T24- Murat Karayılan, KCK’nin bir örgüt değil, bir sistem olduğunu belirterek, tutuklananların hiçbirinin de KCK’li olmadığını söyledi. Özel yetkili savcıların cemaat adamları olduğunu kaydeden Karayılan, “Varsa bu insanların KCK’ye üye olduklarına dair belge, göstersinler” dedi. Karayılan, KCK operasyonlarının Gülen cemaati ve AKP’den bazı çevrelerin hazırladığı bir projenin temelinde Kürt bağımsız siyasetini çökertmeye dönük ortaya konulmuş bir konsept olduğunu iddia etti.
Murat Karayılan, yürütülen KCK operasyonlarına ve tutuklamalarına ilişkin olarak Fırat Haber Ajansı’na konuştu.
'KCK bir örgüt değil, bir tasarımdır, sistemdir'
Karayılan, KCK diye bir şey olmadığını vurgulayarak BDP Siyaset Akademisi'nin KCK ile organı olarak savunulmasının saçmalık olduğunu söyledi. Karayılan, “KCK, Kürt demokratik toplum modeli olarak tartışmaya sunulmuş, çerçevesi çizilmiş bir sistemdir. Ama buna dayanarak bütün Kürt siyasetçilerini hedefleme durumu vardır. Yani Kürt kimliğine karşı duyarlı, örgütlü, teslim olmayan, onurlu duruşa sahip olan bütün Kürt siyasetçilerini bu gerekçeyle tutuklayıp içeri attılar. İnsanların kendi aralarındaki diyaloglarını, kendi sistemi içerisinde kurmuş oldukları akademilerini hepsini suç saymakta, KCK organı olarak göstermektedir" dedi.
'Ersanlı ve Zarakolu dahil tutuklananlar KCK'li değil'
"Türk basını, 'KCK’nin başında Murat Karayılan var, o zaman terör örgütüdür' demektedir. Her şeyden önce şunu söyleyeyim: Tamam. Ben KCK Yürütme Konseyi Başkanıyım" diyen Karayılan, gözaltına alınana ve tutuklananların KCK üyesi olmadıklarını söyledi. Karayılan, "Peki, siz benim bu tutuklanan kişilerle herhangi bir ilişkime ilişkin bir belge gösterebilir misiniz? Onlarla herhangi bir telefon irtibatım kayıtlarınızda var mı? Herhangi bir internet yazışması kayıtlarınızda var mı? Herhangi bir üyelik listesini ele geçirdiniz mi? Nereden çıkardınız ki bu insanların hepsi üyeymiş? Bir kere KCK bir örgüt değil ki, birileri üye olsun. Sistemini inşa ederse vatandaş olabilirler. En son İstanbul tutuklamalarında benimle direk ilişkide olan kişilerin de tutukluların içinde bulunduğunu, yine talimatını direk Kandil’den aldığı yönündeki şeyler basına yansıdı. Bunların hiçbirisi asla doğru değildir, kurgudan ibaret şeylerdir. Varsa bu insanların KCK’ye üye olduklarına dair belge, göstersinler. Ama gösteremezler. Niye? Çünkü ben biliyorum ki bu bir senaryodur, böyle bir şey yoktur" dedi.
Karayılan "'KCK üyeliği' diye bir format yoktur. Böyle bir şey yoktur" diyerek, "Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu bir KCK’li değilse aynı şekilde diğer bütün KCK davası adı altında tutuklananların hiçbirisi de KCK üyesi değildirler. Yani bu Kürt halkına ve siyasetine karşı yapılan bir zulüm, bir haksızlık ve ağır bir soykırım yönelimidir. Geçmişte sıkıyönetimler ve askeri darbeler yaşandı fakat bu kadar Kürt siyasetçisi hedeflenmedi. Toplum içinde tanınmış, bilinen Kürt insanları bu kadar hedeflenmedi; silahlı örgüt, illegal örgüt hedeflendi. Şimdi hiçbir biçimde silahlı bir faaliyeti bulunmayan ve hiçbir biçimde illegal bir çalışması olmayan, tamamen yasal bir çerçevede Kürt kimliği ve demokratik siyaseti yürüten insanlar hedeflenmekte ve zindana atılmaktadır" dedi.
Gülen cemaati ve AKP projesi
Karayılan, KCK operasyonlarının Gülen cemaati ve AKP'den bazı çevrelerin hazırladığı Kürt bağımsız siyasetini çökertmeye yönelik bir proje olduğunu savundu. Gülen cemaatinin ve AKP'nin, Kürt siyasetini tasfiye etmeye çalıştığını söyleyen Karayılan, "gerillayı da marjinalleştirme, toplumla ilişkisini sınırlamayı hesaplayan bir konsepttir bu. Bu temelde uydurulmuş bir şeydir. Bu, Kürt demokratik bilincine-toplumuna yönelik bir saldırıdır. Çünkü özgür Kürdü değil, esir alınmış, teslim olmuş Kürdü istiyor; bunu hedefliyorlar. Bunun için demokratik Kürt siyasetine karşı bir saldırıdır, teslim almaya ve sömürgeci amaçlarını gerçekleştirmeye dönük bir yönelimdir, açıkça bir siyasal soykırımdır, Kürtleri siyasetten uzaklaştırma, Kürt siyasetini yok etme hareketidir. Bunun dışında bir şey değildir" dedi.
'Özel yetkili savcılar cemaatin adamları'
Özel yetkili savcıların Gülen cemaatinin adamları olduğunu iddia eden Karayılan, "Eğer bir ülkede “siyaset akademisi” açma hakkı varsa, partiler akademiler açar, orada istediği dersi görür. Orada ders kapsamında tartışmak suç olabilir mi? Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir suç var mı? Neymiş, 'akademide şu şu konular tartışılıyormuş, bu suçtur.' Tüm katılanları ve ders verenleri tutukluyorlar. Bu suç mudur? Açıkça tamamen siyasal amaçlı, hukuk dışı olarak gerçekleştirilen, Kürt toplumuna ve onun demokratik dostlarına dönük bir yönelimdir" dedi.
'Artık Kürt dostları da hedefte'
KCK operasyonlarında Prof. Dr. Büşra Ersanlı ve yayıncı Ragıp Zarakolu'nun tutuklanmasına tepki gösteren Karayılan, "bu konseptin artık farklı bir mecraya gelmiş olduğunu göstermektedir. Artık sadece Kürt siyasetini hedeflemek değil, aynı zamanda Kürt halkının dostlarını da hedefleyen bir kapsama ulaşmıştır. Yani bu şahsiyetler mazlum Kürt halkının yanında yer alarak-davasını destekleyerek onurlu duruşu sergileyen şahsiyetlerdir. Onların da aynı kapsam içerisinde hedeflenmesi ve ilginç bir biçimde KCK üyesi sayılması aslında dehşetin düzeyini göstermektedir" dedi.
AKP blok vekillerinin Meclis'e dönmesini istemiyordu
"Aslında AKP hükümeti Kürt siyasetini tümden silmek için parlamenterlerin meclise gelmesini istemiyordu. Bunun için tuzak kurulmuştu" diyen Karayılan, "Eğer parlamenterler meclise gelmeyip 5 hafta devamsızlık yapsalardı, hepsinin vekilliklerini düşüreceklerdi. Ancak parlamento grubunun meclise dönme kararı AKP’nin bu planını boşa çıkarmıştır" dedi.
Karayılan, İmralı'da tutuklu bulunan Abdullah Öcalan'a "BDP milletvekillerinin Meclis'e döneceğini bildiren" bir telgrafın, BDP'nin yemin ettikten sonra iletildiğini söyledi. Karayılan, "AKP hükümeti aslında parlamenterlerin dönmesini istemiyordu, onun için parlamentoya dönülmesine ilişkin olumlu görüş yansıtan telgrafı bekleterek farklı kararın çıkmasını istedi" dedi.
'Türkiye'nin vicdanı sessiz kalmamalı'
Murat Karayılan, yaptığı açıklamada KCK tutuklamalarına karşı tüm aydın, sanatçı ve siyasilerin sessiz kalmaması gerektiğini belirterek şöyle konuştu:
"Sayın Ersanlı ile Zarakolu’nun yakalanması aslında Kürt halkının haklı davasını destekleyen birçok kesime mesaj mahiyetini de taşımaktadır. Ancak burada önemli olan bu faşizan uygulamaya karşı onların hedeflediği gibi ürkmek-geri çekilmek değil de buna karşı ses çıkarmaktır; buna karşı durabilmek, demokratik iradeye sahip çıkmaktır. Türkiye’nin gerçek bir demokratik ülke haline gelmesi de ancak böyle mümkün olacaktır. Türkiye’nin geleceği, bu faşizan uygulamalara karşı durmaktan geçmektedir. Bunun için Türkiye’deki tüm aydınların, sanatçıların ve demokratik siyasetçilerin buna karşı sessiz kalmaması gerekmektedir. İlk kez daha geniş bir çerçevede karşı çıkışlar olmuştur ama bilelim ki bu yeterli değildir. Bu kadar haksızlığa karşı düpedüz gerçekleşen saldırılara karşı Türkiye’nin vicdanı sessiz kalmamalı, Türkiye demokratik vicdanı mutlaka karşı çıkmalı ve bu yönelimlere, bu büyük zulme dur diyebilmelidir.
AKP hükümetinin bu tutumu aynı zamanda daha önce dillendirdiği “Demokratik Açılım”ın ne anlama geldiğini ortaya koyarken, olası tüm demokratik çözüm ihtimallerini de yerle bir etmektedir. Bilindiği gibi, Kürt sorunu özü itibarıyla bir anayasal sorundur ama AKP hükümeti bu yönelimleriyle anayasal çözüm olanaklarını da ortadan kaldırmaya yol açmakta veya bilinçli hedeflemektedir. Çünkü kilitlendiği tek hedef, Kürt özgürlük dinamiklerini ve siyasetini tümüyle tasfiye etmektir. Bu Kürt halkına yapılmış ve yapılabilecek en büyük düşmanlıktır.
Kürt halkı da buna karşı kendini savunma ve direnişi geliştirme durumunda olacaktır. Kürt halkı çaresiz değildir. Ulusal var olma ve onur direnişini sonuç alıcı bir biçimde geliştirecek ve kendi özgücüyle özgürlüğünü elde etme mücadelesini yükseltecektir. Bu mücadelesini başarıya taşımanın iç ve dış koşulları şimdi her zamankinden daha fazla bulunmaktadır. Bu konuda sergilenecek kararlılık özgürlükçü demokratik tutum ve mücadele, sonucu tayin edecektir."