Gündem

'Keşke Murat yaşasaydı da ben 16 yıl hapis yatsaydım'

Balyoz'dan tahliye olan Albay Ali Türkşen, özgürlüğünün ilk günün anlattı. Albay Türkşen, Genelkurmay'ın kendilerine sahip çıkmadığını söyledi

22 Haziran 2014 10:54

Balyoz’da tahliye olan çıkan Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen, yaşadıkları süreç boyunca Genelkurmay’ın kendilerine sahip çıkmadığını belirtti. Türkşen, cezaevinde yaşamını yitiren Murat Özenalp içinse “Keşke Murat yaşasaydı da ben 16 yıl hapis yatsaydım” dedi.

Balyoz Planı davasından 16 yıl hapis cezası aldıktan sonra Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali gerekçesiyle hapisten çıkan Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen, özgürlüğünün ilk gününü anlattı.

Ali Türkşen, “Allah bir daha şerefli Türk subayının iftiralarla cezaevine düşmesine izin vermesin. Hepimiz çok yıprandık, yıllarımızı geri getirmek mümkün değil. Keşke koğuş arkadaşım Murat Özenalp yaşasaydı da ben 16 yıl hapis yatsaydım” dedi.

Gökhan Karakaş’ın Milliyet’teki haberine göre, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en gözde operasyon birimlerinden olan SAT (Sualtı Taaaruz) Komutanlığı’nda görev yaparken Poyrazköy ve Balyoz Planı davaları nedeniyle tutuklanan ve 1221 gün hapiste kalan SAT timinin efsane komutanı, Hasdal Askeri Cezaevi’nde geçen günlerini ve tahliye sürecini şöyle anlattı:

 

1221 günden sonra evdeki ilk gece

 

“Ekim 2013’te hapisten çıkan arkadaşlarımız ilk özgür gecelerinde hiç uyuyamadıklarını ve duvarların üzerlerine geldiğini söylemişti. Ama ben ilk gece çok rahat uyudum. Bu lojmanı sadece oğlum Serhan ve eşim Sevim’in anlatımıyla biliyorum. Çünkü ben içerdeyken taşındılar. Geç saatlere kadar dostlarımız bizi yalnız bırakmadı. Yatağa girdiğimde ise yorgunlukla uykuya daldım. Sabah ilk işimiz ise Boğaz’a bakarak bir kahvaltı yapmak oldu. Kahvaltının ardından Arnavutköy’den İstanbul’u yalnız izlemek istedim. Tek başıma otururken ağlamaya başladım. Gözyaşlarım akarken üzerimdeki elbiselerle denize atlayıp yüzmek istedim. Her şeyi o kadar özlemişim ki. Küçük mutluluklara bile bizi hasret bıraktılar. İyot kokulu bir havayı, önümüzden geçen kayıkları izlemeyi, sevdiğine bakarak mutlu olmayı bile esirgediler.”

 

‘Keşke Özenalp yaşasaydı’

 

“Koğuş arkadaşım Murat’ı kaybetmek tüm cezaevlerinde kalan askerleri derinden etkiledi. Murat gibi onurlu ve düzgün bir arkadaşın ölümü Türk subayının ne kadar güç durumda bırakıldığını gösteriyor. Keşke Murat yaşasaydı ben 16 yıl hapis yatsaydım. Deniz Harp Okulu’ndan arkadaşımdı ve iyi yetişmiş bir subaydı. Yüzümüz gülüyor ama Murat gibi kayıplarımız aklımıza geldikçe içimiz burkuluyor. İftiralar atılmasaydı uzun süre Deniz Kuvvetleri’ne hizmet verecek, vatanına faydalı olacaktı. Cezaevinden çıktığım ilk dakikalarda eşini aradım. İkimizin de sesi titreyerek konuştuk. İçeride halen silah arkadaşlarımız var. Biz özgürlüğümüzü elde ettik diye mücadeleyi bırakmayacağız. Askeri Casusluk gibi davalardan yatanlar serbest kalana kadar mücadele edeceğiz. Özgürüz diye rahat davranmayacağız, arkadaşlarımızı alana kadar alanlardayız.”

 

‘Cenazeler için izin vermediler’

 

 “Silah arkadaşım ve can yoldaşım Sadettin Doğan, Somali’de öldürüldüğünde çok üzüldüm. Geldiğimiz koşullar, atılan iftiralar onu başka bir ülkede çalışmaya itti. Cenazesine katılmak istedim, izin vermediler. Biz içerdeyken o kadar çok yakınımızı ve sevdiğimizi kaybettik ki... Anne ve babalarının son günlerini göremeyen, cenazesine katılamayan, helallik alamayan subay ve astsubaylar çok yıprandı.”

“Genelkurmay Başkanlığı tüm askerleri tutukluluk sürecinde çok yalnız bıraktı. 5 yıl boyunca hiç arkamızda olmadılar. Bir kez bile eşimi arayıp ‘nasılsın’ demediler. bugün bir korgeneral aradı ve tebrik etti. Konuşmak bile istemedim. Şimdiye kadar neredeydiniz? Neden Türk ordusunun bu hale gelmesini seyrettiniz? Şimdi de aramayın, istemiyoruz.”

 

‘Unutmayacağız barışmayacağız’

 

“Bize yapılanları nasıl unutalım, nasıl barışalım? Hasdal’dayken kader birliği yaptığımız arkadaşlarımızla ‘Unutmayacağız, barışmayacağız, affetmeyeceğiz’ madalyonu yaptırdık. Bu madalyon bize yapılanları asla affetmeyeceğimizin sembolü. Madalyonu taşıyan tüm askerler aynı düşünüyor. Yeniden yargılanıp beraat etsek de unutmayacağız, affetmeyeceğiz.” Bu madalyonu taşıyan TSK mensuplarının silah arkadaşlığı kadar kutsal olan başka bir kader birliği yaptığı düşünülüyor.

 

SAT’ın efsane komutanı

 

1987-2011 arasında TSK’da görev yapan Ali Türkşen, 1996’da Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğine getiren Kardak kayalıklarına çıkan ekipte yer almıştı. NATO Hizmet Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası, Üstün Başarı Kıdemi, Yurtiçi Öğrenim Başarı ve Üstün Birlik Yetiştirme Şerit rozetleri olan Türkşen’in Hasdal’da yazdığı “1963’ten günümüze SAT Komandoları ve Anılarım”, “Adaletin Şeytan Üçgeni Beşiktaş-Silivri-Hasdal” ve “Kardak’ta Kahraman Hasdal’da Esir” adlı kitapları en çok satanlar listesine girmişti.