problem. Ana muhalefet partisinin demokratikleşme yönünde adımların atılmasına ön ayak olmasını bekliyoruz. Bu aynı zamanda demokratik kamoyunun da CHP’den beklentisidir. Türkiye’de siyaset ancak böyle bir denge kazanabilir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun demokratikleşme adımları konusunda daha cesur, daha demokratik bir tutum ve yaklaşım içerisinde olmasını bekliyoruz. Eğer CHP “Demokratikleşme adımları konusunda gelin birlikte bir paket hazırlayalım, hükümeti adım atmaya zorlayalım” derse biz buna ‘hayır’ demeyiz.
© Tüm hakları saklıdır.