28 Şubat 2017 16:41
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Suriyelilere vatandaşlık verilmesine yönelik plana ilişkin olarak, "Niye veriyorsun, hangi gerekçeyle veriyorsun. İstiyorsa sözüm söz, 'Suriyelilere vatandaşlık verilsin mi verilmesin mi' diye referandum yapalım. Suriyeliler için referanduma gidelim. Milletten korkmayacaksınız" dedi. "Şimdi tutturmuşlar Rakka'ya gideceğiz. Birileri talimat vermiş, üst akıldan talimat gelmişler" diyen Kılıçdaroğlu, "Rakka'ya gitsin mi, gitmesin mi diye referandum yapalım. Gel beraber gidelim millete, soralım millete. Benim evladım Rakka'ya gitsin mi, gitmesin mi? Anadolu'nun çocukları gidecek şehit olacak, beylerin çocukları Türkiye'de paraları istifa edecekler" ifadesini kullandı.
CHP grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satır başları şöyle:
Dün Aziz Kocaoğlu beraat etti. Aziz Kocaoğlu'ndan niye rahatsızlık duyuyorlardı? Çünkü İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin uluslararası kredi notu, Türkiye Cumhuriyeti'nin kredi notundan daha iyi. İstanbul, İzmir ve Ankara'da metro inşaatları vardı. İstanbul Büyükşehir havlu attı, Ankara Büyükşehir havlu attı, ben yapamıyorum dedi. Ulaştırma Bakanlığı devraldı yapıyor. Ama İzmir Büyükşehir, bütçesi daha kısıtlı olmasına rağmen İzmir Metro'sunu yapıyor. Ankara ve İstanbul'u gölgede bırakıyor. Aziz Kocaoğlu'nun bu başarılarından ötürü yargılanması gerekiyordu. Ve beraat etti. Bizim belediye başkanlarımıza her zaman saygımız var. Her gittiğim yerde; seçildiğiniz andan itibaren, bulunduğunuz yerde hiçbir vatandaşınızı ötekileştirmeyeceksiniz dedim.
Bizim felsefemiz insana hizmettir. Bizim başkanlarımız da bu çerçevede çalışıyor. bugün 28 Şubat, post modern bir darbe yaşamıştı Türkiye. Bazı öğretim üyeleri, öğretmenler ya inançları ya da siyasal inançları dolayısıyla devletin dışına itilmişti. Açık ve net söylüyorum, herkesin görüşüne, inancına saygımız var. Devlet dediğiniz kurum vatandaşına hizmet eder, elinde sopayla vatandaşını hizaya getirmez. 28 Şubat'a ne kadar karşıysak, 20 Temmuz darbesine de o kadar karşıyız.
150'yi aşkın gazeteci hapiste, çoğu mahkeme önüne çıkamıyor. İddianameleri özellikle hazırlanmıyor, kendilerini savunacaklar neyle suçlandıklarını bilmiyor. Kamudan ihraç edilen personel sayısı 127 bin kişiyi aştı. Mağdur ailelerin sayısı 1 milyonu aştı arkadaşlar. Mağdur ailelere sahip çıktığımızda "FETÖ'ye sahip çıkıyorsunuz" diyorlar. Biz mağdurlara sahip çıkıyoruz.
Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'nda görevliydi İbrahim Ciftiz,ihraç edildi. Karısı kanser. Tüm sağlık hizmetleri kesildi. Olacak iş mi? Tüm mağdur ailelerine sesleniyorum, bizi neyle suçlarlarsa suçlasınlar sizin yanınızda olacağız. Pek çok akademisyenin görevine son verdiler. İbrahim Kaboğlu, Fransa'da da ders veriyor. Üniversiteden attılar, pasaportuna da el koydular. Yurt dışına çıkıp ders veremiyor. Sen pasaportunu alırsan bunun anlamı "Sen sadece Türkiye'de kalacaksın, senin cezaevi sınırların bunlar". Kaboğlu'nun ne günahı vardı? "Hata olmuş olabilir, kurunun yanında yaş da yanabilir" diyor Başbakan. 20'ye yakın intihar var, en son Adana'da bir öğretim üyesi ihraç edildi. İş aradı, bulamadı, intihar etti. Hangi din, hangi iman kabul eder bunu? Türkiye iyi yönetilmiyor arkadaşlar.
15 yıldır iktidardalar dimi, 15 yıl önce insanlar kömüre muhtaçtı, şimdi yine kömüre muhtaçlar. 15 yılda sizin geliriniz hiç artmadı mı arkadaşlar? Kendilerinin geliri 6 kat arttı, muhtaç ailelerin geliri yine artmadı. Onlar kömüre yine muhtaç. Bunlara kömür de verilsin, doğalgaz da verilsin. Önemli olan kişinin gelirini yükseltip, kimseye muhtaç hale getirmemek. Gelir üç kat arttı diyorsan, bu ailelerin geliri niye artmadı? Sorunlarımız büyük, ekonomide, dış politikada, eğitimde, her alanda sorunumuz var. 6.5 milyon işsizimiz var. Nasıl oluyor bu? Gelir artması istihdam demektir. Nasıl oluyor bu, kriz zamanlarından daha yüksek bir işsizlikle karşı karşıyayız şimdi. Türkiye birileri için cennet, birileri için cehennem konumunda. Madem kişi başına gelir 3 kat arttıysa, neden çiftçiler iki Trakya büyüklüğünde bir alanı ekmiyorlar? Biz bunları niçin dışarıdan getiriyoruz? İstikrar gerekiyor diyorlardı, 15 yıldır tek başına iktidarsınız. Bundan daha büyük istikrar mı olur? 15 yıldır hükümetsiniz, 15 yıldır arzu ettiğiniz kanunu çıkarıyorsunuz.
15 yılın sonunda ne oldu? İşsizlik arttı. Terörsüz bir Türkiye aldınız, ülke kan batağı içinde. Bütün komşularımızla aramızı bozdunuz. Kaç Suriyeli var Türkiye'de, belli değil. Rakamlar muhtelif. Sayı emin olun 4 milyondan az değil. Şimdi değerli arkadaşlarım, bizim gençlerimiz Suriye için Suriye'de şehit oluyor. Bizim evlatlarımız, Anadolu'nun gariban ailelerinin çocukları Suriye için Suriye'ye gidiyor, şehit oluyor. E onların gençleri, Türkiye'de. Nasıl oluyor bu? Üstelik iş bulup çalışıyorlar. Bizim çocuklarımız işsiz, onların işi var. Bizim çocuklarımıza iş kapıları kapalı. Nasıl oluyor bu? İşsiz genç arkadaşım, hala isyan etmeyecek misin? "Artık yeter, 'hayır' diyorum demeyecek misin?" Hadi diyelim ki Suriyeliler geldi, olabilir, savaştan kaçtılar, itirazım yok. Alırsın kampta tutarsın. 81 ilde Suriyeli var arkadaşlar. Bakalım kamplarda. İşini açıyor, esnafın yanında. Bizim esnaf vergi veriyor, Suriyeli vermiyor. Esnaf kardeşim, bu düzene "Hayır" demeyecek misin?
Şimdi "Suriyelilere vatandaşlık hakkı vereceğiz" diyorlar. Niye veriyorsun, hangi gerekçeyle veriyorsun. İstiyorsa sözüm söz, "Suriyelilere vatandaşlık verilsin mi verilmesin mi" diye referandum yapalım. Suriyeliler için referanduma gidelim. Milletten korkmayacaksınız.
Bizim vatandaşımız hastaneye gider sıra bekler, Suriyeli beklemez. Bizim vatandaşımız eczanede para öder, Suriyeli ödemez. Bizim vatandaşımız kendi ülkesinde ikinci sınıf muamelesi görüyor. Şimdi tutturmuşlar Rakka'ya gideceğiz. Birileri talimat vermiş, üst akıldan talimat gelmişler. Rakka'ya gitsin mi, gitmesin mi diye referandum yapalım. Gel beraber gidelim millete, soralım millete. Benim evladım Rakka'ya gitsin mi, gitmesin mi? Anadolu'nun çocukları gidecek şehit olacak, beylerin çocukları Türkiye'de paraları istif edecekler. Şimdi de gençlerimizi kandırmak için 18 yaşında milletvekilliği getiriyorlar. 18 yaşındaki çocuğun babası diyor ki; benim çocuğum işsiz, milletvekilliğini istemiyorum ben, iş istiyorum çocuğuma iş. Bu 18 yaş milletvekilliğini kendi çocukları için getiriyorlar. Bakkalın 18 yaşındaki çocuğu milletvekili olacak mı? Hayır. Manavın, çiftçinin 18 yaşındaki çocuğu milletvekili olacak mı? Hayır. İşçinin 18 yaşındaki çocuğu milletvekili olacak mı?
Bunlar kendi çocuklarına istikbal istiyorlar. Hala bu düzene "Hayır" demiyor musunuz? "Hayır" demeniz lazım. Milli Savunma Bakanı Fikri Işık şu açıklamayı yapıyor: "TSK'ya 30 bin personel alınacağını açıkladık" diyor. Şu cümle ona ait "Çok sevindirici olan, şu 30 bin kişilik açık için 534 bin kişi başvurdu". Bunun için seviniyor, yahu işsizlikten başvuruyorlar. Akıl mantık alacak şey değil değerli arkadaşlarım. Bu tabloya "Hayır" demeyecek misiniz sevgili arkadaşlarım. Bu sorunların çözülmesi lazım. Hükümete "Bu sorunların çözülmesi için bize ne düşüyorsa yaparız. Meclis'e kanun mu getireceksiniz, her türlü desteği veririz" diyoruz. Onlar bunları unutmuşlar, "Tek adam rejimi kuracağız" diyorlar. "Ben Türkiye'yi gerekirse tek adama feda ederim" mantığıyla yola çıkmış durumdalar. Ülkenin bu kadar derdi, bu kadar sorunu varken neden rejim değişikliği, neden? Sevgili vatandaşlarım, bunlar işsizliği çözmek için mücadele ettiler de parlamenter sistem mi buna engel oldu. Siz terörü bitirmek istediniz de parlamenter sistem mi size engel oldu? Komşularla iyi olmak istediniz de parlamenter sistem mi size engel oldu. Siz çiftçinin mazotundaki KDV'yi, ÖTV'yi sıfırlamak istediniz de parlamenter sistem mi engel oldu size? Değerli arkadaşlarım, siz eğitim sistemini düzeltmek istediniz de parlamenter sistem mi engel oldu size? Eğitim dedim de, bakın. BM'nin yayınladığı bilişim ve teknoloji indeksi var. 2007'de Türkiye 59. sırada. 2016'da 70. sıraya gerilemiş, 11 sıra. Eğitim sistemi tam bir felaket. Biz "Tek adam" derken, Hindistan 104 nano uydu gönderdi uzaya, dünya rekoru kırdı.
17 milyon yoksulumuz var. Onlarla uğraşmıyoruz. Tek adama her türlü imkânı verelim diyorlar bunlar. Siz köprüler, yollar yaptınız da parlamenter sistem size engel mi oldu? Peki o zaman neden "Tek adam" rejimi. Neden bu anayasa değişikliğine millet "Evet" desin. Biri çıkıp anlatsın, şunun için "Evet" deyin desinler. Buldukları tek bir şey var; "Hayır diyenler teröristtir". Vatandaşı terörist olarak suçlayan adamlar, terör örgütlerine yardım ve yataklık yapan adamlardır. Neden tek adam rejimi, neden. Bütün yetkileri neden tek adama veriyoruz? Neden 600 milletvekili. Neden Meclis'i fesih yetkisini veriyorsunuz? Mill iradeyi temsil eden bir parlamentoyu güçlendireceğinize bir kişiye "Sabah kalkıp feshedebilirsin" diyorsunuz. Hangi gerekçeyle? Hangi gerekçeyle cumhurbaşkanı taraflı olacak? Bir partinin genel başkanı nasıl hakem tayin edilecek. Bunların cevabını bekliyoruz. Sadece ben değil, vatandaş olarak hepiniz bu sorunun cevabını bekleyin.
Akıl akıldan üstündür diye bizim çok güzel bir lafımız var. Yine çok güzel bir sözümüz daha var "Beşer, şaşar". Aileden biri hata yaparsa faturayı aile öder. Tek adam rejiminde bir kişi hata yaparsa faturayı kim öder? Millet öder. Başkan yardımcısı sayının kaç olacağı belli değil. Afganistan'da başkan yardımcısı sayısı kaç biliyor musunuz? 2. Bizde seçimle gelmeyecekler. Kaç kişi olduğunu bilmiyoruz. Bana mantıklı bir gerekçe göster, gidip "Evet" oyu vereyim. "Efendim olur mu, millet hata yapan adamı oraya seçer mi?" diyorlar. Değerli arkadaşlarım. Orhan Gencebay'ın "Hatasız kul olmaz" diye yıllarca dinledik. Hata insana ait bir kavramdır. İnsanlar hata yapabilir, önemli olan hatadan ders çıkarmak. Bakın bir kişiye devleti teslim ettiğiniz zaman ne olacak biliyor musunuz? O bir kişiyi herhangi bir güç kandırırsa, o güç devleti 12 saatte ele geçirir. Çünkü niye? Kararname çıkarma yetkisi var. Valiler, kaymakamlar, komutanlar, müftüler, istenirse bir öğleden sonra değişebilir. Böyle bir maceranın içine Türkiye sürüklenebilir mi? Sürüklenmemeli arkadaşlar.
Sadece ve sadece hata kavramı insana mahsustur. Aslan gidip aç kaldığında ceylanı yakalayıp yediğinde "Hata yaptı" diyor muyuz? Demiyoruz. İçgüdüsüyle hareket eder. İnsanda akıl vardır, o hazineyi kullanmak ister. "Akıl akıldan üstündür" diye niye diyoruz? Birinin duymadığını bir başkası duyabilir, görebilir. O yüzden TBMM çok önemli. O yüzden TBMM Kurtuluş Savaşı'nı yönetmiştir. Değerli arkadaşlarım, şimdi yetkileri elinden alınıyor.
Bu kadar yetki bir kişiye verilemez arkadaşlar. Bu kadar yetkiyi evliyaya verseniz azdırır. Devletin sübabı vardır. Kullandığımız arabada bile yedek lastik vardır. Apartman yönetiminde yönetim kurulu var arkadaşlar. Muhtarlıklarda ihtiyar meclisi var. Nasıl bir anlayıştır? Nasıl bir maceranın içine Türkiye sürüklenmektedir? Bir kararnameyle aramızda muhtarlar var, bir kararname çıkarılıp "Muhtarlıkları kaldırdım" diyebilirler. "Ya ben öyle yetki aldım ki, Muhtarlığı da feshederim" diyebilir. "Ben istediğim zamanı kaldırabiliyorum, istediğim zaman kapatabiliyorum" diyebilir. Muhtar kardeşlerime sesleniyorum, bu kadar yetkiyi bir kişiye verirseniz yarın öbür gün biri gelir sizi kapının önüne koyar.
"Evet" oyunun vebali ağırdır. Çocuklarınıza, bayrağınıza saygı duyuyorsanız, tek bir yolu vardır. "Hayır" diyeceksiniz. "Hayır" oyunun hiçbir vebali yoktur.
Parlamenter sistem en iyi bildiğimiz yoldur. Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar yerinde. Ama "Evet" çıkarsa sonucunun ne olacağını kimse bilmiyor. Bu bir parti meselesi değil arkadaşlar. Bu hepimizi ilgilendiren bir konudur. Demokrasi benim için de, benim gibi düşünmeyenler için de geçerlidir. Olaya bu çerçevede bakmamız lazım. "Hayır" demenin güzel bir huzuru vardır, ve bereketi vardır. Bilinen yoldan dönmemek, o yolu güzelleştirmek varken bilinmeyen bir yola neden sürüklenelim? Maceraya kapılmamak için hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
© Tüm hakları saklıdır.