19 Ağustos 2013 19:44
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın demokratişleme paketinin içeriğini dair açıklamalar yapmasının ardından BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, Taraf gazetesinden Tuğba Tekerek'le açıklanan adımların talepleri ne ölçüde karşıladığını ve çözüm sürecinin gidişatı hakkında konuştu.
Söyleşide Hem Ergenekon, hem de PKK'lıları kapsayacak genel bir af hakkındaki düşünceleri sorulan Kışanak, "Arif Doğan 'JİTEM’i ben kurdum, ben öldürdüm bu kadar insanı' diyor. Gel şimdi onu Ergenekon’da AKP’ye karşı bir darbe girişiminin faili olarak yargıla, 'Ben darbelerle hesaplaştım affedeceğim' de. Binlerce faili meçhul cinayet ne olacak? O nedenle ben 'PKK militanlarına da Ergenekon’a da af çıksın' yaklaşımını hem doğru ve adil bulmuyorum hem gerçekçi bulmuyorum" cevabını verdi.
Taraf'ta gazetesinin yayımladığı BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak söyleşisi şöyle:
Türkiye’de 40 bin cana mal olan Kürt sorununun çözümü için girilen yolda önemli bir dönemeçteyiz. PKK’lıların geri çekilmeye başlamasının ardından ikinci aşamada hükümetin demokratikleşme paketi merakla bekleniyordu. Başbakan Erdoğan geçtiğimiz günlerde demokratikleşme paketinin içeriğine dair açıklamalar yaptı. BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak’a Başbakan’ın açıkladığı adımların taleplerini ne ölçüde karşıladığını, çözüm sürecinin gidişatını, bu arada genel bir affın Ergenekon tutuklularını da kapsaması hakkında ne düşündüğünü sorduk.
Başbakan Erdoğan, PKK’lıların sadece yüzde 20’sinin ülkeden çekildiğini, onların da çocuk, kadın ve yaşlı olduğunu söyledi. Çekilme oranının nasıl tesbit edileceği konusunda bir anlaşma yapılmış mıydı?
En başta BDP’nin de KCK’nin de çekilmeyle ilgili yasal düzenleme yapılması ve bir gözlemci heyet olması yönünde talebi vardı. Böylece çözüm sürecinin hem yasal dayanağı olacaktı hem de gözlem heyetleri sürecin gidişatını kontrol edecekti. Fakat hükümet bu konuda bir tutum içinde olmadı. Biz de bunu şöyle yorumladık, Öcalan’la hükümet arasında yapılan görüşmede geri çekilme sürecinin bir politik kararlılık meselesi olduğunu ortaya koydular. KCK’liler de “Politik olarak kararlıyız. Geri çekilme sürecini başlatıyoruz” dedi ve tutum olarak yüzde 100 çatışmasızlık hâli temin edildi. Bunun üzerinden bir polemik yürütmek hiç doğru değil. Sayın Başbakan eğer reformlardan demokratik çözüm yaklaşımından imtina ediyorsa bunu açıklıkla söylesin. Bahane üretmesin.
Kürt tarafı birinci aşamada üzerine düşeni tam olarak yaptı mı?
Biz tamamıyla yaptığına inanıyoruz. Kürt tarafından beklenen bu savaşı sonlandırmak konusunda bir iradenin açığa çıkmasıydı. Bu karar alındı, uygulamaya kondu ve tek bir silah patlamadı. Yasal düzenleme yapılmadan da ortaya çıkabilecek tek durum budur. Birinci aşamada şu andakinden çok daha farklı bir pozisyonu arzuluyor idilerse sayın Öcalan’la görüşmelerinde bu konuda bir yaklaşım ortaya koysalardı. Bir yasal düzenleme yapsalardı. Çünkü Kürt tarafı da kendini güvende hissetmek istiyor. Barış süreçlerinde tarafların kendilerini güvende hissetmek için karşılıklı adım beklentisi vardır. "Hiçbir adım atmam, hiç bir yasal düzenleme yapmam ama geri çekilme yüzde 20..." Neye göre yüzde 20?
Size göre yüzde kaç?
Bu bir polemik konusu, hiçbir manası yok. Bunu, demokratik reformlardan kaçınmak için üretilmiş bahane olarak görüyoruz. Önemli olan birinci aşamada silahların devreden çıkması konusunda Kürt tarafının ortaya bir irade koymasıydı. Bu irade kondu. Çekilme süreci başladı. KCK’nin biz tamamını çekmeyeceğiz diye de bir yaklaşım yoktur.
Ama ne zaman çekecek?
Bilmiyorum. Yüzde kaçının gittiğini de bilmiyorum. Kimse de bilemez. Bu konuda KCK yöneticilerinin yaptığı açıklamalara inanmak durumundayız. Onlar da ¨Büyük ölçüde tamamlandı¨ diyorlar. Burada Başbakan’ın polemik yaratmak yerine, barış sürecinin bir ruhu vardır, bu ruha uygun davranması lazım. Resmi gözlem heyetlerini kursaydı, otururdu tek tek sayardı. Üç mü çıktı beş mi çıktı bunun hesabını yapardı ama şimdi bu hesap üzerinden polemik yapmak bahane arama yaklaşımıdır.
Başbakan "Demokratikleşme paketinde anadilde eğitim yok, baraj inmeyecek" diyor. Açıklanan haliyle paketi nasıl buldunuz?
Sayın Başbakan, AKP hükümeti, çözüm istiyor mu, istemiyor mu? bu konuda net olmalı, samimi olmalı. Ortada temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasından kaynaklanan bir sorun var. Kürt halkının en temel hak ve özgürlükleri sınırlanmış, Bu da çatışma üretmiş. Temel hak ve özgürlükler konusunda mevcut olan durumu savunan yaklaşımın çözüm üretme şansı yoktur. Başbakan bu söylemiyle ¨Mevcut olana razı olun¨ diyor.
Mümkün mü böyle bir şey?
Mevcut olana razı olacaktıysa, Kürtlerin bir mücadelesi olmazdı, “Kürt değiliz Türküz¨ derdi. Eğer Başbakan ¨Kürt yoktur, dili de yoktur¨ tezine gelecekse kendisi bilir. Artık bunun ortası yoktur. Bir halk varsa hakları da vardır. Hem “İnkar siyasetinden vazgeçtim” diyeceksin, “Hem de anadil böler” diyeceksin. İnkardan vazgeçtiysen, kimliğin en temel göstergesi dildir, dilin üzerindeki bütün inkâr ve asimilasyon politikalarından vazgeçeceksin.
Siz, eşitlik ve adalet yoksa çatışma olur diyorsunuz, öyle mi?
Evet. Çatışma doğmamasının tek ihtimali vardır: Mağdur edilenin artık nefes alamaz hale gelip kendiliğinden hak talebinden vazgeçmesi. Kürtler hak talebinden vazgeçmeyecek, bir halk kimliğiyle, kültürüyle, diliyle kendisini geleceğe taşımak istiyor. Türkiye’de demokratik bir rejimde bunu temin etmek mümkündür. Bunun ayrılıkla falan hiçbir alakası yoktur. Kimse bölücülük edebiyatı yapmasın. Sayın başbakana tavsiyemiz - bu memlekette şimdiye kadar bölücülük korkusuyla bu toplumu yönetip, bu kadar çatışmayı bu kadar savaşı yaşattılar- sayın Başbakan bu politikadan vazgeçsin. Barışa ve çözüme bu kadar yaklaşmışken kimsenin bunu heba etmeye hakkı yok.
Anadilde eğitim seçim sonrasına bırakılsa, buna yaklaşımınız nasıl olur?
Yasal düzenlemeler belki zaman alabilir. Biz hükümetin en azından politik tutumunu görmek istiyoruz. Sayın Başbakan’ın söyleminde bu politik tutum yok. Çok açık “Olmaz, olmayacak” diyor. ¨Bu ayrılığa götürür¨ diyor. Tam da geçmişteki statükocu, tekçi devlet zihniyetinin yeni bir versiyonu.
Desin ki “Kürtçe de bir anadildir, kamusal bir haktır. Biz devlet olarak hazırlıklarımızı yapacağız. Peyderpey, bu süreci ilerleteceğiz.¨ Ama politik tutum bile yoksa biz neye güveneceğiz o zaman. Eski argümanlar, eski yaklaşımlar, eski söylemler. O zaman yeni olan ne?
Başbakan’ın "Üzerinde uzlaştığımız anayasa maddelerini geçirelim" önerisi var. Siz bu öneriye ne diyorsunuz?
Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda çok klişe maddeler üzerinde ortaklaşıldı. Haklar konusunda herhangi bir özgürlükçü tutum yok. Onun için AKP hükümetinin “Uzlaştığımız maddeleri geçirelim” önerisi samimiyse bunu anlamlı kılacak şey, gelecekte bütünlüklü olarak anayasa yapma ve o anayasada sorunlarımızı çözme konusunda umut ışığı veren bir yaklaşım sergilemesidir. Bunu sergilemediği sürece ¨Anlaştık 60 maddede, onu geçirelim¨ çok faydalı bir şey değil, bizde de çok karşılığı olan bir şey değil.
Mesela nelerin bu anayasa paketinde olması sizde umut ışığı doğurur?
Bakın, böyle birşey olabilir mi? Biz çocuk haklarıyla ilgili, BM çocuk hakları sözleşmesindeki maddenin aynısını alıp koyuyoruz, ne bir virgül fazla ne bir harf eksik. Koca dünyada çocuklara BM’nin tanıdığı hak neyse, Türkiye’de yaşayan çocukların hakları da o olsun, istiyoruz. "Her çocuk kendi dilinde ve kültürel çevresinde yaşama hakkına sahiptir" diyoruz. Buna bile karşı çıkıyorlar. Öyleyse biz şimdi bir paket geçirip seçimden sonra da Kürt sorununu çözen bir anayasa yapılacağına nasıl inanalım?
KCK’lıların serbest bırakılmasına dair beklentiniz nedir?
Paketi görmeden birşey diyemiyoruz. Hiçbir şekilde pazarlık konusu yapılmadan derhal bu siyasi soykırım yaklaşımından vazgeçilmelidir. Bu sürecin özü demokratik siyasetin önündeki engelleri kaldırmak, Kürt halkını demokratik yollarla mücadele edip “Haklarımı peyderpey ilerletebilirim” duygusunu yaşamasına fırsat sunmaktır. Eğer demokratik siyaset hakkını bu kadar darbesel bir yaklaşımla ortadan kaldırmışsan sekiz, on bin politik tutuklu yarattıysan bu süreci baştan sen kendin sabote ediyorsun. Demokratik siyasetin önündeki engelleri kaldırmak, süreci sabote etmekten vazgeçtiğinin en temel göstergesi olacaktır. Sadece politik faaliyetlerinden dolayı bu kadar insanı cezaevine koyup, bu tutumunda da herhangi bir esneme olmadan çözüm sürecine insanların inanmasını bekleyemezsin.
Hem Ergenekon, hem PKK’lıları kapsayacak genel bir af konusunda ne düşünüyorsunuz?
"Af" üzerinde tartışılacak bir kelime. Ortada binlerce faili meçhul, binlerce yakılmış köy var. Yaşamını yitirmiş 40 bin insan var. Kim kimi affedecek? Belki bir topluma katılım yasası olabilir. Böyle bir yasaya ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Çünkü PKK’nin de Türkiye’deki demokratik siyasete katılmasının yollarının açılması lazım. Öte yandan topluma katılım yasası aynı zamanda bunun toplumsal barışını da temin edersen anlamlıdır. Eğer birbirimizin haklarına saygılı yaşama konusunda diğer yapılması gerekenler yapılmış, bunun atmosferi oluşmuşsa ondan sonra o insanları cezaevinde tutmak bir yüktür zaten. Ona bir son vermek lazım. Ergenekon’la ilgili de böyle bir toplumsal atmosferin oluşması lazım.
Yakın mıyız böyle bir atmosfere?
Şu anda bir kutuplaşma var. Ergenekon davalarında ortaya çıkan sonuçlar üzerinden ulusalcı dalga yaratma yaklaşımı var. Ayrıca Ergenekon davalarında tutuklananlar AKP hükümetine karşı darbe girişiminden yargılandılar ama bu davada tutukluların çok büyük bir kısmı aynı zamanda geçmişteki derin devlet faaliyetlerin failiydi, Kürtlere karşı işlenen bu kadar suçun, Türkiye’nin batısındaki bir sürü komplonun suçlusuydu. Davada bu defterin kapağını açmadılar bile. AKP de buna yanaşmadı.
Bu, affa engel diyorsunuz, öyle mi?
Evet, af tartışmasının önündeki en önemli engellerden birisi de bu. Bunların da açığa çıkması lazım. Arif Doğan "JİTEM’i ben kurdum, ben öldürdüm bu kadar insanı” diyor. Gel şimdi onu Ergenekon’da AKP’ye karşı bir darbe girişiminin faili olarak yargıla, “Ben darbelerle hesaplaştım affedeceğim” de. Binlerce faili meçhul cinayet ne olacak? O nedenle ben "PKK militanlarına da Ergenekon’a da af çıksın" yaklaşımını hem doğru ve adil bulmuyorum hem gerçekçi bulmuyorum.
© Tüm hakları saklıdır.