Gündem

Dersim davasında 1938 model savunma!

Başbakanlık tarafından mahkemeye gönderilen arşivlerde, Ali Doğan’ın köyü olan Bornek dahil dört köydeki katliamın resmi belgeleri yer alıyor

28 Mart 2012 12:42

Katliamdan yaralı kurtulan Ali Doğan'ın açtığı davaya Hazine, Köşk adına savunma gönderdi: "Ayaklanma bastırıldı. İddialar mesnetsiz."

Dersim katliamından 8 yaşında yaralı kurtulan Ali Doğan’ın, Cumhurbaşkanlığı aleyhine açtığı tazminat davasına Köşk adına Hazine avukatlarının gönderdiği savunmada, “Mevcut bir ayaklanma ve ayaklanmaların bastırılması söz konusudur” denildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Tüm belgeler açıklanmalı. Gerekirse devlet özür de diler” dedikleri katliam için Hazine avukatları iddiaları ‘mesnetsiz’ buldu ve davanın zamanaşımından düşürülmesini talep etti. Oysa aynı davaya Başbakanlık tarafından gönderilen 1826 adet belgeden hem Doğan’ın iddialarını doğruluyan resmi evraklar hem de kadın ve çocukların da katledildiğini gösteren yazışmalar çıktı. Bu belgeler 8 Mart 2012 günü Radikal’de de manşetten kamuoyuna duyuruldu. Köşk adına yapılan bu savunmadan Cumhurbaşkanı Gül’ün haberi olmadığı, tazminat davalarına Köşk adına vekâleten Hazine’nin avukatlarının baktığı öğrenildi. 
 
 

Açılan ilk dava

 
 
İsmail Saymaz'ın Radikal gazetesinde yer alan haber göre; Başbakan Erdoğan’ın gündeme getirmesiyle başlayan ve kamuoyundan da büyük destek alan Dersim katliamıyla yüzleşme sürecinde açılan ilk tazminat davasına gönderilen resmi savunma, 74 yıl öncesinin bakışını aratmadı. 1938’de sekiz yaşında olan Ali Doğan; annesi Fayime, dört ve iki yaşındaki kardeşleri Şıh Hasan ile Ali Rıza, dedesi Seyit Ali ile amcası Haydar’ın da aralarında olduğu 20 kişiyle birlikte, yeni adı Buzlupınar, eski adı Kergene olan mevkide süngülendi. Ali Doğan olaydan yaralı kurtuldu.
 
 
Doğan, Dersim tartışmalarının başlamasıyla birlikte 74 yıl sonra 27 Ocak 2012’de Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurarak Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen Cumhurbaşkanlığı aleyhine 1 milyon liralık tazminat davası açtı. Hâkim Özgür Karaca, dava dilekçesini kabul etti ve Başbakanlık’tan, elindeki arşivi göndermesini, Cumhurbaşkanlığı’ndan ise savunma yapmasını istedi. Başbakanlık 1826 belgeyi mahkemeye sundu. Ancak Cumhurbaşkanlığı adına gönderilen savunma, tüm bu sürece adeta gölge düşürdü. Cumhurbaşkanı Gül’ün haberinin olmadığı savunma, Köşk adına tazminat davalarına vekâleten bakan Hazine’nin avukatları tarafından 23 Mart 2012’de hazırlanarak mahkemeye gönderildi. 
 
 

74 yıl önceki gibi... 

 
 
Savunmada, davanın usulüne ilişkin üç, esasına ilişkin de iki itiraz yöneltildi. Esasa ilişkin itirazda olayın bir ayaklanma olduğu ileri sürülerek, şöyle denildi: “Dava dilekçesinde ileri sürülen iddialar (Dersim’in katliam olduğu iddiası) hukuki mesnetten yoksundur. Şöyle ki: Olayın meydana geliş şekli de dikkate alındığında ve ilgili idarelerin mahkeme dosyasına sunmuş olduğu belgeler de incelendiğinde görülecektir ki, Dersim bölgesinde mevcut bir ayaklanma olması sebebiyle ve bu ayaklanmaların bastırılması söz konusu olduğundan neden ve sonuç ilişkisi de dikkate alındığında illiyet bağı söz konusu değildir.” 
 
 

Zamanaşımı talep edildi 

 
 
Esasa dair ikinci itirazda ise davacı Ali Doğan’ın yakınlarının öldürülmesine ilişkin kayıt bulunmadığı ileri sürülerek, şu ifadelere yer verildi: “Davacı Ali Doğan’ın yaralanması, annesi ve kardeşlerinin ise öldürülmesine ilişkin yazılı kayıt mevcut olmadığından ve ayrıca idarenin eylemi sonucunda meydana gelip gelmediği tespit edilemediğinden, illiyet bağının olmadığı dikkate alındığında davacının ileri sürdüğü iddialara ilişkin somut hiçbir delil bulunamadığından iddialar hukuki mesnetten yoksundur ve bu sebepledir ki, davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.” 
 
Savunmada usule ilişkin itirazda da olayın üzerinden 74 geçtiği belirtilerek, “Genel zamanaşımı dahil her türlü zamanaşımının geçmiş olduğu bir durum söz konusu olduğundan davanın ‘zamanaşımı yönünden’ reddine” karar verilmesi istendi. Usule ilişkin diğer iki itirazda da, davanın yetki yönünden Tunceli’de değil, Hozat’ta açılması gerektiği, ayrıca tazminat davalarında başvurulması gereken mercinin de yanlış olduğu savunuldu. 
 
Başbakanlık tarafından mahkemeye gönderilen arşivlerde, Ali Doğan’ın köyü olan Bornek dahil dört köydeki katliamın resmi belgeleri yer alıyor. Dönemin Ordu Müfettişi Orgeneral Kazım Orbay’ın el yazısıyla kaleme alıp 15 Ağustos 1938’de Başbakan Celal Bayar’a gönderdiği telgrafta; Bornek (Düzpelit), Zımbik (Çığırlı), Kırnik (Buzlupınar) ve Heç (Demirkapı) köylerinden 395 kişinin ‘asilere’ yardım ettikleri iddiasıyla öldürüldüğü belirtiliyor. 
 
 

‘Bu savunma Başbakanlık belgeleriyle çelişiyor’ 

 
 
Davacı Ali Doğan’ın Avukatı Barış Yıldırım, Başbakan Erdoğan’ın 23 Kasım 2011’de partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’ndaki konuşmasında, Dersim’le ilgili belgeler açıklayarak, “Dersim’de, adım adım çerçevesi çizilmiş, bahaneleri hazırlanmış bir operasyon var. Çeşitli tarihlerde Dersim raporları hazırlanıyor... 1937, 1938 ve 1939 yıllarında Dersim’de maalesef büyük bir dram yaşanıyor. Havadan, karadan, toplarla, hatta gaz bombalarıyla, Dersim’de hareket eden her şey, çocuklar, kadınlar katlediliyor” dediğini hatırlattı. 
 
Doğan’ın avukatı Barış Yıldırım, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarına rağmen devletin resmi olarak hâlâ artık çürütülmüş ayaklanma tezinde ısrar etmesi hukuk, insan hakları, vicdan adına kabul edilemez bir durum” dedi.
 
Başbakanlık tarafından dava dosyasına gönderilen arşiv belgelerinde Dersim’de yürütülen askeri harekât süresince her gün düzenli olarak sabah ve akşam vakitlerinde Ankara’ya telgraf ile raporlar gönderildiğini de vurgulyan Barış Yıldırım, ”Bu raporlarda çocuk ve kadınların haydut sayılarak öldürüldüğü, köylerin yakıldığı açıkça belirtiliyor. Tek başına bu raporlar bile ayaklanmanın bastırılması gayesiyle değil toplu yok etme saiki ile hareket edildiğinin göstergesi durumunda” diye konuştu. Dersim katliamının savaş suçu, insanlığa karşı suç, soykırım suçu gibi suç tiplerine uyduğunu savunan Avukat Yıldırım şu değerlendirmeyi yaptı: 
 
“Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere göre bu suçlar kapsamında değerlendirilecek eylemlerden ötürü gerek cezai: ve gerekse hukuksal sorumluluk açısından zamanaşımı işlemez” dedi.