Irak'ın başkenti Bağdat'ın yaklaşık 250 kilometre kuzeyinde bulunan Kerkük, çok farklı etnik ve mezhepsel grupların yaşadığı, zengin petrol kaynaklarına sahip stratejik bir kent.
Türkiye'nin dış politikasında tarihsel, etnik ve ekonomik açıdan önemli rol oynayan Kerkük'le ilgili tartışmalar alevlendi.
Kürtlerin ağırlıkta olduğu Kerkük İl Meclisi, önce kentteki resmi binalara Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) bayrağını astı. Daha sonra da Bağdat yönetimine, vilayetin Kürtlere mi merkezi hükümete mi bağlanacağına karar verecek referandumun yapılmasını tavsiye etti.
Bu gelişmeler, Irak ve İran'ın yanı sıra Türkiye'nin de tepkisini çekti.
Kerkük nüfusunu ağırlıklı olarak Kürt, Arap ve Türkmenler oluşturuyor. Ayrıca kentte yaşayan az sayıda Süryani, Ermeni ve Yahudi de var.
Bu grupların kendi içinde farklı mezhepleri barındırmaları da yekpare topluluklara dönüşmelerini engelliyor.
Kerkük ve Türkiye ile bölge açısından önemiyle ilgili merak edilenleri beş soruda derledik:
Kerkük'ün statüsü henüz netleşmiş bir konu değil.
Irak'ta Saddam Hüseyin rejimini deviren ABD işgali sonrası ülkenin yeni anayasası 2005 yılında kabul edildiğinde Kerkük ve diğer "tartışmalı" bölgelerin akıbeti başlangıçta 31 Aralık 2007 tarihine kadar yapılacak bir referanduma bırakılmıştı.
Ancak aradan 10 yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen bu oylama yapılamadı.
Anayasanın 140'ıncı maddesi, Kerkük'ü "bir bölgeye bağlı olmayan vilayet" olarak tanımlıyor.
Buna gerekçe olarak da 1968'de iktidara gelen Baas Partisi'nin 2003'e kadar süren iktidarı boyunca kentin yerel nüfusunun "Araplaştırma" politikası gösteriliyor.
Anayasa, statünün belirlenmesi için yapılacak halk oylaması için demografik yapının normalleştirilmesini ve nüfus sayımının yapılmasını ön koşul olarak belirliyor.
Demografik yapının normalleştirilmesi için Saddam Hüseyin döneminde bu vilayetten göçe zorlananların, ABD'nin 2003 yılındaki işgalinin ardından geri dönmesinin önü açıldı.
Ancak Türkiye ve Türkmenler, IKBY, bu bölgeyi Kürtleri getirerek, demografik yapıyı bozduğunu öne sürüyor.
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kasım 2014'teki Irak ziyareti sırasında Kerkük'ün Arapların, Türkmenlerin ve Kürtlerin birlikte yaşayacağı örnek bir kent olması gerektiğini söylemişti.
IKYB ise sadece Kürtlerin değil, Süryaniler ve Türkmenler gibi Saddam Hüseyin döneminde Kerkük'ten uzaklaştırılanların da kente döndüklerini iddia ediyor. IKYB Başkanı Mesud Barzani ise 2007 yılında NTV'ye verdiği mülakatta, "Kerkük Irak kentidir ve Kürdistan'ın bir parçasıdır. Tarih boyunca Kürtler, Türkmenler ve Araplar bu kentte yaşadılar. Fakat tarihi ve coğrafi belgelerin de gösterdiği üzere Kerkük, Kürdistan'ın bir parçasıdır ve biz Kerkük'ün Kürdistan'ın kalbi olduğuna inanıyoruz" demişti.
Kerkük'te 1,4 milyonluk nüfusun çoğunluğunu Kürtler oluşturuyor. Türkmenler ise nüfusun üçte birini oluşturduklarını söylüyor.
Kürtler, bu kadim kentin kendilerine ait olduğunu ve Saddam Hüseyin'in Araplaştırma politikası sonucunda çoğunluğu kaybettiklerini öne sürüyor.
Ancak Türkmenler de 1950'lerin sonuna kadar kentte çoğunluğu kendilerinin oluşturduğu iddia ediyor.
Türkmenlere göre, Irak'taki Komünist hükümetin Mustafa Barzani'yi sürgünden geri çağırırken Kerkük'ü de Kürt yönetimine teslim etmesi şehirde demografik yapıyı değiştirdi.
Kürtlerin iddialarına kanıt olarak en çok gösterdiği belgelerden biri, ilk Türkçe romanı yazmasıyla bilinen, Arnavut asıllı Osmanlı yazarı ve ansiklopedisti Şemsettin Sami'nin 1896 yılında yayınlanan "Kamusü'l Alam" adlı eseri.
Bu eserde Sami, Kerkük nüfusunun dörtte üçünün Kürt, kalanının ise Arap ve Türkmenler olduğunu belirtiyor. Ayrıca eserde, kentte 760 Yahudi ve 460 Keldani'nin yaşadığı da ifade ediliyor.
1957 yılında politik etkiden en uzak kabul edilen nüfus sayımında kentte yaşayanlar anadillerine göre gruplandırıldı. Bu sayımda, Kerkük'ün yüzde 48,3'ünü Kürtler, yüzde 28,2'sini Araplar ve yüzde 21,4'ünü de Türkmenler oluşturduğu görüldü. Kentin kalan nüfusu da Keldani, Asuri ve diğer etnik gruplar oluşturuyor.
Ancak Kerkük kentine bakıldığında aynı dönemde, kentin yüzde 37,6'sını Türkmenler, yüzde 33,3'ünü Kürtler ve yüzde 22,5'ini de Araplar oluşturuyor.
1960'lara gelindiğinde ise Saddam Hüseyin'in Araplaştırma politikası, kentin demografisini derin şekilde etkiledi. Saddam'ın devrildiği 2003 yılına kadar, kentte yaşayan Kürtler başka bölgelere göçe zorlanırken, yerine de Araplar yerleştirildi.
Dünyanın en büyük üçüncü petrol ihracatçısı olan Irak'ın petrolünün önemli bir kısmı güneydeki Basra ve kuzeyde Kerkük civarındaki yataklardan çıkartılıyor.
IKBY, kuzeyden çıkartılan petrolü dünya pazarlarını kendisi satmak istiyor. Hatta bir dönem IKBY buradan çıkartılan petrolü doğrudan ihraç etti ve 2015 yılında ayda 800 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi.
Uzun görüşmelerin ardından 2016 yılında merkezi Irak hükümeti ile IKBY Kerkük'ten çıkarılan petrolün dünya pazarlarına birlikte satılması ve gelirin paylaşılması konusunda uzlaşmaya vardı.
Kerkük'te bulunan petrol yataklarından ikisi IKBY, üçü de Irak devletine ait olan Kuzey Petrol Şirketi tarafından işletiliyor.
Her iki taraf da günde yaklaşık 300 bin varil petrol ihraç ediyor.
Irak'ın günlük toplam petrol ihracatı 3,7 milyon varil.
Kerkük'te tartışmaların odağında bu bölgenin "tarihsel olarak kime ait olduğu" üzerindeki uzlaşmazlık yatıyor. Hem Kürtler hem Türkmenler hem de daha az bir ölçüde Araplar buranın kendilerine ait olduğunu öne sürüyor.
Aslında, her grubun iddialarının temelini ya farklı bir tarihsel dönem ya da farklı bir coğrafi alan oluşturuyor.
Kerkük Vilayeti'nin geneline bakıldığında, tarihsel olarak Kürtlerin yoğunluğu göze çarpıyor. Ancak Kerkük iline bakıldığında Türkmenlerin çoğunluğu görülüyor.
Saddam Hüseyin'in Araplaştırma politikası sonucunda özellikle 20'nci yüzyılın ikinci yarısında burada kuşaklar boyu yaşayan Araplar da mevcut.
Etnik grupların dışında başka aktörlerin de Kerkük'e büyük önem atfetmesi ve burada söz sahibi olmak istemesi durumu daha da karmaşık bir hale getiriyor.
Siyasi anlamda esas çekişme ise merkezi Irak hükümeti ile bölgesel Kürt yönetimi arasında yaşanıyor.
Merkezi Irak hükümeti, Kerkük önemli petrol yataklarına sahip olması nedeniyle kontrolü kaybetmesi halinde gelir kaybına uğramaktan ve buranın IKBY'ye bağlanmasının ülkenin toprak bütünlüğünü bozmasından endişe ediyor.
IKYB de bu bölgede yaşayan halka kurduğu etnik bağın yanı sıra ileriye dönük olarak olası bir bağımsızlık girişiminde elini güçlendirmek istiyor.
Kendisi de önemli bir Kürt azınlığı içinde barındıran İran da Kerkük'ün merkezi hükümetten koparılmasını Irak'ın toprak bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehdit olarak görüyor ve buna karşı çıkıyor.
Kerkük'ün Türkiye için önem taşımasının ekonomik, tarihsel ve etnik nedenleri var.
Öncelikle, Türkiye buranın bir Türkmen kenti olduğunu savunuyor ve yönetiminin özellikle Kürtlerin eline geçmesine ya da IKBY'ye bağlanmasına şiddetle karşı çıkıyor.
Ayrıca, tarihsel olarak Kerkük, modern Türkiye'nin kurucu felsefesinde "Misak-ı Milli" sınırları içerisinde görülüyor.
Mustafa Kemal Atatürk, 1920 yılında kuruluşundan kısa bir süre sonra Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmada şunları söylemişti:
"Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millimiz (ulusal sınırlarımız), İskenderun'un cenubundan (güneyinden) geçer, şarka (doğuya) doğru uzanarak Musul'u, Süleymaniye'yi, Kerkük'ü ihtiva eder. İşte hudud-u millimiz budur dedik!"
Etnik ve tarihsel bağlantıların ötesinde bugün içinse ekonomik kaygılar da önemli rol oynuyor.
970 kilometre uzunluğundaki Kerkük-Ceyhan petrol boru hattının günlük kapasitesi 150 bin varil. Bu boru hattı üzerinden Kerkük ve civarındaki yataklardan çıkartılan petrol, Ceyhan'a getiriliyor ve buradan da dünya pazarlarına satılıyor.
Irak hükümeti kapasitenin 1 milyon varile çıkarmasının planlandığını açıkladı.
Dolayısıyla, bu hattan petrol akışını olumsuz etkileyebilecek her türlü gelişme Türkiye'nin hem ekonomik kayba uğramasına hem de enerji geçiş güzergahı olarak stratejik rolünün zarar görmesine neden oluyor.