Gündem

'Kemalizm ham ve tutarsız bir ideoloji'

Kemalizm’i Marksizm ile kıyaslayan Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Koçak: Atatürkçülük ham ve eklektik bir ideoloji

20 Nisan 2009 03:00

Kemalizm’i Marksizm ile kıyaslayan Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Koçak, “Atatürkçülük ham ve eklektik bir ideoloji” dedi.

Geçtiğimiz günlerde ‘Geçmişiniz itinayla temizlenir’ adlı bir kitap çıkaran Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Cemil Koçak, Atatürkçülüğü değerlendirirken “Atatürkçülük içi doldurulmuş, tutarlı olan bir şey değil” dedi.

Koçak, bu fikrini şu görüşlerle destekledi: “Birisi çıkar Atatürk'ün dinle ilgili sözlerini toplar, bunlar birbirinden çok farklıdır. Değişik zamanlarda değişik amaçlarla söylenmiştir. 20'lerde söylenenlerle 30'larda söylenenler birbirini hiç tutmaz. Hangisi doğrudur derseniz ikisi de doğrudur.”

Zaman gazetesinden Murat Tokay’ın sorularını yanıtlayan Koçak, Kemalizm’i Marksizm ile kıyaslayarak “Diğer ideolojilerle karşılaştırıldığında işlenmiş değil. Marksizm, her tarafı sıkı bir şekilde işlenmiş. Yorumlanması, farklı noktaya çekilmesi mümkün değildir. Kemalizm için bunu söylemek mümkün değil. Son derece ham, birbirleriyle tutarsız görüşleri buluşturabilen eklektik bir ideoloji” dedi.

İşte Koçak ile yapılan röportajın tamamı…

"Geçmişiniz itinayla temizlenir" derken neyi kastediyorsunuz?

Bu kitap benim daha önce değişik dergilerde yayınlanmış olan makalelerimin bir derlemesi. Kitaptaki makalelerin çoğu mevcut paradigmaları sorgulayan yazılardan oluşuyor. Yazıların ortak paydası bizim geçmişimize ilişkin bilgilerimizi test etmekti. Dolayısıyla her yazı daha önce söylenmiş, yazılmış, inanılmış olan geçmişe ait bilgileri basit bir şekilde test ediyor ve genellikle de bilinenin doğru olmadığını söylüyor.

Doğru olmayan resmî tarih mi?

İster resmî tarih deyin isterse resmî ideolojinin kamuoyu üzerinde etkin bilgisi deyin. Ortalama bir tarih bilgisinin yetersiz olduğunu söylüyorum. Yetersiz olduğu için eksik olduğunu, eksik olduğu için de yanlış olduğunu söylüyorum. Kitaba neden böyle bir başlık koyduğuma gelince; çok basit. Resmî ideoloji geçmişe ait bilgiyi ya hiç söylemiyor ya da çarpıtarak söylüyor. Karanlık noktalardan bahsetmemeyi tercih ediyor. Bazı noktaları bilmiyoruz. Bu karanlık noktalar da geçmişimizle övüneceğimiz noktalar değil. Onlardan hiç söz etmiyor. Uzun yıllar boyunca hiç yazılıp çizilmezse ortalama tarih bilgisine sahip insanlar haberdar olmazsa bu konular bilinmiyor.

'Birbiriyle zıt görüşleri var'

Bu karanlık noktaya örnek verebilir misiniz?

1915 tipik karanlık noktalardan biridir. Kamuoyunun çok uzun yıllar boyunca 1915 hakkında hiçbir fikri yoktu. Şimdi şimdi konuşuluyor. Atatürk'ün herhangi bir konudaki fikri nedir meselesinde de aynı şey geçerli. Atatürk'ün belirli bir zamanda söylemiş olduğu söz eğer bizim tezimizi destekliyorsa onu alıyoruz, diğerini dışarıda bırakıyoruz. Oysa Atatürk'ün değişik zamanlarda dile getirilmiş birbiriyle zıt görüşleri de var. Benim çarpıtma dediğim işlem bununla ilgili. İşimize geleni söylüyoruz, diğerini dışarıda tutuyoruz. Bir diğer nokta da işimize gelen noktada yeterince argüman bulamazsak uyduruyoruz. Herkes olmamış olanı olmuş gibi gösterince olmamış olanı olmuş gibi kabul ediyoruz.

Atatürk'e ait söz mü uyduruluyor?

Evet. Son zamanlarda Atatürk'e mal edilen bir söz var: "Mevzubahis olan vatansa gerisi teferruattır". Atatürk'ün böyle bir laf ettiğine dair hiçbir yerde kayıt yok. Ama hoşumuza gitmiş kullanıyoruz. Oysa birisi bunu uydurmuş. Uydurmaya bir örnek de "Anadolu Ajansı Türkiye'nin sesini dünyaya duyuracaktır" sözüdür. Bu sözün Mustafa Kemal Atatürk'e ait olmadığı ve dönemin genel müdürünce uydurulduğu ortaya çıkmıştı.

Peki resmî tarih nasıl ortaya çıktı?

Resmî tarih dediğimiz şey iktidarın konjonktürel olarak ortaya koyduğu geçmişe ilişkin toplumun kabul etmesini istediği bilgiler toplamıdır. Bunun en bariz örneğini ders kitaplarında görürüz. Her iktidar değişikliğinde genellikle ders kitapları da değişir. Ders kitaplarının içeriği amacı o kadar ideolojiktir ki bütün geçmişi var olan nokta açısından yeniden görürüz. Demokrat Parti iktidara geldikten sonra yeni rejimin kendini meşrulaştırmak için okuttuğu kitap farklıdır. 27 Mayıs'ın ardından okullarda okutulan kitap farklıdır. Bu hep böyle gider.

Ders kitaplarında okuduğumuz Milli Mücadele'nin tarihini kim yazdı?

Atatürk 1927'de kendi nutkunu okuyana kadar Milli Mücadele'nin bir tarihi yoktu. Bu, zaman içinde oluştu. Atatürk'ün gözünden ve bakışından Milli Mücadele tarihi Nutuk'ta kristalize olduktan sonra Milli Mücadele tarihinin resmî anlatımı söz konusudur. O zamana kadar Milli Mücadele'nin farklı anlatım tarzları vardı. Onlar silindiler, yok oldular. Nutuk bu tarihten sonra Milli Mücadele'nin anlatımını belirledi. Nutuk, Milli Mücadele'nin bütün damarlarını, o dönemde olmuş olan her şeyi bize anlatmaz.

Resmî tarih, gayri resmi tarihi de üretti...

Buna karşı psikolojik bir tepki oluyor. Fakat psikolojik tepkiyle tarihçiliği karıştırmamak lazım. Resmî tarihte bilginin kendisinde problem var. Bilgi temiz değil, kirletilmiş. Öncelikle bilgiyi sahih hale getirmek lazım.

Kirli bilgi derken...

Bilginin bir kısmını alıp diğer kısmını bırakmak, hiç almamak ya da aleyhimize çalışabilecek bir bilgiyi hiç kimsenin görmemesini sağlamak...

Bunlar yapıldı mı?

Atatürk'ün 1923'te Kürtlere özerklik verilmesi ile ilgili söylediği sözler sansür edilmiş, Atatürk'ün sözleri arasından çıkarılmıştır. Atatürk'ün böyle bir şeyi söylemiş olması sizin tezinizin aleyhinde kullanılır diye çıkarıp atıyorsunuz. Ancak o dönemin gazetelerinde bu görüşleri aynen duruyor.

'Bir kısmı alınmış, bir kısmı alınmamış'

Doğru bilgiye ulaşmanın yolu yok mu?

Bunun kolay bir yolu yok. Gerçekten vicdani bir kanaate ulaşmak istiyorsanız bir tarihçinin yapacağı kadar araştırma yapmanız gerekir. Karşıt kitaplar okuyarak bu tezlerin ne ölçüde güvenilir olduğunu yakalamak ortalama bir okuyucu açısından çok zordur. Adamlar belge koyuyor. Belgeye atıfta da bulunuyor. Ortalama bir tarih meraklısının o belgeyi okuması mümkün değil. O belgelere bakıyorsunuz söylenenle belgeler birbirini tutmuyor. Resmen sahtecilik yapılıyor. Ya da belgede yazılanın bir kısmını almış. Bir kısmını hiç almamış.

Nutuk okuyarak tarih öğrenebilir miyiz?

Nutuk 1927 yılının çok özel koşullarında yazılmış. Milli Mücadele'nin başından 1927'ye kadar olan tarihsel dönemi ele alır, değerlendirir ve hesaplaşır. 1927'de iktidarda kalabilmiş olan grup Nutuk'ta alkışlanır, iktidardan tasfiye edilmiş olan grupla da şiddetli bir biçimde siyasi ve ideolojik hesaplaşmanın içine girilir. Nutuk esas itibarıyla Atatürk'ün bir hesaplaşmasıdır.

Kimlerle hesaplaşması?

İktidardan tasfiye edilmiş olan iktidar grubunun başından Milli Mücadele'ye katkısının olmadığını, hatta negatif etkisi olduğunu anlatmak üzere yazılmıştır Nutuk. Ana felsefesinden biri budur. Nutuk'la ilgili gözden kaçan bir nokta var. Nutuk CHP'nin kongresinde okunmuş olan siyasi bir metindir. Tarih kitabı olarak piyasa çıkmamıştır. Nutuk parti kongresinin kararıyla onaylanmıştır. Yani bu CHP'nin kendi tarihini nasıl gördüğünün ve değerlendirdiğinin onaylı bir nüshasıdır. Eğer Nutuk'ta yazılan söylenen her şey doğru kabul edilirse 1927'den sonra yaşananları açıklamak imkansızdır. Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Nutuk, okunduktan birkaç sene sonra Atatürk'le barışarak CHP milletvekili oldular. Eğer bu arkadaşlar Atatürk'ün söylediği gibi Cumhuriyet karşıtı hilafetçi, saltanatçı, gerici falansalar nasıl oluyor da bu paşaları yeniden içinize alabiliyorsunuz? Bunun izahı yok. Atatürk'ün ölümünden sonra Ali Fuat Cebesoy meclis başkanı oldu. Kazım Karabekir ömründe Atatürk'le konuşmadı. Fakat İnönü'nün cumhurbaşkanlığında milletvekili oldu ve meclis başkanlığı yaptı. CHP, Nutuk'ta yazılanlara rağmen Karabekir'i kucakladı. Rauf Orbay da İnönü zamanında milletvekili oldu. Halide Edip Adıvar ve kocası da İnönü zamanında önemli mevkilerde bulundular.

‘Atatürkçülük tutarlı bir ideloji değil’

Atatürk bir dönem birlikte olduğu yol arkadaşlarını niye çevresinden uzaklaştırmıştı?

İktidar mücadelesi bir gerçek. İkinci gerçek Atatürk'ün modernleşme ütopyası ve yürünmesi gereken yolla bu isimlerin modernleşme ütopyasının yolları tamamen farklıydı. Bu paşalar için hakimiyet-i milliye kavramı cumhuriyetten de önde geliyordu. Modernleşmeyi zamana yayma taraftarıydılar. Atatürk için ise yukarıdan aşağıya zoraki bir modernleşmenin dışında gidilebilecek bir yol yoktu. Ana fark budur. Atatürk'ün tek adam yönetim eğilimine karşı diğerlerinin endişe duyması da bir diğer faktör. Atatürk'ün İstiklal Savaşı'na ilk katılan grubu uzaklaştırıp sonradan katılanlarla yakınlık kurması da sorun çıkardı. İlk katılanlar kendilerine haksızlık yapıldığını ve haklarının yendiğini düşündü.

Bugün çok farklı Atatürkçülük algıları var...

Siyasette meşruluk çizgisi olarak sadece Atatürk'ü ve Atatürkçülüğü bırakırsanız ve bunun dışında herhangi bir tanımlamanın meşru olmadığını baştan deklare ederseniz bu tablo ortaya çıkar. Her türlü siyasi akım buradan hareketle kendisine bir Atatürk ve Atatürkçülük yaratır.

Neden böyle oluyor?

Atatürkçülük içi doldurulmuş, tutarlı olan bir şey değil. Birisi çıkar Atatürk'ün dinle ilgili sözlerini toplar, bunlar birbirinden çok farklıdır. Değişik zamanlarda değişik amaçlarla söylenmiştir. 20'lerde söylenenlerle 30'larda söylenenler birbirini hiç tutmaz. Hangisi doğrudur derseniz ikisi de doğrudur. Belirli politik amaçlarla söylenmiştir. Artık sizin işinize hangisi yarayacaksa siz oradan bir Atatürkçülük yaratırsınız. Meclisi Atatürk besmeleyle cuma günü açtı, niye şimdi açmıyorsunuz diyebilirsiniz.

‘Zamana ve zemine göre konuşurdu’

Atatürk zamamında Atatürkçülük var mıydı?

Atatürk'ün hayatta olduğu dönemdie 1930'larda Kemalizm diye formülize edilmiş olan altı oktan ibaret bir şey var. Diğer ideolojilerle karşılaştırıldığında işlenmiş değil. Marksizm, her tarafı sıkı bir şekilde işlenmiş. Yorumlanması, farklı noktaya çekilmesi mümkün değildir. Kemalizm için bunu söylemek mümkün değil. Son derece ham, birbirleriyle tutarsız görüşleri buluşturabilen eklektik bir ideoloji.

Peki Atatürk bunların hangisiydi? Darbeciler de Atatürk adına hareket ettiklerini savunuyor?

Atatürk ve Kemalizm denen şey içinde birbiriyle tutarsız birçok öğeyi birbiriyle bağdaştırıyor. Ben bunu bir ideoloji olarak görmüyorum. Atatürk bir siyasetçiydi. Onu zamana ve zemine göre farklı şeyler söyleyebilen bir politikacı olarak görüyorum. Meseleyi politika ve politikacı açısından görürseniz o zaman bütün bunlar bir anlam taşır. Her sözün nerede ve kime karşı söylenmiş olduğunu analiz etmeye başlarsınız. O söz oraya aittir. Atatürk'ün gerçek fikri olmayabilir.