“Adil Bayram” mahlasıyla Özgür Gündem’de yazan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, "Şimdi yeni bir seçim için halktan oy istenecektir. Peki halk sormaz mı, 7 Haziran’da verdiğimiz oyların sonuçlarını ne yaptınız diye? Bu durumda halkın tıpkı 7 Haziran’daki gibi tekrar ve ilgiyle sandık başına gideceği mi sanılmaktadır?" dedi.
Duran Kalkan, Güneydoğu'da öz yönetim ilan eden eş başkanlar tutuklanırken "Dönem demokratik ulusu inşa etme ve demokratik özerkliği geliştirme dönemidir. İçinden geçtiğimiz dönem demokratik özerklik devrimini geliştirme ve bunun için direnme zamanıdır. Yaşadığımız sorunları çözecek ve barışı getirecek olan sadece budur" görüşünü dile getirdi.
Duran Kalkan'nın Özgür Gündem’de "Şimdi devrim ve direniş zamanı" başlığıyla yayımlanan (25 Ağustos 2015) yazısı şöyle:
Doğrusunu söylemek gerekirse, insan ne yazacağını bilemiyor. Bir yandan söylenecek o kadar çok şey var ki, insanın çıkıp “Artık yeter” diye haykırması geliyor. “Böyle vatana da böyle başbakana da böyle cumhurbaşkanına da yazıklar olsun!” diye haykıran kadın gibi yani!
Diğer yandan sözün anlamını yitirdiği bir süreci yaşıyoruz. Daha doğrusu tek tek söylenen sözler kalıcı bir sonuç vermiyor. O halde örgütlenip birlikte haykırmamız gerekiyor. Dikkat edilirse parça parça gösterilen tepkilerin, tek tek yapılan açıklamaların fazla bir etkisi olmuyor. Belli ki faşizmi ve diktatörlüğü ancak örgütlü direniş yenilgiye uğratır.
Bir de sözden çok eylemin gerekli olduğu bir zamanı yaşıyoruz. Yıllardır özgürlük ve demokrasi üzerine o kadar çok şey söyledik ki! Şimdi artık bu söylenenlerin pratiğe geçirildiği bir dönemde bulunuyoruz. Şimdi devrim ve direniş zamanını yaşıyoruz.
Yine doğrusunu söylemek gerekirse, bunları yaşamak bizim tercihimiz olmuyor. Daha çok ülkenin ve toplumun başına çöreklenmiş olan yönetim taifesi bizi buna zorluyor. Şu olup bitenlere bir baksanıza! Ülkemiz bir anda tam bir kan gölü haline geldi. Adeta yanı başımızdaki Arap ülkeleri gibi. Her gün onlarca insan ölüyor ve yaralanıyor. Onlarcası da zindanlara konuyor.
Adam Yüksekova’nın bir devlet binasının ortasına onlarca insanı yüzükoyun yatırmış ve her birinin başına da bir silahlı adam yerleştirmiş, ondan sonra da bağırıyor, “Ne yaptı ulan bu devlet size” diye! Peki daha ne yapacaktı ki? Orada yatırılanların ve olayı görüp izleyenlerin ilk aklına gelen herhalde “Senin yaptığını yaptı” cevabı oluyor.
Dahası gece-gündüz demeden ordu ve polis ülke içinde ve dışında savaşa sevk ediliyor. Vatan, millet, Sakarya edebiyatı yeniden başlamış bulunuyor. Bizzat Cumhurbaşkanı “Toprakların şehit kanıyla sulanacağından” söz ediyor. Sınır dışında savaşı daha çok tırmandırmak için hükümet meclisten yetki istiyor. Ve Cumhurbaşkanı “1 Kasım’da yeni seçim yapılacağını” açıklıyor.
Peki bütün bunlar niye oluyor? Eskiden bu kadar inanmıyordum, ama itiraf edeyim ki şimdi inanıyorum: Bir kişinin ihtirasları ve iktidarda kalması için. Bir kişi kendisini 2023 yılına kadar iktidarda kalmaya göre planlamış (Herhalde daha fazla yaşayacağını da düşünmüyor), şimdi “Bu mutlaka gerçekleşecek” diyor.
Bunun için yasa, anayasa, kural, ahlak, gelenek, milli irade ve benzeri hiçbir şey dinlemiyor. Her şeyin kendi amacına ve çıkarına göre olmasını istiyor ve dayatıyor. Peki bireysel diktatörlük bu değil de başka nedir? Bir de “Bana diktatör diyorlar” diye başkalarını suçluyor. Peki gerçekler böyleyken başka ne desinler? Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu’da nesli tükenmekte olan bireysel diktatörlükleri incelemesi gerekiyor. Bir de Osmanlı padişahlarını! Ve tabi biraz eleştirel bakarak.
Şimdi buradan soruyorum: Gerçekten hükümet kurulamadı mı, yoksa hükümet kurmak için herhangi bir çalışma mı yapılmadı? Ben ikincisini düşünüyorum ve de iddia ediyorum. Zaten CHP sözcüleri de açıkladılar, “Davutoğlu bize hükümet kurma talebiyle gelmedi” diye. Peki o zaman kırk gündür ne yapıldı? Besbelli ki toplumu uyutmak için orta oyunu oynandı!
Şu açık bir gerçek: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 8 Haziran’dan itibaren yeni bir seçime karar vermiş bulunuyor. Kendisinin deyimiyle “Tekrar seçimin” 1 Kasım’da yapılmasına karar vermiş olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla Ahmet Davutoğlu’na “Hükümet kur” görevi değil, “Hükümet kurma” görevi vermiş olduğu ortaya çıkıyor.
Peki bütün bunlar niçin oluyor? 7 Haziran seçim sonuçları Tayyip Erdoğan’ın istediği ve planladığı gibi gerçekleşmediği için! AKP’yi tek başına iktidara getirmediği ve Tayyip Erdoğan’ın on yıllık cumhurbaşkanlığını ve de başkanlığını garantilemediği için!
Gerçekler işte bu kadar açıktır. Tayyip Erdoğan kendi çıkarı doğrultusunda sonuçlanmadığı için 7 Haziran seçim sonuçlarını tek başına hiçe saymaktadır. Peki hani hep “Milli iradeden” söz ederdi? Evet ama, milli irade denen şey Tayyip Erdoğan’ın istediği gibi olursa bu böyledir. İstediği gibi olmazsa, o zaman çöpe atmak gerekir! Tayyip Erdoğan kişiliğinin ilke ve ölçüleri işte budur. Sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan 7 Haziran seçim sonuçlarını kabul etmiyor diye ülke şimdi yeni bir seçime götürülüyor. Erdoğan bir yandan savaş başlatmış, diğer yandansa seçim süreci! Peki bunlar birlikte nasıl olacak? Ülkenin kan gölüne döndüğü çatışma ortamında demokratik ve adil bir seçim nasıl yapılacak?
Besbelli ki böyle bir seçim yapılmayacak. Zaten seçimi gündemleştirenin amacı da demokratik ve adil bir seçimin olmaması. Çünkü çatışmasızlık ortamında yapılan seçimde belli ki fazla hile yapamadı ve sonuçta seçimi kaybetti. Şimdi savaş ortamında aslında seçim değil, Tayyip Erdoğan’ın istediği dört yüz milletvekilinin AKP’ye verildiği bir senaryo yaşanacak.
Dolayısıyla mevcut savaş ortamında gerçek bir seçim yapılması mümkün değildir. Tayyip Erdoğan yeni bir oyun oynamaktadır ki, başta HDP ve CHP olmak üzere tüm demokratik güçler bu gerçeği görmelidir. Hiç kimse AKP iktidarının asma yaprağı olmak zorunda değildir. Ortada Tayyip Erdoğan’ın kulu olmaktan öte bir AKP varlığının olmadığı iyice açığa çıkmıştır. Tayyip Erdoğan’ın ise kişisel çıkarları ve ihtirasları uğruna yapmayacağı hiçbir şey yoktur. MHP bu süreçte izlediği kaos ve savaş politikasıyla Tayyip Erdoğan’ın elini güçlendiren bir rol oynamıştır. Şimdi de tarihi faşist karakterine uygun olarak “Askeri yönetim”, yani yeni darbe çağrıları yapmaktadır.
Ne yazık ki, CHP ve HDP birlikte veya tek tek olarak Tayyip Erdoğan’ı ve MHP’yi etkisiz kılabilecek ve 7 Haziran seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı siyaset kurumunu işletecek bir varlık ve etkinlik gösterememiştir. Bunda zayıflıkları kadar yaratıcı demokratik siyaset geliştirememeleri de rol oynamıştır. Dahası hemen seçim ardından gösterdikleri hatalı tutum da etkili olmuştur.
Sonuçta 7 Haziran seçiminin ortaya çıkardığı siyasi irade işletilememiş ve adeta çöpe atılmıştır. Şimdi yeni bir seçim için halktan oy istenecektir. Peki halk sormaz mı, 7 Haziran’da verdiğimiz oyların sonuçlarını ne yaptınız diye? Bu durumda halkın tıpkı 7 Haziran’daki gibi tekrar ve ilgiyle sandık başına gideceği mi sanılmaktadır?
Dolayısıyla yapılanların siyasal sonuçları doğru okunmalıdır. 7 Haziran’dan sonra sadece hükümet kurulamamış değildir, aynı zamanda siyaset kurumu aşırı derecede yıpratılarak adeta iflas ettirilmiştir. Toplumun Ankara’daki meclise olan güveni ciddi bir biçimde kırılmıştır. Bu durum kasaba ve kentlerde meclis kuran Kürtleri haklı çıkarmıştır. Öyle ya, mademki Ankara’daki meclis bir hükümet bile kuramıyor ve sorunları çözemiyorsa, o halde halkın kendi köyünde, mahallesinde, kasabasında ve kentinde yerel meclislerini örgütleyip sorunlarını bu temelde çözme arayışından daha doğal ve demokratik ne olabilir?
7 Haziran seçim sonuçları işlemedi, o halde yeni seçim gelsin denemez. İşlemeyen 7 Haziran seçim sonuçları değil, tekçi ve diktatöryal ulus-devlet sistemidir. O halde bunun aşılması ve toplumun özgürce yaşamını sağlayacak demokratik ulus sisteminin geliştirilmesi zorunludur. Demek ki içinde bulunduğumuz dönem, çökmüş ulus-devlet diktatörlüğünü yeni seçimlerle onarmaya çalışma zamanı değildir. Dönem demokratik ulusu inşa etme ve demokratik özerkliği geliştirme dönemidir. İçinden geçtiğimiz dönem demokratik özerklik devrimini geliştirme ve bunun için direnme zamanıdır. Yaşadığımız sorunları çözecek ve barışı getirecek olan sadece budur.