08 Temmuz 2017 03:37
CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun ‘casusluk’ iddiasıyla 25 yıl hapis cezasına çarptırılarak tutuklanmasının ardından ‘adalet’ talebiyle Ankara’dan İstanbul’a yürüme kararı alan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 24 gündür devam ettirdiği yürüyüşüyle de gündemde.
HDP’nin heyet düzeyinde katılım gösterdiği, Saadet Partisi ve MHP’li muhaliflerin de açıklamayla destek verdiği yürüyüşe katılımla ilgili olarak AKP’nin kurucu kadrosundan olmakla beraber mevcut yönetime mesafeli olan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eski TBMM Başkanı Bülent Arınç gibi isimlere doğrudan bir davette bulunulmadığını ifade eden CHP Genel Başkanı, Adalet Yürüyüşü’ne katılsalardı bu isimlerln de diğer vatandaşlar gibi kortejde yerlerini alacaklarını söyledi.
Kılıçdaroğlu, mevcut durumda bazı kopmalar yaşansa dahi, Saadet Partisi’nin yürüyüşe desteğine ve Arınç, Gül gibi isimlerle AKP arasındaki mesafenin artmasına karşın ayrı bir oluşuma gidilmesini beklemediğini kaydetti.
12 Eylül 2010'da yapılan anayasa değişikliği referandumunda AKP’ye destek vererek “Yetmez ama evet” diyen isimlerin Adalet Yürüyüşü'ne katılımlarından da mutlu olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, “Adalet hepimiz için geçerli olması gereken bir kavram” dedi.
Güzergâh boyunca on binlerce kişinin eşlik ettiği Kılıçdaroğlu, dün itibariyle İstanbul sınırlarına girdiği yürüyüşünde 15 kilometrelik parkurun ardından, akşam saatlerinde T24’ü karavanında ağırladı. Kılıçdaroğlu’nun sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
- Türkiye’de Berberoğlu’dan önce de siyasetçiler, gazeteciler ve daha birçok kişi tutuklanmıştı. Bu sebepten yürüyüşün zamanlamasına dair, neden bu zamana kadar beklendiği konusunda çok net bir eleştiri vardı, 23 günün ardından bu eleştirilere nasıl yanıt veriyorsunuz?
Eleştirileri saygıyla karşılıyoruz; şöyle ki, Tükiye’de iki tane 15 Temmuz yaşandı, halkın 15 Temmuz’u ve sarayın 15 Temmuz’u. Halkın 15 Temmuz’unda bir sorunumuz yok, millet sokağa çıktı ve darbeyi engelledi. O darbe girişiminin yarattığı ortamı fırsatı bilip bir de sarayın yaptığı bir darbe var, o da 20 Temmuz darbesi.
20 Temmuz’dan sonra olağanüstü hal ilan edildi ve Türkiye farklı bir sürecin içine sokuldu. Gazeteciler tutuklandı, milletvekilleri tutuklandı, akademisyenlerin görevlerine son verildi, 100 bini aşkın kamu görevlisinin işine son verildi. Bunlar üst üste geldi ve Türkiye, askeri darbe dönemi koşullarının daha ağırını yaşadı. Hatta görevine son verilenler yargıya dahi başvuramaz hale geldiler, yargıya erişimleri de engellendi bir anlamda.
Bizim milletvekilimizin tutuklanması, bardağı taşıran son damla oldu. Bugüne kadar ortaya çıkan bu tablo, bizim sokağa çıkmamızı zorunlu kıldı.
- Saadet Partisi ve MHP’li muhalifler yürüyüşe destek açıklamalarında bulundular, ama neredeyse ‘istenmeyen çocuk’ olsa da HDP’yi burada görmemize rağmen o isimler fiilen sizin yanınızda yer almadı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
İster açıklama şeklinde olsun, ister doğrudan doğruya olsun verilen desteğe teşekkür ediyoruz. Adaletle sorunu olan ve Türkiye’de adalet sorunu olduğuna inanan herkes, -bazıları katılarak, bazıları mesaj göndererek, bazıları açıklama yaparak, bazıları basın toplantısı yaparak destek verdiler. Hepsine teşekkür ederiz.
- ‘AKP’nin yarı küskünleri’ diyebileceğimiz eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ya da eski Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç gibi isimlere yürüyüşe katılmaları gibi herhangi bir diyaloğunuz oldu mu, iletişime geçtiniz mi?
Hayır, herhangi bir diyalogumuz olmadı.
- Katılsalar nasıl bir tepki verirdiniz?
Diğer vatandaşlar nasıl katılıyorsa onlar da katılacaklardı. Nitekim Abdüllatif Şener Bey (eski Başbakan Yardımcısı ve AKP’nin kurucularından) de, eski MHP’li Namık Kemal Zeybek (eski Kültür Bakanı) de, AKP’nin kurucularından Fatma Bostan Ünsal ve eşi eski AKP’li vekil Faruk Ünsal da katıldı. Dolayısıyla çok sayıda farklı insanlar bir araya geldi burada. Saadet Partili de var, AKP’li de var, HDP’li de var, ÖDP’li de var; herkes katılıyor. Bu yürüyüş şu gerçeği ortaya koydu, toplumun adalete bir susamışlığı var. Haksızlıklardan bıkmış bu toplum, dolayısıyla bu durum bizi mutlu ediyor.
- Saadet Partisi’nin Adalet Yürüyüşü’ne dayanışma mesajı vermesi, referandum sürecinde birçok noktada CHP’lilerle SP’lilerin beraber hayır kampanyası yapması ve de Arınç’la Gül’ün artık AKP’ye ‘biraz’ daha mesafeli durmasının ardından yakın zamanda AKP’den bir kopuş bekliyor musunuz?
AKP’den bir kopuş olacağını sanmıyorum. Farklı bir kültür var orada. Hesaplaşmaların veya farklı görüşlere sahip olanların bunu kamuoyundan uzak, kapalı kapılar ardında yapmaları gibi bir gelenekleri var. Dolayısıyla bir kopuş olsa dahi, -zaten şu anda bir kopuş yaşıyorlar, bir kopuş yok değil de- sessizliklerini koruyarak yollarına devam ediyorlar. Ayrı bir siyasal oluşum olacağını ise tahmin etmiyorum.
- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk başbakanlık müsteşarı Ömer Dinçer “28 Şubat’ta adalet için yürüyenler şimdi devletten yana” gibi ifadelerin de bulunduğu bir yazı kaleme aldı ve yürüyüşe destek verdi. Daha öncesinde sert ifadeler yönelttiğiniz Dinçer’in son dönemde yaptığı uyarıları ve tespitleri nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Makul tespitler olduğunu düşünüyorum. Dinçer’i kamuda görev yaparken ve bakanken eleştirdiğimiz doğru ama şimdi kendisi milletvekili değil. Belki de olayları daha sağduyulu bir şekilde analiz edebiliyordur. Kendisi aynı zamanda da bir akademisyen. Yürüyüşe verdiği destek bence önemli. Adaletin ne kadar önemli olduğunu herhalde Ömer Dinçer de çok iyi biliyordur.
- Yürüyüşe, sağda duran siyasi yapı ve isimlerin yanı sıra; 2010 referandumunda AKP’nin yanına duran, CHP ile uzak siyasi noktalarda bulunan ‘Yetmez ama evet’çi isimlerden de destek geldi. Bu konuda ne düşüyorsunuz?
Mutlu oldum. Adalet, hepimiz için geçerli olması gereken bir kavram. Adalet Yürüyüşü’nün Türkiye’de pek çok şeyi kısa ve orta vadede değiştireceğine inanıyorum. Bu yürüyüş topluma giydirilen korku gömleğinin çıkarılması yürüyüşüdür. Artık insanlar daha rahat seslerini çıkarabilecekler, daha rahat eleştirebilecekler, daha rahat yazabilecekler…
- Adalet Yürüşü’nün ardından ve gelen çeşitli desteklerle birlikte 2019’da yüzde 50'yi geçebilecek partilerarası bir ittifak öngörebiliyor musunuz? Böyle bir ihtimal varsa bunun zemini nasıl olabilir?
2019’da kesinlikle Erdoğan kaybedecek, bizim düşündüğümüz aday kesinlikle kazanacak.
- Yürüyüş esnasında bir de referandum süreciyle ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuruda bulundunuz. Bu başvuruya olumlu bir cevap verilirse Türkiye’deki yansımasının nasıl olacağını düşünüyorsunuz?
Biz anayasa değişikliğini meşru olmayan, gayrimeşru bir değişiklik olarak tanımlamıştık. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin olumlu bir karar vermesi de bunu perçinlemiş olacaktır. Gayrimeşru bir anayasa değişikliği ve ona dayanarak getirecek uyum yasalarının da gayrimeşru olacağını düşünüyoruz. AİHM’in referandum olduğu için başvuruyu gündeme almaması ihtimali var ama eğer alınırsa, bunun gayrimeşru olacağı zaten çok açık. Yüksek Seçim Kurulu, yasaya aykırı karar verdi.
- Yürüyüşün sorunsuz bir şekilde devam etmesiyle birlikte, ‘Kemal Bey liderliğini pekiştirdi’ gibi yorumlar da gelmeye başladı. Birkaç ay önce ise parti içindeki tartışmalara yönelik olarak kullandığınız ‘Kapının önüne koyarım’ ifadeleri tartışma yaratmıştı. Bu konuda şu anki tutumunuz ne, parti içi muhalefetle ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?
Muhalefet her zaman olabilir, partimizde insanlar düşüncelerini rahatlıkla, özgürce anlatabiliyorlar. Bunu parti meclisinde de, kapalı grup toplantılarında da yapıyorlar. Bu, bizim geleneğimiz zaten, bundan vazgeçmek doğru değil. Tam tersine partiyi yönetenlerin eksiklikleri, kusurları, yanlışları varsa; uygun mekan ve mecralarda aktarılması gayet doğaldır. Ben bu durumdan son derece memnunum. eleştirirlerse gayet memnun da olurum.
- Berberoğlu’nun tutuklanmasının ardından hızlı bir şekilde İstanbul’a yürüme kararı aldınız ve bir sonraki günde de yürüyüşe hemen başladınız. Siyasetten uzak bir soruya geçeceğim, yürüyüşten önceki gece neler hissetiniz?
Yürüyüşten önceki gece eve gittiğimde evdekiler sevinçle karşıladılar, haberi daha öncesinden duymuşlar. Her zamanki gibi yemeğimi yedim, gelen maillere kısaca baktım. Ertesi gün uzun bir yürüyüş yapacağım için dinlendim. Sabah olunca da Güvenpark’a gittik. Yürüyüş öncesinde günlük rutinimde çok ciddi bir değişiklik olmadı yani.
- Çok kısa bir mola vererek 21 kilometre yol aldığınız ilk günün akşamında neler hissetiniz? İkinci güne başlamak için motivasyonunuz neydi?
İlk gün kontrolsüz bir gündü. ‘Güvenpark’tan elimde bir pankartla İstanbul’a tek başıma yürüyeceğim’ diye bir açıklama yapmıştım akşam basın toplantısında. Sabahında Güvenpark’a gittiğimde kalabalıktı. Çok sayıda bizim milletvekillerimiz, diğer partililer ve vatandaşlar vardı. Tabii herkes kravatlı, kösele ayakkabı giymişler.
Açıklamadan sonra 21 kilometre yürüdük, yalnız arada bir 10 dakika mola verdik. O gün tabii birçok sorun çıktı. Ben hazırlıklı gitmiştim, çünkü İstanbul’a yürüyecektim. Arkadaşların bir kısmı o kadar hazırlıklı değildi. Daha sonrasında spor ayakkabı aldılar, elbiselerini değiştirdiler; yürüyüşe böyle başladık.
- Spor geçmişiniz olmamasına rağmen yürüyüş esnasında çok ciddi bir form tuttunuz, pazar gününden sonra yürüme alışkanlığınızı nasıl devam ettireceksiniz?
Adalet arayışımız devam edecek. İlla yürüyüş şeklinde olmayabilir ama değişik şekillerde adalet arayışını sürdüreceğiz. Bir taraftan şunu da söylüyorlar: Bu kadar yürüyüşü gerçekleştirdikten sonra birdenbire kesmek doğru değil. Belli aralıklarla bu yürüyüşü sürdürmek gerekiyor.
- Pazar günkü mitinge çok az kaldı. Geride bırakılan 23 günün sizin için akılda kalan bölümleri hangisi oldu?
Düzce ve Bolu arası olağanüstü güzellikteydi. Coğrafya itibariyle de son derece güzeldi. Yeşilin bütün tonlarını görmek mümkün, gökyüzü mavi… Dolayısıyla hep şunu düşündüm cennet gibi bir ülkede yaşıyoruz ama cennet gibi ülkeyi cehenneme çeviriyoruz. Neden? Neden bir arada yaşamıyoruz, neden bir araya gelip konuşamıyoruz, neden insanlara zulüm ediyoruz, eziyet çektiriyoruz… İnsanlar hapishanelerde, oysa bu doğa ile birlikte hep birlikte yaşayabiliriz. Bir masanın etrafına oturup tartışabiliriz; kavga etmenin, gerilim yaratmanın, toplumu germenin bir mantığı yok. En çok düşündüğüm bunlar oldu…
© Tüm hakları saklıdır.