14 Mayıs 2013 02:56
Helin Alp / Ankara
21 Mart’ta PKK lideri Abdullah Öcalan, Diyarbakır’da okunan mektubunda “Silahlar sussun, artık fikirler konuşsun” sözleri ile 30 yıldır silahlı mücadele veren PKK’nın yeni bir noktaya yani demokratik mücadeleye evrildiğini ilan ediyordu. Öcalan’ın verdiği mesajlarla birlikte 8 Mayıs’ta sınır dışına çekilme kararı alan PKK, “Biz üzerimize düşeni yaptık, sıra devlette” diyerek topu Oslo görüşmelerinden beri PKK’nın sınır dışına çekilmesini isteyen hükümete attı.
Tartışmalar, “Silahlar sussun sonra demokrasi gelir” ya da “Demokratikleşme devam etsin silahlar bırakılır” sözleri arasında gidip gelirken halkın beklentilerden biri de 1982 Anayasası’ndan bir an önce kurtulmak, hak ve özgürlüklerin genişletildiği sivil bir anayasaya kavuşmak oldu.
Ancak, AKP, CHP, MHP ve BDP’nin temsilcilerinin yer aldığı Anayasa Uzlaşma Komisyonu beklentilere yanıt veremiyor. Komisyon, son olarak çalışmalarını Haziran ayına kadar uzatma kararı alırken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Lizbon’da gazetecilere “Üzgünüm ama yeni anayasadan umudumu kestim” dedi.
Peki, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda neler oluyor? Komisyon neden kitleniyor? Kürt sorunun çözümü için anayasa neden hayatî? AKP, başkanlıkta ısrar etmezse komisyon uzlaşır mı? BDP’nin anayasa önerisi Öcalan’a gitti mi? BDP, anayasada özerklik talebinden hangi şartla vazgeçebilir? PKK, atılacak adımlardan sonra silah bırakacak mı?
Bu soruları ve daha fazlasını BDP Eş Genel Başkan Yardımcısı ve partinin Anayasa Uzlaşma Komisyonu sorumlusu Meral Danış Beştaş’a sorduk. Söyledikleri hem barış, hem yeni anayasa süreci için kritik olan Beştaş’ın T24’e verdiği yanıtlar şöyle:
- AKP ve BDP, çözüm sürecinin legal iki siyasi aktörü. Kendinizi ne kadar başarılı görüyorsunuz? Dümene ne kadar hakimsiniz?
Bunu en iyi dışarıdan gözlemleyenler cevap verebilir. BDP olarak “başarısız” olmamız için aslında yüzlerce sebep var. Seçim barajı, KCK adında binlerce partili arkadaşımızın tutuklanması, parti olarak hazine yardımı almamıza kadar birçok neden sayabilir. Ancak, biz bütün olumsuzluklara rağmen bu süreci duygularımız, düşüncelerimiz ve ruhumuzla yönetiyoruz. Başaracağımıza inanıyoruz.
- Hükümet Reyhanlı’daki katliamın çözüm sürecini engellemek için yapıldığını söyledi. Bu tür provokasyonlar süreci etkiler mi?
Reyhanlı katliamı korkunç bir katliamdır. Kimin, nasıl yaptığının açığa çıkarılması gerekiyor. Yayın yasağının da olmaması gerekiyor. Katliam yaralarının bir an önce sarılmasından ziyade saldırı bahane edilerek hükümete saldırılmasını doğru bulmuyoruz. Süreci etkilemesine de izin verilmemelidir.
- CHP, AKP’ye güvenmediğini ve Kürtleri oyaladığını söyledi. BDP, AKP’ye güveniyor mu?
Biz AKP’ye güven üzerine bir politika yapmıyoruz. Biz kendimize, Kürt hareketine, halkına ve değiştirebilme iradesine, sürece güveniyoruz. Siyaset başka bir partiye güven üzerine kurulmaz. CHP, sürecin içinde olmak istemiyor. Çünkü çözüm yöntemini doğru bulmuyor. Bir devlet kiminle savaşıyorsa onunla barışır. CHP barışı, Kürt dilini ve kültürünü kabul etmiyor.
- AKP kabul ediyor mu?
Biz Kürt sorunun çözümü için önerdiğimiz taleplerin eninde sonunda hayata geçeceğine inanıyoruz. AK Parti, savaşın taraflarıyla görüşmeyi ve sorunu masada çözmeyi kabul etti. Sorunların bir günde, bir ayda çözülmesi imkânsız. Biz de böyle olamayacağını biliyoruz.
- Başbakan’ın 2005 yılında konuşmalarından sonra Kürt sorunu ile zaman zaman farklı söylemler geliştirdi. Kürt açılımı durdu, operasyonlar hızlandı. Başbakan dokunulmazlıkların kalkabileceğini hatta idam konusunu da gündeme getirdi. Bu çıkışlar, Kürtlerin Başbakan’a bakışına nasıl yansıdı?
AK Parti diğer hükümetlerle kıyaslandığında çok fazla zikzaklar çizen, kabul edilmeyecek politikalar izlemiş olan bir parti. Sayın Başbakan, 2005 konuşmasının ardından “Kürt sorununu tanımıyorum” diye açıklamalar yaptı. 6 ay önce dokunulmazlıkların kalabileceğini söyledi. Ancak bizim için önemli olan hükümetin geldiği noktadır. Hükümet, yeni bir perspektifle olumlu bir yolda. Kürt sorunun müzakere ve diyalogla çözülebileceğini kabul etti. Bunu iyi anlamak gerekiyor. AK Parti bugün masada ve sorunun muhatabıyla görüşmeler yapıyor. Biz sorunun çözümü için Sayın Öcalan’ın muhatap olduğunu, silahların bırakılma kararını bizim veremeyeceğimizi söylüyorduk. Silah bırakmayı, silahlı yönetenler ve kullananlar verebilir. Hükümetin geldiği nokta bizim talep ettiğimiz noktadır.
- Atılacak adımlarla birlikte PKK silah bırakacak mı?
Silah kullanmanın koşulları ortadan kalktığından silah kullanma meşruiyetini yitirir. En önemli problem “silah kullanmanın meşruiyetidir.” Siyaset ve diyaloğun önü açılır, demokratik adımlar atılırsa silah kullanmak da meşruiyetini yitirecektir. Bu da ancak demokrasi ile olur.
- Murat Karayılan, “Yeni anayasa sürecini bekliyoruz” diye ifadeler kullandı. Örgüt silahları bırakmak için yeni anayasayı mı bekliyor?
Murat Karayılan bu açıklamasının devamın da “Bizim bir pazarlık beklentimiz yok” da dedi. Silahlı güçler geri çekiliyor. Örgütün, diyalog, siyaset yapma, hak ve özgürlüklerin kullanımı için gecikmiş adımların atılması talepleri var. Ana dilde eğitim bir pazarlık konusu olmaz. Bir Kürt, “Ben Kürt’üm” diyorsa Kürt’tür. Bunun pazarlığı olur mu? Olmaz. “Silahlar konuştuğu için adım atılamıyor” deniliyordu. Şimdi silahlar konuşmuyor. Türkiye bu süreçte kendi iç hukukunu düzenlerken aynı zamanda imzası bulunduğu bazı uluslararası sözleşmeleri de hayata geçirilmeli. Kendi kaderini tayin etme, kültürünü ve dilini kullanma haklarının da olduğu bu anlaşmaların hayata geçirilmesi de gerekiyor.
- Anayasa Uzlaşma Komisyonu sık sık tıkanıklar yaşayan bir komisyona dönüştü. Son olarak Haziran sonuna kadar süre yeniden uzatıldı. Ne oluyor komisyonda?
Komisyon, büyük beklentilerle başladı. Uzlaşma Komisyonu’nun çalışma ilkeleri 4 partinin uzlaşma zorunluluğunu getiriyor. Bir maddenin 4 parti tarafından kabul edilmesi yani “yeşillenmesi” gerekiyor. Bu nedenle oldukça zor bir iş. Haziran sonuna kadar görüşmeler devam edecek, sonunda da parti genel başkanlarına gidilerek bir karar verilecek.
- Şimdiye kadar sizin tabirinizle 40 madde yeşillendi. Ancak durum pek parlak görünmüyor. Komisyon neden kilitleniyor?
Türkiye’deki anayasa hareketlerine bakarsanız, 1921’den sonra yönetenler bir karar verdiler ve ulus devlet konseptinde uzlaşıp diğer bütün farklılıkları dil, din, kimlik reddi üzerine bir inşaya geçtiler. 1921 Anayasası dışındaki tüm anayasaların temeli buna dayanıyor. Bugün özellikle barış ve çözüm sürecinde CHP ve MHP’nin de tavrını dikkate alacak olursak uzlaşmamanın nedenleri gün gibi ortada. Kilitlenmesinin ilk nedeni, temel hak ve özgürlükler, Kürt sorunun çözülmesi için yapılması gereken zorunluluklardan kaynaklı öneriler ve bunların kabulünde hâlâ ret ve inkâr yaklaşımları.
- Abdullah Öcalan, anayasada hiçbir etnik vurgu olmamasını önermiş. Karayılan’da “Türk milleti vurgusu bizi rahatsız etmez” dedi. BDP’nin Komisyon’a verdiği anayasa önerisinin başlangıç kısmında “Türkiye halkları” ifadesini kullanırken AKP’nin “Türk milleti” ifadesi yer alıyor. Nasıl anlaşacaksınız?
BDP olarak kültürel kimlik hakkı ve kültürel çoğulculuğun anayasada tanınması gerektiğini ifade ettik. Oysa AK Parti “nötr” bir vatandaşlık önerisi getirdi ama aynı AK Parti başlangıç bölümünde “Türk Milleti” önerisi getirdi. Bu başlı başına bir çelişki. Komisyon’da, “Eğer vatandaşlık kavramına ‘Türk’ vurgusu yapılacaksa bunun yanına mutlak suretle diğer etnik kimlikleri de saymalıyız” dedik. “Bu ülkede yaşayan Türkler, Kürtler, Ermeniler, Lazlar ve diğer etnik kimlikler - sınırlı saymamak kaydıyla- bu ülkenin vatandaşıdır” formülasyonunu kabul ettiğimizi açıkladık. Anayasada ya nötr bir vatandaşlık olacak ya da Kürtlerin ve diğer kimliklerin de adı konulacak.
Biz Anayasa’da Roman halkının hakları dışında tek bir etnik kimlik önermedik. Biz asla masada “Sadece Kürtler için şunları talep ediyoruz” diye bir öneri vermedik. Türkiye’de yaşayan farklı etnik gruplar derken sadece Romanlar için vurgu yaptık.
- Komisyondaki kriz nedenlerinden biri de ana dil. AKP’nin bu konuda tavrı ne?
En temel noktalardan biri bu. Türkçe’nin özgürlüğünün diğer ana dillere de verilmesini savunuyoruz. Ana dilde eğitim, ana dilini kullanma hakkı, kamusal alanda ana dilin kullanımı, insanların tercih ettiği dilde konuşması, yazması, örgütlenmesi, propaganda yapması gibi her türlü özgürlüğü düşünün. Buna karşın AK Parti önerisinde ana dilde eğitim yasağının kaldırıldığı bir düzenleme önerdi. Sadece “Yasak kaldırılsın” dedi. Yani ana dilde eğitim hakkını kabul etmiyor. CHP ve MHP ise “Anadil yasağı devam etsin” dedi.
- Kamuoyunda yapılan tartışmalardan biri de demokrasi ve barış ilişkisi. Sizce barış ve demokrasiyi ayırmak mümkün mü?
“Sadece barış olsun, demokratik olmasa da bu anayasa olsun” gibi bir yaklaşımımız asla söz konusu değil. Başkanlık sistemine ilişkin tartışmalarıyla da bunu ortaya koyduk. Dedik ki “Biz Kürt sorunun çözümü karşısında tek insan yönetimini ya da hak ve özgürlüklerin lav edildiği bir anayasayı kabul etmeyeceğiz. Bütün inançların, eşit hak ve özgürlüklere sahip olması gerekiyor.” Alevilerin, Ermenilerin, Yezidilerin, Süryanilerin de ibadet etme hakkının korunmasını söylüyoruz. CHP her yerde Alevilerin hak ve özgürlüklerini savunuyormuş gibi görünüyor. Ama anayasa masasında bu böyle değil. BDP olarak, “Dini hizmetlerin sağlanması için kamu kaynaklarının kullanımında devlet adil davranmakla yükümlüdür” önerisi getirdik; CHP, buna gerek olmadığını söyledi.
- CHP’nin genel olarak yaklaşımı nasıl?
CHP, “Türklerin ve diğer halkların dilini, kültürünü ve statüsünü yasal olarak kabul etmiyoruz. Bunun dışındakileri ‘gelin tartışalım’” diyor. Vatandaşlık tanımına Türklük tanımını getiriyor, ana dilde eğitime karşı çıkıyor, başlangıç ilkelerinde Çatalhöyük’ten başlayan bir dil kullanıyor, yerel yönetimlerin güçlendirilmesine karşı çıkıyor. Kültürel kimlik, hakikat hakkını kabul etmiyor. Kamuoyunda CHP, özgürlükçü bir yaklaşım sergiliyor gibi de bir algı yaratmaya çalışıyor.
- Yeni anayasanın çıkamaması çözüm sürecini sizce nasıl etkiler?
Cumhuriyetle yaşıt Kürt isyanlarının, mücadelelerinin temel sebebi Kürtlerin kimliklerinin, taleplerinin, dillerinin, varlıklarının reddidir. Anayasada bunun kabulü gerekiyor. Yalnızca Türk halkının değil, Kürt halkının da ikna edilmesi gerekiyor. Süreçle birlikte de düşünüldüğünde Kürtlerin kimliklerinin, dillerinin, kültürlerinin, varlıklarının reddinden vaz geçilmesi gerekiyor. Anayasadaki temel kriz aslında Türkler dışındaki farklı kimliklerin kabulü. Sürecin kurulu olduğu ayak sadece silahlı gerillaların sınır dışına çıkması değil. Gerçek bir barış ve normalleşmeden bahsedebilmek için silahlı mücadeleye neden olan ortamın ve hak özgürlüklerin temini, anayasadan kaynaklı kısıtlamaların kaldırılması şart. Demokratik siyasetin önündeki engellerin kaldırılmasını ve silahlar olmadan özgürce konuşmanın, tartışmanın mücadelesini veriyoruz. Bu sürecin gerçekten olumlu seyretmesi, gerçek bir barışın sağlanması ve Türkiye’deki halkların eşitliği konusunda bir gelecek tesisi için bu sürecin arkasındayız. Bu süreç bir aylık, bir anlık, bir yıllık bir süreç değil. Silahların çekiliyor olması büyük bir şans ve olanak. O acıların ve ölümlerin bir daha yaşanmaması için bu sürece dört elle sarılması gerekiyor. Kürt sorunun nasıl çözülmeyeceğini cumhuriyet tarihi boyuna acı deneyimlerle gördük. İlk defa yeni bir yol deneniyor.
- Abdullah Öcalan’a anayasa önerileriniz gitti mi?
Bütün partilerin önerileri gitmiştir, zaten basından da takip ediyor.
- Öcalan’ın özerklikten vazgeçtiği iddia ediliyor. BDP Genel Başkanı Demirtaş ise “Özerklik talebimizden vazgeçmedik” dedi. Anayasa’daki statü talebiniz nedir?
Anayasa masasındaki krizlerden biri de bu. Komisyon’a verdiğimizi öneriyi “özerklik” diye nitelendirmedik ama özerklik denilebilir. Şu anda taslağımız Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun önünde. Biz özerklik ve statü talebimizden vazgeçemedik. Bölgesel kamu idareleri önerdik. Orada bölgesel parlamentoların olmasını istiyoruz. Bölge sayısı önermedik. Kaç bölgeye ayrılacağı konusunda yasama organları yetkili olacaktır. Bir merkezi kamu idaresi yani hükümete bağlı olarak yetki genişliği esası alınmalı. Merkezi idareye, yani hükümete, adalet, ulusal savunma, ulusal güvenlik, dış ilişkiler, yine maliye, hazine, iç ticaret, gümrük hizmetleri ve piyasalara ilişkin düzenlemelerin merkezi idareye ait olduğunu söylüyoruz. Diğerleri mesela eğitim, ulaşım, bölge kamu idarelerinin mali özerklik esaslarına göre kullanılabilir.
- Diyelim ki, özerklik sizin istediğiniz gibi bu anayasada yer almadı; tavrınız ne olacak?
Parti olarak amacımız özerklik. Ancak anayasada, genel olarak Türkiye’de Kürtlerin ve farklı kimliklerin, dilleri, inançları, kimliklerinin kabul edildiğibir anayasa yapma olanağı ortaya çıkarsa o zaman biz bunu tabii ki değerlendiririz.
- Nasıl?
Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın anayasada sadece güvence altına alınmasını önerebiliriz. Bu sadece bir seçenek. Ancak biz özerklik mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Bu sorun çözülüp normalleşmeye başlamış olsa da her şey bitmiş olmayacak. Bu konudaki talep, mücadele devam edecek. Biz Türkiye’nin üniter yapısı içinde bir sistem öneriyoruz. Hak ve özgürlükler açısından eninde sonunda Türkiye’nin geleceği yerel katılımın güçlendiği özerklik sistemi olacaktır.
- BDP, CHP’nin bu sürece dâhil olmasını AKP’den daha fazla mı istiyor?
Türkiye’de ilk kez partilerin eşit temsil edildiği bir anayasa masanın ciddiye alınması gerektiğini ve bu masa devam ettikçe farklı seçeneklerin konuşulmaması gerektiğini ifade ettik. Ama bu masa, birlikte anayasa yapamayacaklarına karar verirse tabii ki farklı formüller devreye girecektir ve biz bu formüllere karşı değiliz.
- Cumhurbaşkanı “Türk milletti” kavramı üzerinden bir yaklaşım ortaya koydu. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu yaklaşımı?
Sayın Cumhurbaşkanı’nın anayasa sürecine “Türk milleti” kavramı üzerinden dâhil olmasını çok talihsiz bir açıklama olarak algıladık. Cumhurbaşkanı’nın daha bütünleyici, kapsayıcı ve farklılıkları güvence altına alan bir yaklaşım içinde olmalıydı.
- Partiler yaklaşımlarını devam ettirirlerse sizce uzlaşma imkan dâhilinde olur mu?
Maalesef. Partiler bu yaklaşımlarını devam ettirirse uzlaşma imkânın çok da mümkün olmadığını görmek zorundayız.
- O halde Türkiye’yi bir referandum mu bekliyor?
“Dört partinin uzlaşması çok kuvvetli bir ihtimaldir ve üç ay daha devam ederse bu mutlak suretle anayasada uzlaşma sağlanır” demek doğru değil. Ben de Haziran sonunda bir uzlaşma sağalacak düşüncesinde ve hissiyatında değilim. Çünkü bugüne kadarki pratik bunu doğrulamıyor.
- Ne olacak peki?
Dört partinin gerçekten Türkiye’nin geleceğini dikkate alarak, Türkiye halklarının taleplerini, haklarını ve özgürlüğünü özellikle akan kanın durması için ortaya koydukları tutumlarını gözden geçirmesi gerekiyor. Biz kimsenin kimseye üstünlüğü savunmuyoruz. Dünyanın birçok ülkesinin yürüdüğü yollardan biz yeni yeni yürümeye başlıyoruz. Öncelikli tercihimiz sonuna kadar masada kalmak. Bu olmazsa tabii ki anayasa istemimizden vazgeçmeyeceğiz. Farklı yöntemlerle de devam edeceğiz.
- Yani?
4’lü olmazsa 3’lü, ya da 2’li referanduma gidilebilir.
- 3’lü olması mümkün mü?
Sadece bir seçenek olarak söylüyorum.
- Çözüm sürecinin akamete uğramaması için geçici bir anayasaya “evet” der misiniz? Geçici bir anayasa gündeminizde mi?
Geçici bir anayasa gündemimizde yok. Yetkili kurullarımızda da güçlü bir şekilde tartıştığımız ve savunduğumuz bir tez de değil. Anayasa konusunda birçok tartışma ve görüş var. Bunları güçlü bir anayasa isteminin dışa vurumu olarak yorumluyorum. Ancak, farklı kimlerin dili, kültürü kabul edilir, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılırsa değerlendirilebilir. Anayasa hayatî bir meseledir. Komisyon’da uzlaşma sağlanamazsa 3’lü, 2’li çıkarabiliriz.
- AKP’nin başkanlık önerisi Komisyon’u kilitliyor mu?
Komisyon’u kilitleyen temel noktalardan biri Kürt sorunun çözümü, diğeri de başkanlık sistemi. AKP’nin önerdiği taslaktaki başkanın yetkilerine ilişkin maddeler komisyonun önünde aşılması gereken sorun olarak duruyor. Biz, Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçildiği, bölgesel yönetimleri de kapsayan güçlendirilmiş bir parlamenter rejim önerisinde bulunduk. Yine erkler arasında gerçekten kuvvetler ayrılığının vurgulandığı, denge denetleme sisteminin fren mekanizmasının bütün anayasanın ruhunda var olacağı önermelerimiz var.
- AKP, başkanlıkta ısrar edecek mi sizce?
Sanmıyorum. Çünkü üç parti de parlamenter sistem önerisinde bulundu. AK Parti’nin sadece başkanlık sistemini zorlayarak komisyonu kilitleyeceğini düşünmüyorum. Zaten AK Parti de “Diğer konularda anlaşma sağlanırsa başkanlığı gözden geçiririz” dedi.
- İkinci aşamada yapılması gereken demokratik açılımlar sizce neler olmalı?
Öncelikle, yeni bir barış dili oluşturmalıyız. Abdullah Öcalan için hâlâ “çocuk katili”, “terörist başı” gibi ifadeler kullanılıyor. Oysa PKK, kendisini 29. Kürt isyan hareketi olarak nitelendiriyor ve Abdullah Öcalan da bu örgütün lideri. Aynı zamanda Kürt halkın da kendisini “Önderim” diye sahiplendiği biri. Beğenip beğenmemek tabii ki kişiye kalmış ancak bir halkın bu kadar sahiplendiği biriyle ilgili Türkiye toplumunun da artık biraz düşünmesi gerekiyor.
- BDP’nin çok acil yapılmasını istediği demokrasi paketleri neler?
Sürecin bu aşamasında demokratikleşme, reform paketleri ve acil demokrasi paketlerinin hızla çıkması gerekiyor. Temsilde adaletin sağlanması için seçim barajı kaldırılmalı .TMK yani Terörle Mücadele Kanunu kaldırılmalı. TMK, en sorunlu, hak ve özgürlükleri budayıcı, düşünce ve ifade özgürlüklerini ortadan kaldıran nerdeyse toplumun önemli bir kesimini “terörist” tanımı içinde gören bir yaklaşımda. Bu çekilmeden sonra artık silahlı bir çatışmanın da olmayacağı da esas alınacak olunursa TMK’ya ihtiyaç yok. Biz zaten PKK’yi “terör örgütü” olarak görmedik. TMK, birçok demokratik hak ve özgürlüğü, her türlü gösteriyi, toplantıyı, konuşmayı, fiili ciddi bir tehdit ve tehlike olarak görüyor. Ayrımcılığı yasallaştıran kanunlardan biridir. Demokratikleşme için hemen kaldırılması gereken kanunlardan biri.
TCK’nın 5237 sayılı kanunun birçok hükmünün değiştirilmesi gerekiyor. Bunlardan 301’nci madde olan “Türklüğü aşağılama” maddesinin kaldırılmasını, “vicdani ret” hakkının tanınmasını ve herkesi örgüt üyesi olarak cezalandıran 220’nci maddenin de değiştirilerek örgüt üyeliği tanımının tekrar yapılaması gerektiğini düşünüyoruz.
Cezaevinde sayıları on binleri bulan KCK tutuklularının serbest bırakılmasını istiyoruz. Bunun yasal olarak bir karşılığı yok. Barış grupları bile ceza aldı. Biz bu tutukluların sadece fiili olarak serbest bırakılmasını değil, berat etmesi gerektiğini söylüyoruz.
Dersim Katliamı’nın yarattığı mağduriyetlerin giderilmesi ve katliama maruz kalan Dersim halkından devletin özür dilemesi gerekiyor. Başbakan’ın Dersim özrünü önemsiyoruz ama bunun yasal mevzuata yansıması da gerekiyor. Artık Kürt halkı sadece sözleri kabul edemeyecek.
Türkçe konuşulan ve Türkçe’nin zorunlu olduğu her yerde diğer dillerin de konuşulması mümkün kılınmalı. Kürtçe ve diğer diller de Türkçe gibi özgür olmalı. Kürtçe’nin Meclis’te ve diğer yerlerde de bu kullanımın serbest olması gerekiyor.
- Koruculuğun kaldırılması uzun zamandır talepleriniz arasında. Başbakan’ın Dolmabahçe’de yaptığı toplantıda sınır bölgelere yeniden korucu atanmayacağını söylediği kamuoyuna yansıdı...
Koruculuk sisteminin bir an önce kaldırılması gerekiyor. Koruculuk, bugüne kadar paramiliter bir güç olarak en çok tartışılan kurumlardan biri. Bizim elimizde korucuların 80 bin 907 gibi olduğu yönünde bir rakam var. Acilen bir düzenleme yapılması gerekiyor.
- Koruculuğun kaldırılması için nasıl bir öneriniz var?
BDP olarak köy kanununa ek maddeler verdik. Bugüne kadar katıldıkları çok sayıda suç var. Uyuşturucu kaçakçılığı, insan öldürme, kadınlara yönelik taciz ve tecavüz fiilleri, araz, gaspı ve dolandırıcılık gibi çok sayıda suçtan bahsediyoruz. Derhal son vermesi gerekiyor.
- Peki kaldırıldıktan sonra bu insanlar nasıl istihdam edilecek?
Koruculuk, devletin “ya savaşacaksın ya da terk edeceksin” ısrarıyla kabul edilmiş bir istihdam alanıdır. Yoksul ya da aşiret olanlar devleti arakalarına alarak bir güç, iktidar alanı oluşturmak içinde bu yolu seçtiler. Koruculuk kaldırılarak, bu insanlara sağlık güvencesi ve emeklilik hakkı verilmesi gerekiyor. Kendi köylerinde tarım ve hayvancılık yapması için bu insanlara bazı haklar sağlanmalı. Yine, savaşta post travmatik stres bozukluğu yaşadıklarını biliyoruz. Bu insanları topluma kazandırılması ve bu sistemin lav edilmesi gerekiyor.
Adı değiştirilen eski il, ilçe, köy, mezra gibi yerleşim yerlerinin eski adlarının iadesi gerekiyor. Ermenilerin, Rumların, Ezidilerin, Kürtlerin ve diğer halkların kendi dillerinde, annelerinden, babalarında öğrendikleri yer isimlerinin kullanılması insanların hayatına dokunacaktı.
© Tüm hakları saklıdır.