Dünya
Deutsche Welle

Kıbrıslı Türklerin AB hüsranı

Gazeteci Kayhan Karaca Kıbrıs’tan izlenimlerini DW okurları ile paylaşıyor. Dizinin dördüncü ve son bölümünde Kıbrıs sorununun Avrupa Birliği boyutu ele alınıyor.

27 Kasım 2014 09:37


Kıbrıs sorununun Avrupa Birliği (AB) boyutu olağanüstü karmaşık. Zira, bir yanda, sadece Kıbrıslı Rumlar tarafından temsil edilen AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti, diğer yanda ise sadece Ankara tarafından tanınan “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” (KKTC) var. Dolayısıyla AB, istemese de Kıbrıs sorununa doğrudan taraf. Fakat sorunun çözümünde hiçbir ağırlığı yok, ağırlık sahibi olmak için çaba harcadığı da söylenemez. Dahası, bu durumu 2004 yılında Annan Planı sonrası kendi elleriyle yarattı.

Annan Planı için 24 Nisan 2004 tarihinde gerçekleştirilen referandumda Kıbrıslı Türkler yüzde 65 oyla çözüm lehinde oy kullanmıştı. Kıbrıslı Rumlar ise yüzde 75 oyla plana hayır dedi. Böylelikle adada o güne kadar elde edilebilmiş en önemli çözüm fırsatı çöpe gitmiş oldu. AB Genel İşler Konseyi referandum sonuçlarının hemen ardından 26 Nisan 2004 tarihinde toplanmış ve Annan Planı’na evet diyen Kıbrıs Türk toplumunu “mükafatlandırmak” adına izolasyonların kaldırılacağı vaadinde bulunmuştu.

Yeşil Hat Tüzüğü sonrası

O dönem Avrupa Komisyonu’nun genişleme sürecinden sorumlu Alman komiser Günther Verheugen Avrupa medyasının gözünün içine baka baka “izolasyonların kalkacağı” müjdesi vermişti. Bu amaçla 28 Nisan 2004 tarihinde, adanın kuzeyi ile güneyi arasında insan, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını öngören Yeşil Hat Tüzüğü adı altında bir belge kabul edildi. Bundan tam iki gün sonra, 1 Mayıs 2004 tarihinde, Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıs Cumhuriyeti adına AB üyesi oldu. Bu aynı zamanda AB’nin o günden sonra Kıbrıslı Türkler (ve Türkiye) hakkında alacağı kararlarda Kıbrıslı Rumların doğrudan söz sahibi olacağı anlamına geliyordu. Öyle de oldu. Komisyon 7 Temmuz 2004 tarihinde ticaret ve mali yardım olmak üzere iki tüzük önerisinde daha bulundu.

Mali yardım kapsamında Kuzey Kıbrıs’ta bazı projeler finanse edildi. Bunlar arasında Dikmen çöplüğünün rehabilitasyonu (6.2 milyon Euro), Güngörköy’de yeni depolama alanı (5.1 milyon Euro), Magosa ve Güzelyurt’ta atık su arıtma ve kanalizasyon tesisleri (19.4 milyon Euro), Lefkoşa, Magosa, Girne, Lefke ve Güzelyurt’ta toplam 235 km uzunluğundaki asbestli su borularının değiştirilmesi (8.2 milyon Euro), Serhatköy’de güneş enerjisi parkı (3.7 milyon Euro) ve telekomünikasyon altyapısının modernizasyonu (10 milyon Euro) da var. AB kağıt üzerinde adada iki toplum arasında yakınlaşmayı da destekliyor. Altyapı yatırımlarına ek olarak Kıbrıslı Türklerin AB müktesebatına uyumuna katkı sağlıyor. Kayıp Şahıslar Komitesi ve Kültürel Miras Teknik Komitesi gibi ortak kuruluşlara destek veriyor.

Bununla birlikte, Yeşil Hat Tüzüğü, Kıbrıslı Rumların blokajına takıldı, takılmaya da devam ediyor. Rumlar, tüzüğü işlerine geldiği gibi yorumluyor. Kıbrıslı Türklerin bazı ürünlerine ticaret yasağı getirip, bazılarının pazarlanması önünde engeller çıkarıyorlar. Örneğin Kıbrıslı Türklere ait ticari araçların güneye geçişleri engelleniyor. Kıbrıslı Rumlar, bu kısıtlamalar karşısında kendisini, “adanın kuzeyi işgal altında, sorumlu Türkiye” şeklinde savunuyor. Kıbrıslı Türkler ise Rumların “AB’nin arkasına saklandıkları” görüşünde.

'Sorun çözülmeden Rumlar üye yapılmamalıydı'

KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, “Kıbrıs sorunu çözümlenmeden Rumların üye yapılması hataydı. Kıbrıs sorununu biz başlatmadık. Yunanistan ve Rumlar başlattı. Şimdi ikisi de AB üyesi. Böyle bir durumda Rumlar neden adım atsın? Adım atması gereken AB’dir” diyor. AB’yi Atina ve Rumlara baskı yapmaya çağırıyor. KKTC adına Rumlarla masada müzakere eden Ergün Olgun da “Rumlar AB üyeliklerini kullandılar. AB hata yaptı. Annan Planı sonuçlarına rağmen Rumlar tek taraflı üye yapıldı” görüşünü dile getiriyor. KKTC Başbakanı Özkan Yorgancıoğlu ise AB’nin Kıbrıslı Türklere yaklaşımının “daha pozitif olması gerektiğini” söylüyor ve ekliyor: “Doğrudan ticaret tüzüğü gerektiği gibi işlemiyor. Gıda ve giyimle ilgili engellemeler var. Kapıdaki polislerin kimi zaman satın alınan malları elimizden aldığı bile oluyor. Kıbrıslı Türkler kendi mallarıyla ilgili Rum gazetelerine ilan dahi veremiyor. Kıbrıs’ın bütünü AB üyesi ama kuzeyin üyeliği askıda. Biz AB’ye mal satamıyoruz. Benim de örneğin güneyde Baf’ta toprağım var ama orada bana rağmen üretilenler AB’ye satılabiliyor”.

KKTC Meclis Başkanı Sibel Siber, AB organlarından Avrupa Parlamentosu’nun kendilerini hor görmesinden ve Kuzey Kıbrıs’ın kurumlarıyla temasa geçmemesinden yakınıyor. Avrupa Parlamentosu içinde geçtiğimiz yıllarda oluşturulan “Kıbrıslı Türklerle Yüksek Temas Grubu”nun, adının aksine Kıbrıslı Türklerle “somut hiçbir şey yapmadığını” hatırlatan Siber, “Bir iki kere sözde bizim için Kıbrıs’a geldiler. Bırakın adanın kuzeyinde kalmayı, kimileri kuzeye dahi geçmek istemedi” diyor. Rumların geçmişte hiçbir zaman Türkleri temsil etmediğini de söyleyen Siber, “Avrupa Parlamentosu’nda Kıbrıs’a ayrılmış 6 koltuğun tamamında Rumların oturduğunu” da anımsatıyor. Burada bir parantez açıp, Avrupa Parlamentosu’nda Kıbrıs dosyasının tamamen Kıbrıslı Rum ve Yunan parlamenterlerin kontrolünde olduğunu da hatırlatalım. Parlamento’nun Türkiye raporlarının Kıbrısla ilgili bölümü büyük ölçüde Kıbrıslı Rum ve Yunan parlamenterlerin istediği şekilde kaleme alınıyor. Bunu görmek için Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’nunda bu raporlar için düzenlenen oturumlara katılmanız yeterli.

'Anastasiades’i daha kibirli yapacak'

Avrupa Parlamentosu'nun adadaki hidrokarbon krizi konusunda 13 Kasım 2014 tarihinde kabul ettiği karar da bunun en güzel örneği. Avrupalı parlamenterler, sadece Kıbrıslı Rum ve Yunan üyelerin hazırladıkları bir metni oylamak yerine, yine Ankara’yı gemilerini geri çekmeye çağıran ama aynı zamanda da adada müzakere masasından kalkan Rum lider Anastasiades’i tekrar masaya dönmeye davet edemezler miydi? Yapmadılar. Yapmamayı tercih ettiler. Anastasiades müzakere masasından kalktığından AB’den çıt çıkmadı. Ne AB dönem başkanlığı, ne Komisyon ne de Avrupa Parlamentosu’ndan Rum lidere “masaya geri dön” çağrısı gelmedi. Kıbrıslı Türk lider Dervişoğlu masayı terk eden taraf olsaydı aynı hoşgörü gösterilir miydi? Kıbrıslı Türklerin Dışişleri Bakanı Özdil Nami, bu konu hakkında, “Avrupa Parlamentosu kararı Anastasiades’i daha kibirli yapmaktan başka işe yaramayacak. Tersine, masaya dönmesi artık daha da zorlaştı. Rum kamuoyu şimdi ‘AB bizim arkamızda, neden Türklerle çözüm arayışına girelim. Türkler geri adım atmadıkça masaya dönme’ diyecek. AB şu anda bu duyguları tetikliyor. Bu da ihtiyacımız olanın tam tersi” diyor.

KKTC Meclisi üyesi Mehmet Çağlar (CTP) ise Kıbrıslı Türklerin Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde (AKPM), oy hakları olmasa da temsil edildiklerini belirtip, Avrupa Parlamentosu’nun da “mükemmel olmamakla birlikte AKPM örneğinden esinlenebileceğini” söylüyor. Kıbrıslı Türkler bugün AKPM’de Mehmet Çağlar ve Tahsin Ertuğruloğlu (UBP) tarafından temsil ediliyor. AKPM’nin tüm genel kurul ve komisyon toplantılarına katılabiliyor, konuşma yapabiliyor, görüş belirtebiliyorlar.

'AB heyecanından eser kalmadı'

Kıbrıs Türk sivil toplumu da AB'den dertli. Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanı Fikri Toros’a göre “Mevcut durum şizofrenik görünse de AB’nin 2004 yılında adanın sadece bir tarafını üye yapmasıyla meydana geldi”. Kıbrıs Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Niyazi Kızılyürek ise “AB üyeliğinin Ankara için Kıbrıs sorununun çözümü perspektifinde motivasyon olmaktan çıktığını” ve “AB’nin Kıbrıs müzakerelerinde ağırlığının kalmadığını” dile getiriyor. AB’nin kendi elleriyle yarattığı bu durum Kıbrıslı Türk insan hakları aktivistlerini de usandırmaşa benziyor. Kıbrıs Türk İnsan Hakları Vakfı Başkanı avukat Emine Çolak, gelinen aşamayı “AB için hissettiğimiz heyecandan eser kalmadı. AB hâlâ resmi olarak hedef ama halka baktığınızda heyecan yok. Elbette kimse AB’yi istemiyoruz demiyor. AB üyeliği karşıtı kampanya da yok. Fakat heyecan da yok” şeklinde özetliyor.

Özetlemek gerekirse, AB birçok alanda olduğu gibi Kıbrıs konusunda da tüm saygınlığını yitirmiş durumda. Kıbrıs’ın güneyinde sokaktaki vatandaş dahi, bırakın iki toplum arasındaki müzakereleri, “Rus sermayesini adadan kaçırdığı” için AB’ye ateş püskürüyor. Gerçek şu ki, 28 üyeli AB içinde, sayıları bir elin parmak sayısını geçmeyecek bir avuç ülke Kıbrıs meselesini tekellerine almış durumdalar. Bu ülkeler Kıbrıs sorununun çözümlenmesini değişik nedenlerden ötürü arzulamıyorlar. Kimilerinin stratejik çıkarları öyle gerektiriyor, kimileri de adada çözümü öncelik olarak görmüyor. Zira Kıbrıs’ta sorun çözümlenirse Ankara’nın AB üyelik perspektifi önündeki önemli bir engelin kalkacağını biliyorlar. İşin traji komik yanı, Kıbrıslı Rumlar da bu gerçeği biliyor ve hatta itiraf dahi ediyorlar.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle