01 Şubat 2017 23:32
Hilal Köylü
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, anayasa değişikliklerinin Türkiye'nin hiçbir sorununa çözüm getirmediğini ve gerçekleşmesi durumunda kimsenin can ve mal güvenliğinin olmayacağını söyledi.
Türkiye’de parlamenter sistemi sona erdirecek anayasa değişikliğinin referanduma sunulması için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan gelecek haber bekleniyor.
Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın anayasa değişikliğini savunmasına ilişkin olarak da "Temel nedeni şu; yargılanmaktan korkuyor. Kendisinin ve ailesinin yargılanması halinde suçlu çıkacağını o da biliyor, herkes biliyor" yorumunu yaptı
Erdoğan’ın “Devlette iki başlılık sona erecek” diye savunduğu değişikliği ana muhalefet partisi CHP ‘rejim değişikliği’ olarak nitelendiriyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, anayasa değişikliğine neden ‘hayır’ dediklerine, kaygılarına ve referandumda nasıl bir kampanya yürüteceklerine ilişkin DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı.
DW Türkçe: Nasıl bir kaygınız var ki, anayasa değişikliğine ‘rejim değişikliği’ diyorsunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu: Türkiye anayasa değişikliğine ‘evet' derse demokratik parlamenter sistemi kaybedecek. Parlamento, demokraside ana unsur olmaktan çıkarılacak. Sorunların çözüm adresi parlamento değil, başkanlık olacak. Oysa parlamento milli iradeyi temsil ediyor, birden fazla parti var orada. Anayasa değişikliğiyle yasama-yürütme-yargıda yetkiler ağırlıklı olarak başkana verilince totaliter bir başkanlık sistemi gündeme geliyor. Yasama-yürütme ve yargıyı kontrol eden bir başkanlık sistemine dönüşecek Türkiye.
DW: Güçler ayrılığının olmadığı bir sistem, halka ne kaybettirir?
Kılıçdaroğlu: Güçler ayrılığının olmadığı bir cumhuriyet bizim kabul edebileceğimiz bir cumhuriyet değil. Türkiye’nin, vatandaşın haklarını güvenceye alan bağımsız bir yargıya ihtiyacı var. Oysa anayasa değişikliği, bağımsız yargıyı ortadan kaldırıyor. Bizim asıl üzerinde durduğumuz konu budur. 2010 referandumuyla yargı belli güçlerin eline verildi, Fethullah Gülen örgütüne teslim edildi. Şimdi oradan alıp yargıyı, bütünüyle başkana bağlamak istiyorlar. Anayasa değişikliği gerçekleşirse, hiç kimsenin can ve mal güvenliği olmayacak. Devletle arasında çıkan bir sorun dolayısıyla vatandaş bağımsız yargıya gidecekken yine iktidarın kontrolünde olan yargıya başvuracak ve dolayısıyla kendi haklarını alamayacak. Cumhuriyet’in en büyük kazanımlarından olan bağımsız yargı kaybedilecek. Yargı bağımsızlığının ortadan kalkması vatandaşın can ve mal güvenliğinin korunamayacağı anlamına geliyor.
DW: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anayasa değişikliğini savunmasını, çok istemesini neye bağlıyorsunuz?
Kılıçdaroğlu: Temel nedeni şu; yargılanmaktan korkuyor. Kendisinin ve ailesinin yargılanması halinde suçlu çıkacağını o da biliyor, herkes biliyor. En yakın çevresi de biliyor. Dolayısıyla kendi geleceğini güvence altına almak istiyor. Kendi geleceğini, halkın geleceğinden daha çok önemsiyor. En başarılı yönetici, kendisine en az ihtiyaç hissettirendir. Çünkü ona göre kurumlar oluşur, her kurum kendi görevini yapar. Siz bütün yetkileri üstünüze alırsanız, bu kurumsal yapıyı yıkmış olursunuz. Bırakın yönetmeyi, bir kaos ortamı yaratırsınız. Aklı başında olan hiç kimse bu kadar fazla yetkiyi istemez, doğru değil çünkü. Erdoğan’ın bütün derdi –yarın bir şey olursa, ben yargılanırsam- düşüncesi. Bütün strateji bunun üzerine kurulu.
DW: Anayasa değişikliği mecliste kabul edildi ancak neden hızlıca Cumhurbaşkanına gönderilmedi, hedef ne olabilir?
Kılıçdaroğlu: Teknik olarak bir hata yapmamaları gerekiyor, bunun üzerine titizlendiklerini düşünüyorum. Çok karmaşık bir düzenleme. Bir maddeyle, anayasanın 54 maddesinde değişiklik yapıyorlar. Buralarda yapılacak bir hatanın maliyeti yüksek olacak. Belki teknik olarak bunların üzerinde durup, değerlendiriyorlardır. Erdoğan’ın kendilerine ‘yasayı gönderebilirsiniz’ diyeceği bir iradeyi de bekliyorlar tabii. Yani TBMM Başkanı, bağımsız iradeden yoksun olan bir isim. Dolayısıyla Erdoğan’dan gelecek talimata göre hareket edecektir.
DW: Anayasa değişikliğine neden ‘hayır’ dediğinizi halka yeterince anlatabildiniz mi?
Kılıçdaroğlu: Gerek Anayasa Komisyonu, gerekse parlamentodaki görüşmeler sırasında biz hem tarihsel süreci, hem dünyadaki örnekleri, hem de Türkiye'nin içinde bulunduğu koşulları dikkate alarak çok ayrıntılı tahlil ve önerilerde bulunduk. Ama medya bu analizleri topluma yansıtamadı. Bu yüzden de kamuoyu, anayasa değişikliğiyle nelerin getirildiğini, nelerin götürüldüğünü yeteri kadar bilmiyor. Meclisteki gerginlikler, kavgalar basına yansıdı ama geniş halk kitleleri milletvekillerinin ne için kavga ettiğini tam olarak anlayamadı. Partiler arasında iletişim oldu, konuşuldu ama bunlar da kamuoyuna yansımadı, çünkü iktidarın baskısı vardı. İktidar, anayasa değişikliğinin geniş kitleler tarafından bilinmesini istenmiyordu. Bu arada biz milletvekillerimizi alana da gönderemedik yani ‘gidin Türkiye’de bu anayasa değişikliğini anlatın’ diyemedik, çünkü onlar hem komisyonda hem genel kurulda çalışmak zorundaydılar. Şimdi o fırsatımız var. Rahatlıkla Türkiye’nin 81 iline gidilecek, anlatılacak, sivil toplum örgütleriyle ortak hareket edilecek. 'Hayır' diyen diğer siyasi partiler de alanlara çıkacak. Bu konuda önce kendi tabanımızı bilgilendiriyoruz, bununla ilgili broşürler hazırladık. Sıradan vatandaşın anlayabileceği bir dile dönüştürüp, bu anayasa değişikliğinin Türkiye için nasıl bir felaket oluşturacağını onlara aktarmaya çalışıyoruz. MHP, HDP, Saadet Partisi, Demokrat Parti ‘hayır’ diyor. 'Hayır' diyenler fazla. 'Hayır' diyenlerin sayısının daha da artacağına da inanıyoruz. Biz anlatabildiğimiz ölçüde 'hayır' diyenlerin sayısı artacaktır.
DW: Bahçeli liderliğindeki MHP neden anayasa değişikliğine ‘evet' diyor sizce ?
Kılıçdaroğlu: Bahçeli’yi anlamış değilim. Partisinin adı Milliyetçi Hareket Partisi. Milliyetçilik sözcüğünü en çok kullanan parti. Tüzüğünde, programlarında ısrarla vurguladığı bir deyim milliyetçilik. Ama aynı Bahçeli “Her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına alıyorum” diyen kişiyle yan yana fotoğraf veriyor, ben bunu anlayamıyorum. Samimi söylüyorum, Bahçeli’yi anlayamıyorum.
DW: Halk neler biliyor anayasa değişikliği hakkında?
Kılıçdaroğlu: AKP özellikle anayasa değişikliğiyle nelerin getirildiğinin geniş kitleler tarafından bilinmemesini istiyor ve olayı sadece Erdoğan bağlamında kamuoyuna yansıtmayı tercih ediyor. AKP, 'Erdoğan’a başkanlık veriyoruz. İki başlı bir yönetim olmasın, bu Türkiye'nin önündeki en ciddi engeldir' diyor. Ama iki başlı bir yönetim yok. Tek başına bir iktidar var. AKP, 'Koalisyonlar dönemi bitecek' diyor ama başkanlık sisteminin uygulandığı ülkelere bakıyoruz, orada da koalisyonlar var pekala. Yani söylenen hiçbir şey doğru ve inandırıcı değil.
DW: AKP’de mi anlatamadı anayasa değişikliğini halka?
Kılıçdaroğlu: Anlatmakta zorluk çekiyorlar. Hangi gerekçeyle bu anayasa değişikliği yapılıyor? Türkiye’nin dünya kadar sorunu var. Anayasa değişikliği bu sorunların hiçbirine çözüm getirmiyor. Demokrasi deseniz, tam tersine demokrasi askıya alınıyor. Parlamento daha güçlü olsun derseniz, tam tersine parlamento emekliye ayrılıyor. Devlet yönetiminde çatışma olmasın deniyor, 15 yıldır devlet yönetiminde çatışma olmadı. Her istedikleri kararı aldılar, her istedikleri yasayı çıkardılar. O zaman asıl sorun ne? Halk, bu soruları soruyor ancak cevabını alamıyor. Biz de iki soru soruyoruz mesela AKP’ye. 15 yıldır isteyip de çıkaramadığınız bir kanun var mı? Yok. O zaman anayasayı niye değiştiriyorsunuz? 15 yıldır tek başına iktidardasınız, bakanlar kurulu sizde. Arzu edip de çıkaramadığınız bir kararname var mı? Yine yok. Her istediğinizi yapıyorsunuz. Bu değişikliğin bana mantıklı bir gerekçesi lazım. Bu gerekçe ortada yok. Bu sorular tabandan AKP genel merkezine de gidiyor.
DW: Medya anayasa değişikliğini yeterince işleyip, anlatıyor mu?
Kılıçdaroğlu: Medya büyük bir baskı altında. En az yüzde 90’ı hükümetin kontrolü altında. Günün 24 saati hükümetin lehine yayın yapan kanallar, gazeteler var. Baskı altındakiler de hükümetin aleyhine olabilecek haberleri ya iç sayfalarda veriyorlar ya da korkup hiç vermiyorlar. Televizyon kanallarına tek merkezden talimat veriliyor. Talimatlara uyulmazsa başlarına nelerin gelebileceği medya patronlarına tek tek söyleniyor. Bu, bilinen bir gerçek. NTV, CNNTürk, HaberTürk gibi merkez haber kanalları büyük baskı altında. En son RTÜK bir karar aldı ve televizyon kanallarının hükümetin hoşuna gitmeyen yayın yapması durumunda karartılabileceğini söyledi. Gazetelerin genel yayın yönetmenleri çağrıldı ve onlara tembih edildi, üstelik, RTÜK daha karar almadan RTÜK'ün başkan yardımcısı tebliğ etti bu durumu onlara. Örneğin bir yerde patlama olduğu zaman sadece hükümet görüntü verebilecek onlara. Hükümetin istediği görüntüler yayınlanabilecek. Böylesine yoğun sınırlamalar var. Muhalif medya dediğimiz gazeteler de büyük baskı altında. Cumhuriyet yazarlarının tutuklu olduğunu herkes biliyor.
DW Türkçe: Halkı nasıl bilgilendireceksiniz, sosyal medya yasaklarıyla nasıl mücadele edeceksiniz?
Kılıçdaroğlu: Kapı kapı dolaşacağız, yerel medyadan yararlanacağız. Gittiğim her ilde yerel medyayla özel toplantılar yapacağız. Vatandaşla birebir iletişim kuracağız. Zaten büyük mitingler yapma kararımız henüz yok. Doğrudan doğruya, birebir insanlarla, sivil toplum kuruluşlarıyla, kanaat önderleriyle buluşarak vatandaşlarımıza neden ‘hayır’ demeleri gerektiğini anlatacağız. Kafamda çok slogan, düşünce var ama “Hiçbir sorunumu çözmeyen bir anayasaya hayır” diyoruz. Toplumda gerginliği artıracak bu anayasa değişikliği. Onun için 'hayır' diyoruz. Gerginliğe hayır, işsizliğe hayır, kötülüğe hayır. İstedikleri kadar yasak getirsinler, biz bu ucube anayasa değişikliğini geniş kitlelere aktaracağız. Otobüse, yola yasak getiremezler. Ev ev, köy köy dolaşıp, bunu anlatacağız.
DW: Sosyal medyada ünlü futbolcular ‘evet' dediler, tepki gördüler. Sanatçılar da ‘evet-hayır’ kampanyaları yürütüyor. Türkiye’de kamplaşma hangi boyutta sizce?
Kılıçdaroğlu: Futbolcular, iktidarın kendilerine verdiği görevi yerine getirdiler, bağımsız iradeleriyle hareket etmediler. Acı olan da bu zaten. Gelen tepkiler üzerine ‘Atatürkçüyüz biz’ demek zorunda kaldılar. Mustafa Kemal’in kim olduğunu bilmiyorlar. Demokrasiye ve parlamenter rejime ne kadar önem verdiğini bile bilmiyorlar. Türkiye zaten bir kutuplaşma içinde. Ucube anayasa değişikliği dememin nedeni de o. Anayasalar toplumsal uzlaşma metinleri. Oysa şimdi, toplumu ayrıştıran bir metin var. O nedenle biz bu anayasa değişikliğine sağlıklı, tutarlı bir değişiklik diyemiyoruz. Bir anayasa toplumu bölüp, ayrıştırıyorsa ona anayasa diyemezsiniz.
DW: Yurtdışındaki seçmenler için de bir kampanya yürütecek misiniz, seçim güvenliği için siz de önlem alacak mısınız?
Kılıçdaroğlu: Yurtiçinde nasıl her vatandaşımıza ulaşacaksak, yurtdışında da öyle ulaşacağız. Onlar, yaşadıkları yerlerdeki demokrasinin Türkiye’de de olmasını istiyorlar. Güçlü parlamento istiyorlar Türkiye için. Onlara da Türkiye’de neler olduğunu açık açık anlatacağız. Yaklaşık 2 yıl önce seçim çevresi sorumluları belirledik. Her sandığa sahip çıkmak üzere eğitimler yapıyoruz, her sandığa sahip çıkacağız. Bu konudaki çalışmalarımızı güçlendiriyoruz. Herkes emin olsun. Herkes mutlaka gidip sandığa oy kullansın. Sandığa gitmeye sıcak bakmayanların da sandığa gitmesi gerekiyor. Çünkü bu bir seçim değil, demokrasi oylaması. Sandığa gidip oy kullanan herkes aslında demokrasiyi koruyacak. AKP, devlet olanaklarını değil, devletin kendisini kullanacak. Kaymakamı, valiyi kullanacak. Kaymakamlar, dekanlar, rektörler, valiler şimdiden ‘evet’ diye tweet atıyor. Dolayısıyla biz bu referandumda AKP devletine karşı mücadele edeceğiz.
DW: Türkiye’de nasıl bir siyasi atmosfer var şimdi?
Kılıçdaroğlu: Referandum öncesi bir erken seçime ihtiyaç var. Referandumu, anayasa değişikliğini geri çeksinler. Türkiye bir erken seçime gitmek zorunda. Türkiye yönetilmiyor şu anda. İç, dış politikada batağa saplanan, ekonomik krizle karşı karşıya olan bir Türkiye var şu anda. Türkiye’nin sağlıklı yönetilmesi, parlamentonun bu konuda güçlü bir irade sergilemesi lazım. Türkiye'nin bir an önce seçime gitmesi gerekiyor. Seçimden sonra anayasa değişikliği görüşülebilir.
DW: Referanduma giderken Batı’dan beklentiniz nedir?
Kılıçdaroğlu: AB, tam üyelik konusunda Türkiye’ye karşı çifte standart uyguladı ve bu Avrupa’nın etik değerleriyle bağdaşmıyor. Türkiye’yi tam üyelik konusunda teşvik etmesi ve bu konuda elini çabuk tutması lazım. Hem barışçıl hem de hukukun üstünlüğüne önem veren bir Türkiye’ye katkı sağlaması lazım. Bunlar pek yapılmadı. Bunun için AB’nin Türkiye ile diyaloglarını hem geliştirmesi hem katkı vermesi, daha sıcak temaslar kurması, yeni fasıllar açması (adalet ve hukuk konusunda özellikle) gerekir. Şimdi Türkiye’de yargı bağımsızlığı tamamen yok edilirken, AB’nin daha yapıcı yaklaşımlarla Türkiye’yi değerlendirmesi gerekiyor.
© Tüm hakları saklıdır.