Fikret İlkiz
Cumartesi Anneleri’nin 25 Ağustos 2018 tarihli 700. buluşmasına polis müdahalesi…
Diyarbakır Barosu; “Karanlık ve insanlık onuru için utanç verici bir dönemin aydınlatılmasını amaçlayan hak arama özgürlüğünün en önemli sivil itaatsizlik eylemine yönelik yasaklama ve kolluk müdahalesini kınıyoruz. Cumartesi annelerinin bu onurlu eylemlerinin destekçisi olmaya devam edeceğiz…”
Gazeteciliğin tarihe tanıklığı ve Cumhuriyet gazetesinin Cumartesi Annelerinin 700. Buluşmasına dair 26 Ağustos 2018 tarihli fevkalade acı veren birinci sayfası… Geçmişten fotoğraflar, günümüzün tıpkısının aynısı. Hak arayanlara karşı bitmeyen “zulüm”. Bitmeyen “direniş ve arayışın” sahipleri Cumartesi Anneleri! Onlar kayıplarını arıyor…
Geçmiş kayıplar, yüzleşmeyi reddeden tarihimiz ve Cumartesi anneleri…
Uluslararası insan hakları hukuku, eğer bir kişi “kayıp” ise işkence yapılmış veya öldürülmüş olma ihtimalinin yüksek olduğunu kabul eder. Bir kişinin devlet görevlileri veya devletin görevlendirmesi, desteği veya bilgisi dahilinde üçüncü bir kişi/kişiler tarafından zorla kaçırılmasını veya hapsedilmesini, ardından bu kişinin akıbeti, nerede olduğuna dair bilgileri olduklarını reddetmeleri ve bu şekilde mağdurun hukukun koruması dışında bırakılması halini “zorla kayıp etme” olarak tanımlar.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulun 18 Aralık 1992 tarih ve 47/133 sayılı Kararıyla “Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildiri” kabul edilmiştir.
Bildirinin kabul edilme gerekçelerinin sıralandığı giriş bölümünde “….farklı düzeylerinde çalışan hükümet görevlileri veya organize gruplar veya hükümetin doğrudan ya da dolaylı rızası desteği ile veya hükümet adına hareket eden kişiler tarafından özgürlüklerinden yoksun bırakılan kişilerin akıbetleri hakkında ya da nerede oldukları hususunda bilgi verilmeden veya özgürlüklerinden yoksun bırakıldıkları kanun dışı ortamları takiben ortadan kaybolmalarından derin endişeler duyarak” birçok ülkede sürekli olarak zorla göz altına alınan, tutuklanan ya da zorla kaçırılan insanların akıbetlerinden haber alınamamasına dikkat çekilmiştir. 19 Maddeden oluşan bu Bildirinin sadece birkaç maddesi şöyledir:
“Madde 1- Zorlanmış ortadan kaybolma insanlığa karşı bir suçtur. BM şartı amaçlarının inkarıdır ve İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nde yer alan insan hakları ve temel özgürlükleri ağır ve açık bir ihlali olarak kınanmalıdır ve bu alandaki uluslararası belgeler pekiştirmeli ve daha ileri götürülmelidir.
Zorla kayıp edilme, kişileri kanunun korumasının dışında bırakmakta ve hem kaybolan kişilere hem de ailelerine büyük acılar vermektedir. Uluslararası hukukun güvence altına aldığı kanunu önünde birey olarak tanınma, serbest bırakılma hakkı ve bireyin güvenliği hakkı ile kişinin işkence ve diğer zalimane insanlık dışı ya da küçültücü davranış ve cezanın konusunu oluşturamayacağı hakkının ihlalini oluşturur.
Madde 2- Hiçbir devlet zorla kayıp edilmeyi uygulayamaz, izin veremez ya da hoş göremez. Devletler zorla kayıp edilmeleri önlemek ve ortadan kaldırmak için gerekli tüm araçları ulusal ve uluslararası düzeyde BM ile iş birliği halinde kullanırlar.
Madde 3- Her devlet kendi egemenliği altında bulunan topraklarda zorla kayıp edilmeleri önleyecek ve ortadan kaldıracak etkin, yasal, idari, adli ve diğer tedbirleri alacaktır.
Madde 4- Bütün zorla kayıp edilmelere, ciddiyetleri dikkate alınarak ceza hukukuna göre uygun cezalar verilecektir. Hafifletici şartlar ulusal düzeyde kurbanların canlı olarak verilmesi ya da zorla kayıp edilme olaylarının açığa çıkmasına katkıda bulunabilecek bilgileri gönüllü olarak sağlayan kişilere zorla kayıp edilmelere karışsalar da uygulanabilir.”
Zorla kayıp edilme hukukun üstünlüğü kırar. Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Tüzüğü'ne göre (01.07.2002) herhangi bir sivil nüfusa karşı yaygın veya sistematik bir saldırının parçası olarak işlenen "zorla kayıp etme" insanlığa karşı işlenen suç niteliğindedir, bu suçlarda zamanaşımı yoktur.
20.12.2006 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen “Herkesin Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme”06.02.2007 tarihinde imzaya açılmıştır. 23 Aralık 2010’da yürürlüğe giren bu Sözleşmeyi 19 Nisan 2011 itibariyle 88 devlet imzaladı ve 25 devlet taraf oldu.
Sözleşmeye göre: “Hiç kimse zorla kaybedilmeye maruz bırakılamaz. Fiili savaş durumu, savaş tehdidi, ülke içinde siyasal istikrarsızlık veya başka herhangi bir kamusal acil durum dahil olmak üzere, hangi istisnai koşullar söz konusu olursa olsun, bunlar zorla kaybedilme olayları için gerekçe olarak ileri sürülemez”
“Bu Sözleşme’nin amaçları açısından “zorla kaybedilme” terimi, kişilerin, Devlet adına görev yapan veya Devletin yetkilendirmesi, desteği ve bilgisiyle hareket eden kişiler veya gruplar tarafından tutuklanması, gözaltına alınması, kaçırılması veya başka herhangi bir biçimde özgürlüklerinden yoksun bırakılması; ardından söz konusu kişilerin kendi fiillerini reddetmeleri veya kaybolan kişinin nerede ve ne durumda olduğunu gizlemeleri ve sonuçta kayıp kişinin hukukun koruması dışında kalması durumunu anlatmak amacıyla kullanılır (Madde 2).” Bu Sözleşmeyi imzalayan ve tarafı olan devletin sorumluluğu “zorla kaybedilme” vakalarının sorumlularını etkin biçimde soruşturmak ve yargı önüne çıkarmaktır.
Umarım imzalamıştır ve taraf olmuştur, cehaletten bilmiyoruzdur; imzalaması ve taraf olması gerekirken Türkiye Herkesin Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmeyi imzalamadı ve taraf olmadı. …
Çünkü Cumartesi Annelerinin acılarına, seslerine, buluşmalarına ve mağduriyetlerine, birazcık adalet ve vicdan arayışlarına kulaklarını tıkamakta ısrar ediyor.
Kayıplarını, kalmışsa kemiklerini, eğer varsa mezarlarını arayan Cumartesi Annelerinden korkmayın!
Zorla kaybetmelerin faillerini onlarla birlikte arayın. 700 haftadır ısrarla adalet istemekten vazgeçmeyen Cumartesi Annelerinin hiç olmazsa kayıplarının kemiklerine, mezarlarına kavuşmak istemesinden cesaret alın.
Ve kuşkusuz sayıyla kendinize gelin! 700’den başlayın…Sayın sayabildiğiniz kadar; 701, 702, 703,704…
Bu yazı ilk kez bianet.org adlı sitede yayımlanmıştır