Gündem

Kim haklı çıkacak?

16 puanlık bir fark ile anayasa paketindeki değişikliklerin kabul edilmesi hayırcıların kaygılarının da giderilmesi gerektiğini ortaya koydu

14 Eylül 2010 03:00

T24 - Halk oylaması sonucu 16 puanlık bir fark ile anayasa paketindeki değişikliklerin kabul edilmesi hayırcıların kaygılarının da giderilmesi gerektiğini ortaya koydu. Referandumun AKP'nin yaptıklarına ve yapacakalarına bir kılıf uydurma stratejisi olduğunu iddia eden hayır tarftarları yakın zamanda ortaya konacak siyaset ve politikalırn kimin haklı olup olmadığını gözler önüne sereceğini belirtmektedir.


Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Yılmaz'ın bugünkü  (14 Eylül 2010) yazısı:

Referandum mumunun sönme zamanı geldi

Anayasa değişiklikleri referandumla kabul edildi. Artık, hükümetin bu değişikliklerdeki gizli amacını örtmek için değişiklik metnine koyduğu hükümlerin test zamanı da gelmiş bulunuyor.

Bunların bir bölümünün nasıl bir yutturmaca olduğunu halkımızın görmesi için biraz zaman gerek.
“Birden fazla sendikaya aynı anda üye olabilme hakkının” toplu iş sözleşmeleri sırasında nasıl bir tıkanmaya yol açacağını önümüzdeki dönemde sendikalar “toplu sözleşme yetkisi” almak için başvurduklarında göreceğiz.

Mahkemelerde sürünecek “yetki davalarının” toplu iş sözleşmelerini yapılamaz hale getirmesi elbette hükümetin umurunda bile olmayacak. Onların istediği yargıyı kendilerine bağlamaktı, bu yutturmaca ile bunu başarabildiler. “Sonradan pişman olmak” fayda etmeyecek elbette. 

Kamu çalışanlarının “grevli toplu sözleşme hakkının” da propaganda için uydurulmuş bir yalan olduğu gelecek yılbaşından itibaren ortaya çıkacak.

“Kamu çalışanlarının toplu sözleşmelerinde artık hükümet değil, hakem kurulu karar verecek” sözünün de ne anlama geldiğini o vakit öğreneceğiz.

Ama bu “elma şekerlerinin” bir tanesi var ki, nasıl bir kandırmaca olduğunu görmemiz için çok beklememiz gerekmeyecek.

“12 Eylül darbecilerinin yargılanacağı” iddiasından söz ediyorum. Memleketimizde şu anda gerçekleşmemiş askeri darbe iddialarına karşı davalar açıldı, yürüyor. Demek ki artık bu konularda tecrübeli savcılarımız var.

Bunun için kimsenin bir suç duyurusunda bulunması da gerekmiyor, bu takibi şikâyete bağlı bir suç değil zaten.

Anayasa’nın koyduğu engeller kalktığına ve hükümetimiz de bu değişiklikle darbecilerin yargılanacağını söylediğine göre savcıların harekete geçmelerinin tam zamanıdır.

Görelim bakalım kim doğru söylüyormuş? Darbecilerin yargılanacağını söyleyenler mi, yoksa bunun göz boyamak için Anayasa değişikliği metnine konulmuş bir hüküm olduğunu söyleyenler mi?


Kılıçdaroğlu ve Bahçeli için çıkacak dersler

Referandumda “hayır” oyu verilmesini güçlü olarak savunan iki parti vardı: CHP ve MHP. 

Ve referandum sonuçları bu kampanyalarının başarılı olmadığını ortaya koyuyor. Gerçi Deniz Baykal, istifa etmemiş olsaydı, bu sonuçların nasıl bir başarıya karşılık geldiğini gayet güzel açıklayabilirdi ama artık bu olanaktan mahrumuz!

Evet, hükümetin devletin tüm olanaklarından yararlandığı eşitsiz bir kampanya yürütüldü ama bu sonuçların önümüzdeki genel seçimler için öğretici olması gerekiyor kanısındayım.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, göreve geldikten sonra bu işi kucağında buldu. Ama parti örgütünün dağınıklığı ile ilgili bir fikir edinmiş olmalı. Ve artık yeni şeyler söylemeye başlamasının da zamanı geldi.

İktidara aday olduğunu söyleyen bir partinin lideri daha net olmalı. Ne yapmayı düşünüyor, bunu nasıl gerçekleştirecek açıklamalı. “İktidara gelelim biz çözeriz” bir masal olmaktan ileri gitmiyor. Nasıl çözeceğini söylemediği sürece inandırıcı olamıyor.

Durum MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli için daha da ağır. Kaç dönemdir partisinin başında ve bu kaybettiği kaçıncı seçim? Bunu düşünmek zorunda!

Kişisel görüşüm, Bahçeli’nin sert bir yüz ifadesiyle, sesi kısılana kadar bağırarak hamasi nutuklar atması artık kimseyi etkilemiyor.

Ya Bahçeli değişmeli, ya da partisi genel başkanını değiştirmeli.

Kılıçdaroğlu için söylediklerim Bahçeli için de geçerli. Halk, oy vereceği insanın ne yapacağını duymak istiyor, neyin yapılmasına izin vermeyeceğini değil.


Yüzde 41.8’in anlattığı 

Yüksek Seçim Kurulu’nun açıkladığı “kesin olmayan” resmi sonuçlara göre referandumda 52 milyon 51 bin 828 kayıtlı seçmenin 38 milyon 369 bin 253’ü oy kullandı. 

Katılım yüzde 73,7. Yani kaba bir hesapla her dört seçmenden biri oy kullanmamış. Ne kadarının “boykot” kararına uyduğunu, ne kadarının tembellik yaptığını ya da oy kullanma fırsatı bulamadığını bilemiyoruz.

Seçmenlerin 21 milyon 788 bin 911’i “evet”, 15 milyon 854 bin 379’u ise “hayır” yönünde oy kullanırken, 725 bin 963’ünün oyu, çeşitli sebeplerden dolayı geçersiz sayıldı.

Bu durumda, toplam seçmenin sadece yüzde 41,8’inin Anayasa değişikliği lehinde oy verdiği ortaya çıkıyor.

Kuşkusuz ki bu sonuçlara bakarak referandum sonuçlarının meşru olmadığını söyleyemeyiz.

Ancak şunu söyleyebiliriz: Üzerinde toplumun büyük çoğunluğunun mutabık kaldığı bir Anayasa değişikliği yapılmadı.

Hükümet, göstermelik uzlaşma arayışlarını, samimi olarak yapabilmiş olsaydı, üzerinde tartışma olan maddelerle ilgili kamuoyunun bir bölümüne hâkim olan tereddütleri giderecek çözüm arayışı içinde olsaydı, böyle bir tablo ile karşılaşmayacaktık.

Zaten Venedik Komisyonu’nun, Anayasa değişikliklerinde geniş katılımlı uzlaşmayı öneriyor olması da bundan ileri geliyor.

Üzerinde toplumun çok büyük bölümünün uzlaşmadığı Anayasaların uzun ömürlü olmadığını biz kendi deneyimlerimizden de biliyoruz. 

Hükümet, Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hırsının ne sonuç alacağını görmek için bir test yaptı ama bu sonuçlar bence başarılı olduğunu göstermiyor.

“Evet” oylarının, genel seçmene oranı olan yüzde 41,8 bunu anlatıyor.