24 Nisan 2018 16:39
Partisinin 24 Haziran'daki seçimlerde ilk olarak 301 milletvekilini aşacağını belirten CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sonrasında da yüzde 60'la cumhurbaşkanlığı seçimlerinden çıkacaklarını ifade etti.
Seçimler öncesinde tüm siyasi partilere de çağrıda bulunan Kılıçdaroğlu, "Türkiye'nin aydınlığına katkıda bulunmak zorundayız. Herkesin kendini özgürce ifade edebileceği bir Türkiye istiyoruz. Üniversiteleri bilgi üreten bir Türkiye istiyoruz. Biz vatandaşları korku içinde olan bir Türkiye değil, herkesin korkusuzca yaşadığı bir Türkiye istiyoruz. Bunları sağlamak istiyoruz, kimler bir araya geliyorsa gelsin. Birlikte hareket etmek zorundayız" dedi.
24 Haziran öncesinde kimsenin "Bugün hava çok güzel eğlenelim", "Tatile gidelim" demek gibi bir lüksü olmadığını ifade eden CHP Genel Başkanı, "Herkes "Vatana sahip çıkmak için oyumu verdim" diyecek. Haziran ayı bir bayram ayı olacaktır. Haziran, karanlığın az, aydınlığın fazla olduğu bir aydır. Haziran, umudun adıdır. Haziran, beklentilerimizin gerçekleşeceği bir aydır. Haziran ayı, diktatörleri yolcu edip demokrasiyi getireceğimiz aydır" ifadelerini kullandı.
CHP Grup Toplantısı'nda partililere seslenen Kılıçdaroğlu'nun konuşmasının öne çıkan bölümleri şöyle:
-Adıyaman'ın Samsat ilçesinde 5.1 şiddetinde deprem oldu, 39 yaralımız var. Herkese geçmiş olsun.
-Dün 23 Nisan'dı, TBMM'nin açıldığı tarihti. Büyük Millet Meclisi adı. Ben açılış konuşmasını yaparken iktidar kanadı rahatsız oldu, neden rahatsız oldular.? Ben meclisi savunuyorum, onlar tek adamı savunuyorlar.
-15 Temmuz darbe girişimini fırsata çevirerek 20 Temmuz'da sivil darbe yapmanın da kötü olduğunu, izin verenlerin de çocuklarına kötü miras bırakacağını söyledim. Bana kızıyorlar niye böyle söylüyorsun diye, ben söylemezsem görevimi yerine getirmiş olabilir miyim? Önümüzde seçimler var. Bu seçimler, kişisel kavga alanları değildir. Bu seçimler, "Söz konusu vatansa, geri teferruattır" seçimleridir.
-Hiçbir beklentim yok. Evim var, oturuyorum evimde. Çocuklarım büyüdü. Benim derdim bayrağım, benim derdim vatanım. Vatanımda herkesin huzur içinde yaşamasını istiyorum. Geniş bir ittifakı sağlamak istiyorum. Herkes, parlamentoda yerini almalıdır. 24 Haziran'a giderken aynı değerleri savunmak zorundayız.
-Şu an devlette adalet yok, bakın aramızda erlerin aileleri var. Ömür boyu müebbet hapis verilen erlerin aileleri var. Komutan demiyorum, er diyorum. Devleti kirlettiler, adaleti kirlettiler. Adaleti yok ederseniz devleti çökertirsiniz. Kirlenen devleti temizlemek, Cumhuriyet'in kurucu ayarlarına dönmek için hep birlikte hareket etmek zorundayız.
-Bütün siyasi partilerin liderlerine sesleniyorum, Türkiye'nin aydınlığına katkıda bulunmak zorundayız. Herkesin kendini özgürce ifade edebileceği bir Türkiye istiyoruz. Üniversiteleri bilgi üreten bir Türkiye istiyoruz. Biz vatandaşları korku içinde olan bir Türkiye değil, herkesin korkusuzca yaşadığı bir Türkiye istiyoruz. Bunları sağlamak istiyoruz, kimler bir araya geliyorsa gelsin. Birlikte hareket etmek zorundayız. Önce 301 milletvekilini aşacağız, sonra yüzde 60'la cumhurbaşkanlığını alacağız.
-Bu nedenle haziran ayında hepimize görev düşüyor. "Efendim bugün hava çok güzel eğlenelim", böyle bir lüksünüz yok. "Tatile gidelim", böyle bir lüksünüz yok. Herkes sandığa onurla ve gururla gidecek. Herkes "Vatana sahip çıkmak için oyumu verdim" diyecek. Haziran ayı bir bayram ayı olacaktır. Haziran, karanlığın az, aydınlığın fazla olduğu bir aydır. Haziran, umudun adıdır. Haziran, beklentilerimizin gerçekleşeceği bir aydır. Haziran ayı, diktatörleri yolcu edip demokrasiyi getireceğimiz aydır.
İki örnek vermek istiyorum; sayın Kaboğlu. İbrahim Kaboğlu. Dünya çapında bir akademisyen. Anayasa hukuku hocası. Pasaportuna el koydular, yurt dışında ders vermesini, uluslararası toplantılara katılmasını engellediler. Kaboğlu, uluslararası bir toplantıda başkanlık yapacaktı. Pasaportuna el koydular, " Yurt dışına çıkamasın" dediler. Yüzlerce ülkeden gelen akademisyenler bir bildiri yayımladılar. "Kaboğlu tutuklandı, aramıza gelemiyor" diye. "İbrahim Kaboğlu'nun pasaportuna da el konmuştur. Bu yüzden uluslararası panellere katılamamaktır. Başkanlık yapmak için panelde bulunması gerektiyse de, davetli olup katılamadığı 10'a yakın etkinlikte olduğu gibi, buraya da gelemeyecektir" dediler. "İsviçre, Fransa, Norveç, Hindistan, Almanya'dan birçok bilimadamı Türkiye'yi protesto ediyorlar. Dünya seni protesto ediyor. Git bak bakalım konuşabilecek misin orada? Dünyayı Türkiye'ye küstürüyorsun.
İhsan Eliaçık, hakkı hukuku savunur. Güzellikten, demokrasiden yanadır. İnançların sömürülmesine karşıdır.
-Sevgili peygamberimiz döneminde yapılan hendek savaşlarını bir toplantıda anlatıyor. İsimsiz bir ihbarda, "hendek savaşlarını değil, Diyarbakır'daki hendekleri anlattı" dendi diye hapis cezası alıyor. 6 yıl 3 ay hapis veriyorlar. Pasaportunu alıyorlar, İstanbul dışına da çıkamıyor. Ayrıca her hafta iki gün gidecek karakolda imza atacak. Sonra bunlar diyecekler ki "Türkiye'de demokrasi var". Recep Bey sen bunu bana değil, benim külahıma anlatacaksın.
-Dün 23 Nisan'dı sözlerime öyle başlamıştım. Konuşmamdan çok rahatsız oldu. Rahatsızlık üzerine grup başkanvekilimiz bunlara cevap verdi. Bay Recep alınganlık göstermiş, "Ben olsaydım aşağıda olsaydım sadece ağzının payını değil, dersini de verirdim" demiş. Orası zaten senin yerin değil ki, sen aşağı geleceksin aşağı. Çık karşıma, ben vereyim sana ağzının payını.
Hafta sonu yörüklerleydim. Haklarını helal etsinler. Ben yörük Türkmen geleneğinin ne kadar önemli olduğunu biliyorum. Onlar bizim çimentomuzdur. Onlarla olmak benim için onurdur. Yörük Türkmenler, sadece Anadolu ve Trakya'dan gelmediler. Kuzey Irak'tan da, Kıbrıs'tan da geldiler. Onların gelenekleri örfleri ve adetleri hepimizindir aslında. O çadırlarda türküler söylenir, ağıtlar yakılır. O çadırlarda küçüklere masallar anlatılır. O çadırlarda kadim Anadolu kültürünün yaşatılması amaçlanır. O çadırlar Dadaloğlu'nun, Köroğlu'nun, Kuvayi Milliyecilerin çadırlarıdır. Yörüklerimiz ve Türkmenlerimiz, zulme tarihin her döneminde karşı çıkmışlar. Zulme ve baskıya karşı çıkanların benim başımın üzerinde yeri vardır. Bugün Bay Recep diyor ki "Kılıçdaroğlu gitti onlarla konuştu". Evet konuştum, baskıya karşı çıktılar çünkü. Sen tarih bilmiyorsan ben ne yapayım, tarih kitabı hediye edeyim o zaman. Bay Recep şimdi bizi kesin dinliyordur. Ona Dadaloğlu ile sesleneceğim, bakın okuyorum;
Kalktı göç eyledi Avşar elleri.
Ağır ağır giden eller bizimdir.
Arap atlar yakın eder ırağı.
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir.
Belimizde kılıncımız Kirman'i.
Taşa geçer mızrağımın temreni.
Hakkımızda devlet etmiş fermanı.
Ferman padişahın dağlar bizimdir.
Ben onlara söz verdim. Sizin için dedim, Yörük Efe Ali gibi çalışacağım dedim. Dadaloğlu nasıl zulme karşı çıktıysa, Kılıçdaroğlu olarak ben de zulme karşı çıkacağım. Yörük Türkmenlere en çok güvenen de Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür.
Şöyle der Gazi; Toroslara gidin, eğer bir Türkmen çadırı görürseniz, duman tütüyorsa şunu biliniz ki dünyada hiçbir güç bize zarar veremez. Biz bunları biliyoruz, zulme karşı isyanları da biliyoruz. Firavun'u da biliyoruz, Musa'yı da biliyoruz. Biz Musa'yı baş tacı yaparız, onlar Firavun'u överler.
-Biz ezber bozduk. 15 milletvekili arkadaşımız kalktı İyi Parti'ye geçti. Kümeste yakalanan tilki gibi, hep beraber saldırmaya başladılar. "Vay efendim niye bunu yaptınız" Ben senin kumpasını bozacağım arkadaş. Sen beni tanımıyorsun. Sen kumpas yapacaksın ben gözlerimi yumacağım öyle mi? Demokrasiyi sonuna kadar savunacağız. O nedenle tüm ayarları bozuldu, her türlü hakareti yapıyorlar.
-Sözümüz, gönlümüz demokrasiden yana. İnsan haklarından, beraber yaşamaktan yana. Benim gibi düşünmeyenlerle bir masada oturup çay, kahve içebilmeliyim. Türkiye'nin sorunlarını konuşabilmeliyim. O nedenle kumpas kurdular demokrasiye, açığa çıkardık. O yüzden kümese girmiş tilki gibi saldırıyorlar. Varsın saldırsınlar.
-Bu kararı niye aldık? Merhum Erdal İnönü ve SHP, Türkeş'in, Menderes'in, Erbakan'ın siyasi yasakları kaldırılsın diye mücadele etti. "Bana muhtar bile olamazsın diyorlar" diyor ya bazen beyefendi. Unutmuş herhalde bunları. Sana o yolu Cumhuriyet Halk Partisi açtı. Sevdiğinden mi açtı? Davutoğlu'nu öyle azlettiler. Çağırdılar Binali'yi, bak bu senin listen dediler, Davutoğlu'nu kapıya koydular. Davutoğlu'nun haklarını biz koruduk. Yüzde 41.5 oy alan partinin başkanını öyle kapının önüne koyamazsınız dedik. Kimse bir şey diyemedi, Recep Bey'den korkuyorlardı.
-Sevgili Recep Bey, bizim Kuvayi Milliye ruhundan geldiğimizi hala anlayamadın mı? Biz bu nedense 15 arkadaşımıza görev verdik, 15 arkadaşımızın da gözlerinden öpüyorum. Bir daha bilsinler, Ankara'dan İstanbul'a 450 kilometreyi boşuna mı yürüdük? Adalet var diyemiyorlardı. İstanbul'a vardığımızda 1 milyon vatandaşımızla karşı karşıya geldik.
-Gittiğimiz yer, ayıpsız ve noksansız bir demokrasiyi sağlamaktı. Çağdaş uygarlığa evrilecekti yürüyüşümüz. Bu nedenle ben, bu ülkenin bütün milliyetçi demokratlarına, muhafazakar demokratlarına, bütün liberal demokratlarına sesleniyorum, ben bu ülkenin bütün sosyal demokratlarına, sosyalistlerine sesleniyorum. Gelin yeniden Cumhuriyet'i inşa edelim. Konuşmamın başında da söyledim, bizim hiçbir beklentimiz yok.
-15 arkadaşımızı görevlendirdik, toplumda büyük bir sevinç oluştu. Birinin de rengi soldu, "Vay efendim nasıl olur" diye. "Demokrasi bir tramvay gibidir, istediğim yerde inerim" diyen bir adam, bizim demokrasi kültürümüzü anlayamaz.
-"Bizim liderimiz Allah'ın bütün vasıflarını üzerine toplamıştır, bizim ikinci peygamberimizdir" diyenler bizi anlayamazlar. Bizim inancımız da, demokrasi kültürümüz de onlarla bağdaşmaz. "Kula kulluk etmeyin" dedik, "Siz bunu anlayamazsınız, bunun adı Reis'e itaat, davaya sadakat" dediler. Aslında bunların hiçbirine şaşırmadım. Demokrasi, ona uygun ruh ve kafa ister. Sizde o kafa yoksa ben ne yapayım?
-Kısaca ekonomiden bahsedeyim, muhtar arkadaşlarım özellikle dinlesinler. 2008 yılında 1800 gün prim ödeyen arkadaşlara 1100 lira para bağlanıyordu. Şimdi 5600 gün prim ödemiş, ona bağlanan para 960 lira. Birilerinden alacağız, birilerine vereceğiz diyorlardı ya. Vatandaştan alıyorlar. Referandumda ne diyorlardı? "Evet çıkarsa ekonomi şaha kalkacak" diyorlardı. Bugün geldiğimiz noktada gördük dolar şaha kalktı, Türk Lirası yayan kaldı. "Ekonomi şahlanacak" dediler, vatandaşın 250 gramlık ekmeği 200 grama düştü. Bugün Denizli'de bir duvar ustası intihar etmiş. Bu cumhurbaşkanlığı sürecinde bunlar gazetelerin alt köşelerinde falan kalıyorlar. İntihardan sonra bakıyorlar ceplerine, bir borç ihtarnamesi var. 43 taşındaki vatandaşımız borcunu ödeyemediği için intihar ediyor. Ben bu Recep'e nasıl sormam, sen badem sütüyle besleniyorsun bu adam borç ödeyemediği için intihar ediyor. Vallahi de bunların yatacak yerleri yok.
-Bu beyefendi yine açıklama yapıyor, "Türkiye'de birileri varlıklarını yurt dışına çıkarıyor, affetmeyeceğim" diyor. Ben de dedim tamam, "Çağırıyor Binali'yi, enişteyi, damadı, özel kalem müdürünü "Siz nasıl Man Adası'na 15 milyon doları nasıl gönderirsiniz dedi" dedim. Son 15 yılda Londra'daki bir avuç tefeciye Türkiye'nin ödediği faiz 150 milyon dolar. İkide bir konuşuyorsun "Ey Kılıçdaroğlu" diye. Bu borcu ödeyip ödeyemediklerini de söyleyemiyorlar. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti, dünyanın en pahalı faiziyle yurt dışından borç alıyor. Ona rağmen istediği kadar borç para bulamıyor. Bakın Türkiye'den sonra Brezilya, yüzde 9'la borçlanıyor. Güney Afrika yüzde 8, Meksika 7, İngiltere 1, Hollanda 0.77, Almanya 0.06, bunlar 10 yıllık borçlanabiliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti, yüzde 12.3'le borçlanabiliyor. 150 milyon dolar böyle gidiyor. Yakayı tefeciye kaptıran bir hükümetten bu ülkeye hayır gelmez. İstediği kadar badem sütüyle beslensin bu adam, Türkiye'ye hayır gelmez ondan.
Gelelim muhtarlara. Katıldıkları her toplantıda "Muhtar başımızın tacıdır" gibi bir sürü laf söylenir. Ama bu laflar karın doyurmuyor arkadaşlar. Muhtarlık, demokrasinin temel taşıdır. Çünkü bu topraklarda yapılan ilk seçim, 1833'te Kastamonu'da yapılan muhtarlık seçimidir. Demokrasiyi bu ülkeye getirenler aslında muhtarlardır. Ve 1933 yılında ilk kez bir kadın muhtar seçiliyor. Gül Esi, Aydın'da muhtarlık yapmıştır. Ve Atatürk bu kadın muhtarımızı özel olarak ödüllendirmiştir. Demokrasiyi temsil ediyor bir kadın. Bunun kadar değerli bir şey olamaz. Madem ki muhtarlar o kadar değerli bir kurum, muhtara gerekli önemi verdiler mi? Bana sorarsanız verilmedi. Peki muhtarlık kurumunu gerçek anlamda demokrasinin ana omurgası hâline nasıl getiririz? Bugün 82 değişik kanunda ve 354 maddede muhtar adı geçer, Bunların tamamını ne ben, ne herhangi bir muhtar bilir. O zaman yapılması gereken şu; belediyenin, milletvekillerinin kanunu var mı? Var. Muhtarların neden kanunu yok? Muhtar eline alıp, bu benim kanunum diyemez mi? Biz muhtarlık kanunu taslağı hazırladık. Eksiğimiz, yanlışımız olabilir. Sizden gelen öneriler çerçevesinde bunları düzelteceğiz. Yetiyor mu? Yetmiyor. Muhtarlık seçimlerini bilirsiniz, köşede birden fazla pusula vardır. Biri alır cebine koyar, o muhtarı seçemezsiniz. Niye muhtarlar için birleşik oy pusulası getirilmiyor? Kim kimi istiyorsa gider basar. Böylece şaibeli olmaktan çıkar iş. Muhtarları bu ülkenin direği hâline getireceğiz. Belediyenin makamı var dimi, milletvekilinin de makamı var, personeli var. Peki muhtar seçildi, nerede oturacak? Kesinlikle Türkiye'de nerede muhtar varsa, orada muhtarlık evi olmalı. Geldiği zaman herkes bu muhtarlık binası.
-Muhtar seçiliyor, yanında bir sekreter bile yok. Bizim bazı belediyelerimiz muhtarlara personel veriyor. Onların aylıklarını ödüyor. Doğrudan doğruya bir yasa yapmak lazım. Muhtar yarın belediye başkanıyla tartışırsa "Ver benim personelimi" diyebilir. Köy tüzel kişilikleri yeniden inşa edilmek zorunda. Mahalleye döndürdüler, şehirde yaşayan hangi vergileri ödüyorsa onlar da ödeyecek. Ya sen köylerden ne istiyorsun? Devlet sosyal yardım dağıtacaksa bunun adresi muhtar olmalı. Kimin yoksul olduğunu çünkü muhtar bilir.
Ayrıntılar geliyor...
© Tüm hakları saklıdır.