Gündem

Kemal Kılıçdaroğlu: Elinde kalemi olanı atıyorsunuz, elinde silahı olanı üniversiteye alıyorsunuz

14 Ocak 2020 13:40

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu, Ankara Üniversitesi'nde daha önce Hukuk Fakültesi'nden Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne doğru silah doğrultan ve bunu sosyal medya hesabında paylaşan bir kişinin aynı fakülteye asistan olarak alınmasına tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu elinde sadece kağıdı ve kalemi olan, Barış Bildirisi imzacısı akademisyenlerin üniversitelerden atıldığını hatırlatarak "Şimdi aynı üniversiteyi Hukuk Fakültesi’nden elinde silahla Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne doğru nişan alan bir adamı üniversiteye hoca yapacaksınız. Pes ya! Elinde kalemi olanı atıyorsunuz, elinde silahı olanı üniversiteye alıyorsunuz! Bu vicdan mıdır, bu ahlak mıdır, bu adalet midir, bu bilim midir! Nedir bu? Bu adam öğrencilere nasıl ders verecek. ‘Beyler silahı şöyle tutacaksınız! Düşüncesini beğenmediğiniz bir kişi varsa alacaksınız alnının ortasına sıkacaksınız’ Böyle mi ders verecek" dedi. 

Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

"Adalet diyoruz. Adaletten söz ediyoruz. Devletin dini adalettir diyoruz. Adaletin olmadığı yerde insanoğlu huzursuz olur diyoruz. Devlet adaleti dağıtmak zorundadır. Anayasanın 5. maddedi diyor ki: Devletin temel amaç ve görevleri kişileri ve toplumun refahını, huzurunu ve güvenliğini sağlamaktır. 

Adalet ciddi bir kavramdır. Adamına, ülkesine göre değişmez. İnsanoğlu tüm hayatını adaleti aramakla geçirmiştir.

İmtiyazdan yana tavır alan herkesi uyarmak görevimizdir

Üniversite öğrencisine öğle yemeği veriyorsunuz, kahvaltı veriyorsunuz. Sonra zam yapacağız, kaldıracağız diyorsunuz. Tasarrufu bula bula öğrencinin yemeğinde mi bulduğunuz!

Anayasa'nın 10. maddesi: Herkes kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye aileye, zümreye veya sınıfa ayrıcalık tanınamaz. Soruyorum, hiçbir aileye, kişiye, sınıfa, zümreye ayrıcalık tanınmıyor mu? İmtiyazdan yana tavır alan herkesi uyarmak bizim görevimizdir. Özellikle iktidarı, ülkeyi yönetenleri...

Elinde kalemi olanı atıyorsunuz, elinde silahı olanı üniversiteye alıyorsunuz!

Barış Bildirisi’ni imzaladı diye yüzlerce akademisyeni attılar üniversiteden. Niçin bu bildiriyi imzaladınız diye. Ellerine silah almadılar, yürüyüş yapmadılar, biber gazı yemediler, ellerinde kalemleri var, kağıtları var. Dediler ki ‘Bir haksızlık var burada, biz bu haksızlığa isyan ediyoruz. İtiraz ediyoruz.’ Sadece kağıt, sadece kalem. Başka bir şey yok. Üniversiteden atıldılar. Niye bunu yaptınız diye. Onlar da haklarını aradılar. Anayasa Mahkemesi en sonunda dedi ki “Bu düşünceyi ifade özgürlüğüdür, katılırsınız katılmazsınız. Üniversiteden neden atıyorsunuz. Üniversiteden attığınız hocaların kalemleri, kağıtları ve kitapları vardı. Şimdi aynı üniversiteyi Hukuk Fakültesi’nden elinde silahla Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne doğru nişan alan bir adamı üniversiteye hoca yapacaksınız. Pes ya! Elinde kalemi olanı atıyorsunuz, elinde silahı olanı üniversiteye alıyorsunuz! Bu vicdan mıdır, bu ahlak mıdır, bu adalet midir, bu bilim midir! Nedir bu? Bu adam öğrencilere nasıl ders verecek. ‘Beyler silahı şöyle tutacaksınız! Düşüncesini beğenmediğiniz bir kişi varsa alacaksınız alnının ortasına sıkacaksınız’ Böyle mi ders verecek.  

Türkiye bu tecrübeleri yaşadı. Binlerce gencimizi kara toprağa gömdük. Kimi sağcı kimi solcu. Hepsi de vatanseverdi. Türkiye’nin bunu aşması lazım. Nasıl olur da elinde silah tutan, bir üniversiteye nişan alan bir kişi, ve bunu da övünerek sosyal medyada paylaşan bir kişi, üniversiteye hoca olarak atayacaksınız. Akla ve mantığa davet ediyorum bu ülkeyi yönetenleri.  

Verilmeyecek hesabımız yoktur

Hem içerde hem dışarda bir felaket yaşıyoruz. Medyanın görevi nedir? Dördüncü kuvvet olarak çağdaş ülkelerde gücü denetler. Kibir sahipleri kendi medyalarını oluşturdu. Gücü denetlemek yerine gücü pohpohlayan bir medya oluşturdular. Ama inanın onları da kimse okumuyor ve izlemiyor. 24 saat bizim propagandamızı yapıyorlar; onlara da çok teşekkür ediyorum. Biz diyoruz ki verilmeyecek hesabımız yoktur nokta.

Trump ne dedi? 'Senin mal varlığını araştırırım.' Şimdi bütün vatandaşlarımın vicdanına sesleniyorum. Yüreğinde Allah korkusu olan tüm vatandaşlarıma sesleniyorum. Biz şunu beklemez miydik, 'Ey Trump benim verilemeyecek hiçbir hesabım yoktur' demesini beklemez miydik. Ama diyemedi. Ne demek Türkiye Cumhuriyeti'nin en üst koltuğunda oturan insan bunun hesabını veremiyor. Egemen güç sizi en süt noktadan yakalamış. Siyasette temiz olacaksınız. Malı götürdüğünüz anda egemen güç bunu affetmez.

Saray'ın mutfağı zengin, paralar gani, iş arama gibi bir  dertleri yok

Anayasa'nın 49. maddesi, çalışma hakkı üzerinedir. Devlet çalışanlarının hayat seviyesini yükseltmeli. Asgari ücret bugün açlık sınırının altında. 28 yılda geldiğimiz nokta bu. İşsizlik sorunu ortada. Saray'da oturanların işsizlik sorunu yok. Saray'ın mutfağı zengin, paralar gani, iş arama gibi bir  dertleri yok. Lale Devri'ni yaşıyorlar orada. Ve bizi kandırmaya çalışıyorlar. O sosyete damat var ya Berat... 26 Şubat 2019 bir program yapmışlar, adı da şu "Burası Türkiye burada iş var" açıklama yapıyor bu yıl 2 buçuk milyon istihdam yaratacağız diyor. Nisan'dan sonra daha güçlü bir ekonomi ortaya çıkacak diyor. Kayınpeder de 2 Mayıs 2019'da TOBB'un Genel Kurulu'nda, buradaki herkes istihdam sağlasa işsizlik sorun çözülür diyor. Ne zeki ama! Ama sonuç ne. Geldik yılın sonuna. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı diyor işverenlere sizden beklediğimizi göremedik. Ama eminiz ki 2020'de olacak.

Bunlar işsizliği bilmiyor. İşsizliğin sonuçlarını bilmiyorlar. Elektrik su faturasını ödeyemiyorlar. İŞsizliğin nasıl bir sosyal felaket olduğunu bilmiyorlar. Bizim belediyelerimizde 20 bin ile 100 bin arası iş isteyen insanların dilekçesi var. 

İşsiz kardeşlerimin de yoksul ailelerin de düşünmesi lazım; bu iktidar kimden yana. Adım gibi biliyorum bu adamların tamamı hortumculardan yana. İnşallah Erdoğan buna itiraz eder de bir sürü örnek veririz.

Verginin adalet içinde alınması lazım. Verginin adil olması lazım. Herkes mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü. Herkes vergi veriyor. Eğer devletin tepesindeki kişilerin kendileri yurt dışında naylon şirket kurup Türkiye'de vergi ödememek için tezgah kurarlarsa Anayasa'nın bu maddesinin ne anlamı kalacak! Asgari ücretli, çöpten kağıt toplayan vergi ödüyor. Sen 15 milyon dolar getir ama bir kuruş vergi ödeme!

Şehirlerarası otobüse hepimiz binmişizdir. Şoförler alın teri ile çalışır vergisini öderler. Şunun için söylüyorum 8 Ocak 2018'de bu otobüs şoförlerinin belgeleri var. Otobüsler bu belgeleri almak zorunda. B1 belgesi 2009'dan 60 bira idi şimdi 250 liraya çıkarıldı. B2 belgesi 25 bindi şimdi 180 bini liraya çıktı. Devlerin enflasyonu ve yapılan zamlara bakın. Buradan bütün otobüs şoförlerine sesleniyorum, bu adalet mi, hak mı hukuk mu yoksa soygun düzeni mi! Sen dolar bazında ihale garanti verdiğin adamdan vergi almıyorsun. Herkesin oturup düşünmesi lazım.

FETÖ ile mücadelenin bayraktarlığını Sözcü yaptı, FETÖ'cü diye yargılayıp hapis cezası veriyorlar

Anayasa hakimlerin görevlerinde tarafsız olduğunu söylüyor. Hiçbir merci yargı yetkisinin kullanılmasında telkinde bulunamaz diyor Anayasa. Peki, Papaz nasıl gitti Amerika'ya? Bu memlekette adalet yok. Bu memlekette hukuk yok. Osman Kavala 805 gündür hapiste. AİHM serbest bırakın diyor. Yüzlerce gazeteci hapiste. Sözcü Gazetesi davasında gazetecilere hapis cezaları verdiler. FETÖ ile mücadelenin bayraktarlığını bu gazete yapıyordu.

Havuz medyası sahte rakamlarla Basın İlan Kurumu'nu hortumluyor

Çalışan Gazeteciler Günü kutlandı ama hangi gazeteciler? Yüzlerce gazeteci işsiz. Havuz medyası, gazeteler okunmuyor ama sayıyı yüksek gösterip ona göre Basın İlan Kurumu'ndan ilan alıyorlar. Öyleyse 100 bin tirajlı gazete neden kapansın? Gerçek rakamlar Sözcü, Cumhuriyet, Birgün Evrensel. Havuz medyası sahte rakamlarla Basın İlan Kurumu'nu hortumluyor.

Basın İlan Kurumu'na diyorlar ki, 'Siz şu şu gazetelere ilan vermeyeceksiniz.' Sanıyorlar ki bu gazeteler yayın yapmayacak. Hayır efendim bu gazeteler yayın yapacak biz de destekleyeceğiz. Yeri geldiğinde o gazeteler bizi de eleştirecek. Yeni Asya Gazetesi'nin yöneticilerinin basın kartları yenilenmedi, neden? Siyaseten farklı olsak, görüşlerini beğenmesek bile herkesin haber yapması, yazı yazmasını demokrasi gereği savunacağız.

Doğu illerimizdeki sanayileşme oranında büyük bir gerileme var. Vatandaştan dünyanın parası alınıyor peki bu paralar nereye gidiyor? Bu paralar faize gidiyor. İstihdama, işsizliğe, fabrikalara değil bu paralar Londra'daki tefecilere gidiyor. Son 17 yılda 163 milyar dolar yurtdışındaki tefecilere verildi. Bu para ile Türkiye'nin istihdam sorunu çözülürdü. Türkiye bir dakikada 35 bin dolar faiz ödüyor.

Şimdi yurt dışından çöp ithal ediyoruz. Neden Avrupalı'nın çöpüne muhtaç hale geldik? Binlerce insan kağıt topluyor, plastik toplayup geçiniyor. Şimdi siz bu insanların da ekmeğine mani oluyorsunuz.

Hükümetin izlediği Suriye politikası bize ne avantaj sağladı. Bir Allah'ın kulu desin ki şu faydası oldu. Milyonlarca insanın açlıktan nefesi kokuyor; 40 milyar doları Suriyelilere harcadık. Erdoğan diyor ki, 'İdlib'den yeni bir göç dalgası gelecek.' Hepsini saraya al. Bir yetkiliye sordum. 'Sınırdaki 1 milyon kişiyi tutabilir misiniz?' Dedi ki, 'Bir milyon kişiyi kim tutabilir?'

Mavi vatan konusunda, Doğu Akdeniz'de haklarımızı kaybetmek üzereyiz. Ne oldu Mısır gitti, İsrail ile Yunanistan ile anlaştı. Kendi aralarında bir anlaşma yaptılar. Libya'da Suriye'deki gibi bir politika izlemeyin dedik. Türkiye çatışan devletler arasında değil daha üstte kalmıştır. Yukarıdan uzlaştırmaya çalışmıştır. Söyledim, Hafter'le de, Beşar Esad ile de görüşmeniz lazım dedim. Şimdi görüşüyorlar. Kim doğru söylüyormuş CHP ve CHP kadroları doğru söylüyormuş.

Nereden aldık bunu, 'Yurtta barış, dünyada barıştan aldık.' Efendim 'Hafter ile görüşmem' dedi. Biz de BM kanalıyla işbirliğini sağlayın dedik. Ne oldu Putin geldi, konuştu hemen altına bastılar imzayı. Şimdi soru şu dış politikayı sen mi bilmiyorsun ben mi bilmiyorum? Bizim dış politika kurulumuz var. Emekli büyükelçiler ve askerlerden oluşan. Biz otururuz tartışırız.

Diyor ki Libya'da meşru hükümetle görüşüyoruz, Hafter ile görüşmeyeceğiz. İyi de Suriye'de de Esad meşru olan. Onunla da görüşmüyorsun. Kim kaybediyor; Türkiye kaybediyor."