CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 16 Nisan'daki referandumdan 'Evet' çıkması halinde 'tek adam' sisteminin geleceğini belirterek 'Hayır' oyunun 1 Mart tezkerisini hatırlatarak savundu. "Tek adam olan ülkeler hep parçalandı. 1 Mart tezkeresini unutmayın." diyen Kılıçdaroğlu "1 Mart tezkeresinde bunları ikna etmişlerdi. TBMM'ye geldi, ortak akıl egemen oldu, tezkere reddedildi" ifadesini kullandı.
16 Nisan referandu mitingi kapsamında Ordu'da konuşan Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları şöyle:
"Size bunu anlatmamın nedeni şu; 'Efendim Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor' diyorlar. Ben de onlara şu teklifi yapıyorum. Ben doğruları söylemiyorsam buyurun televizyon programında tartışalım. Belki o zaman bunca propagandaya ihtiyaç kalmayacak. Böyle bir şey demiyorlar, gelmiyorlar, oturup tartışmıyorlar.
ABD'de, Fransa'da, İngiltere'de hangi model var? Referandumdan önce liderler bir araya gelirler, televizyonda tartışırlar. Vatandaşlar çayını çorbasını içerken seyrederler. Hem tartışmaya gelmiyorlar, hem de "Doğruları söylemiyorsunuz" diyorlar. E söyleyin o zaman, neyi yanlış söylüyoruz. Siz muhtarsınız, muhtarın kaldırılması da kanunla olur, muhtarların getirilmesi de kanunla olur. Meclis'in yetkisi yok, bir kişi canı sıkılırsa muhtarlıkları kaldırabilir. Araya belediyeyi sıkıştırıyorlar.
Belediyeyi kaldıramazlar, o yetki Meclis'in, ama muhtarlar kanunla kaldırılır. Hatta bir dönem tartışma olmuştu, hatırlayın. Kanun çıksın mı, çıkmasın mı diye. Kaldırılsın diyorsanız "Evet" oyu verin. İstemiyorsanız "Hayır" oyu vereceksiniz bu kadar basit bir olay.
" 1 Mart tezkeresini hatırlayın"
Bütün bunları millet öğrenmesin diye anayasa değişikliği oylamasını televizyonlarda göstermediler. Bakın, devletin forsunu kullanıyorlar, devletin televizyonlarını kullanıyorlar. Biz konuştuğumuz zaman bazı televizyon kanalları bizi hiç görmüyorlar. Ya biz diyoruz ki, "Gelin televizyona çıkarın bizi. Gazetecileri de siz seçin, istediklerini sorsunlar". Ama yok, çıkartmıyorlar bizi. Ben milletin ferasetine güveniyorum. Hayırlı bir iş olacaktır Türkiye için, hayır oyu çıkacaktır.
Ortak akıl denen bir kavram vardır. Beşer şaşar diye bir kavram vardır. Hata yapabiliriz hepimiz. Hata insana mahsustur. Bütün yetkileri tek adama verirseniz, faturayı bu millet öder. Şimdi hepinize bir soru, milletvekili sayısı niçin 600'e çıkıyor? Faturası ne kadar, 187 trilyon lira. 550 milletvekili neyinize yetmiyor? Normali 450'dir bakın bunu da söyleyin. Fındık fiyatlarını görüyorsunuz, nerede.
187 trilyonu milletvekiline vereceğinize fındık üreticisine verin. Adam en azından çalışıyor, emek teri döküyor. En azından başka ülkelere kaçmayacak. Bunun bir partiyle, bir seçimle ilgisi yok. Oturup hep birlikte hangisi doğru, hangisi yanlış karar vereceğiz. Milletvekili olma yaşı 18'e düşüyor. Olur mu, olsun. Ama diyorlar ki; askerlikten muaf olacak. İki yıl milletvekilliği yaparsa emeklilik hakkı kazanmış olacak. El Bab'da çocuklarımız, PKK ile mücadele ediyor çocuklarımız nerede? -38 derecede, dağların başında.
Böyle bir rezalet olmaz diyorsanız Hayır oyu vereceksiniz. Evet demeyi bir türlü anlatamıyorlar, nesini anlatacaksınız zaten. Anlatamıyorlar ne yapıyorlar? "PKK, FETÖ 'hayır' diyor" diyorlar. Allah inandırsın, eğer Türk milletini başka bir mecraya çekmek isterseniz bu anayasa değişikliği çıkar, asıl felaket o zaman olur. Büyük Ortadoğu Projesi'ni unutmayın. Büyük Ortadoğu Projesi'nin Irak'ın başına neler açtığını biliyorsunuz değil mi? Irak'ın başında tek adam vardı.
Tek adam olan ülkeler hep parçalandı. 1 Mart tezkeresini unutmayın. 1 Mart tezkeresinde bunları ikna etmişlerdi. TBMM'ye geldi, ortak akıl egemen oldu, tezkere reddedildi. Bu soruyu sormak zorundasınız arkadaşlar, Meclis'ten ne istiyorlar? Kurulacak hükümet Meclis'ten güvenoyu istemeyecek. Sözlü soru bile verilmeyecek. Oradaki hastanede bir sorun çıkmıştır, Ordu Milletvekili çıkar, "Ordu'da hastanede böyle bir olay olmuştur, bana bunu açıklayın" der. Bunu da kaldırdılar, soru sorulamayacak.
"Mondros'u tek bir kişi imzaladı ve Çanakkaleyi tek kurşun atmadan geçtiler"
Bu millet demokrasiyi istiyor. Farklı düşünceler olabilir, farklı partiler olabilir ama tüm yetkiler bir kişiye verilemez. Dünyanın hiçbir ülkesinde devlet yönetimi bir kişiye teslim edilmemiştir. Teslim edilenler parçalanmıştır. En yakın örneği Irak'tır, Suriye'dir, Libya'dır. Hesabı sorulmayan bir siyaset anlayışı demokrasilerde yoktur. Demokrasilerin temel özelliği, siyaset kurumunun halka hesap vermesidir. Ben de hesap vereceğim, iktidar da verecek. Gensoru veremiyor, bir bakan yolsuzluk yaptı diyelim, gensoru verilemeyecek. Niçin, hangi gerekçeyle? Bugün, bakanlar dikkat ederler. "Bir şey olursa hesabını veririm" diye korkar. Diyorlar ki "Hesabı sorulabilir". Doğru, 400 milletvekili toplanırsa sorarsın. 400 milletvekilini nereden bulacaksın? Hakim tayin edecek. Hakim tayin etmek kolay değildir. Başkan çıkıp, Ordu'da bir yeri bir liraya kamulaştırdım diyebilir. Mahkemeye gidersiniz, mahkemeyi kim tayin ediyor? Başkan. Başkanın tayin ettiği hakim sizin lehinize mi karar verecek, başkanın lehine mi? Eğer bunları oturup, değerlendirirsek sağlıklı bir şekilde, kahvehanede, evde, muhtarın bürosunda...
Bunun partilerle ilgisi yok arkadaşlar. "Neden bayrağı kullanmıyorsunuz" diyorlar. Bu CHP'nin sorunu değil ki, Türkiye'nin sorunu. Her vatandaşın sorunu, anayasa hepimizi ilgilendiriyor. O zaman oturup hep birlikte karar vereceğiz. Bakanların hiçbiri milletvekili değil, yardımcılar, hiçbiri milletvekili değil. Ama hepsinin dokunulmazlığı olacak. Niye? Millet seçmedi. Böyle bir demokrasi olabilir mi? Bugünden bir örnek, sayın Cumhurbaşkanı herhangi bir yere gitti. Bugünkü modele göre TBMM Başkanı, Cumhurbaşkanı'na vekalet ediyor. Çünkü TBMM Başkanı'da tarafsız. Tüm siyasi partilere eşit uzaklıkta olması lazım. Yeni modelde, TBMM Başkanı'nın temsil yetkisi yok. Kim vekalet edecek? Kendisinin tayin ettiği bir yardımcı. Seçimle mi gelecek?
Hayır. Seçimle gelmeyen birinin milli iradeyi temsil etmesi doğru mudur? Seçimle gelmeyen birileri ne zaman Türkiye'yi temsil etmişlerdir? Darbe döneminde. Biz demokrasiyi geliştirelim derken darbe dönemine gidiyoruz. Bana, "Bunu gidin her yerde anlatın" diyeceksiniz. Anlatıyorum, ama sizin de sorumluluğunuz var. Sizler de anlatacaksınız. Siz, ihtiyar heyetinden izin almadan bir çöpü satabilir misiniz? Ama bu sistemde 24 saatte bir devleti bir kişiyi ikna ettikleri zaman ele geçirebilirler. Ne diyorlardı? "Efendim FETÖ 30-35 yılda devlete sızdı". Şimdi 30-35 yıla gerek yok arkadaşlar.
Bakın Çanakkale. Çanakkale geçilmez destanı yazıldı orada. Çanakkale'de şehit olanları rahmetle analım. Geçemediler orayı. Her karışında şehit kanı var. Sonra ne oldu? Mondros Mütarekesini bir kişi imzaladı, bir kurşun atmadan geçtiler. Tarihe bakın.
"Bizim çocuklarımız El Bab'da şehit oluyor"
Bizim çocuklarımız El Bab'da şehit oluyor. Elbette Suriyelilere bakacağız, ama bu şartlarda değil. Süratle barışı sağlayıp göndermemiz lazım. Bizim çocuklarımız işsiz. Şimdi diyorlar ki, "Referandum geçecek Suriyelilere vatandaşlık vereceğiz". Suriyelilere vatandaşlık verilmesini istiyorsanız "Evet" diyeceksiniz.
Bu ülke hepimizin bakın. İster Karadeniz'de, ister Güneydoğu'da, ister Trakya'da yaşayalım. Kendi ülkemizde huzur içinde, birlikte yaşamak istiyoruz. Bir ülkenin hızla büyümesini sağlar bu. Benim göremediğim bir yanlışı bir başkası görebilir. Benim düşünemediğim bir yanlışı bana başka biri hatırlatabilir. O açıdan değerli muhtar arkadaşlarım, sizler kanaat önderisiniz. Hep birlikte sandığa giderken düşünmemiz lazım. Bu işin dediğim gibi, sağı solu, partisi yok. İlk kez bir anayasa değişikliği toplumu bölüyor, ayrıştırıyor. Oysa bir anayasanın bizi bütünleştirmesi lazım.
Bu anayasa değişikliği geçerse kimsenin mal güvenliği olmaz. Bir gecede bir kararnameyle bir iş adamının tüm mallarına el koyabilir. Bakın, OHAL yetkisini Meclis veriyor. Mevcut düzende OHAL'i başkan çıkarıyor. Anadolu'da güzel bir söz vardır; bu kadar yetki evliyayı bile azdırır. Bizim insanımızın ben sağ duyusuna güveniyorum. Bakın burada ben, "Bizim partimiz şöyle, onun partisi böyle" asla demedim. Anayasa değişikliğinde öngörülenleri bir bir anlatıyorum. Bana çıkıp "Şu cümlen yanlış" desinler. Demiyorlar, diyemiyorlar.